Paylaş
Station arabaların vagonuna çocukların bindirilmesinde sakınca görülmeyen yıllardı.
Fazlaca meşgul olan dayım tüm kuzenleri arabanın bagajına doldururdu ve yola düşerdik.
Benim en sevdiğim rotalardan biri Yılan Kalesi’ydi.
Kilikya Ermeni Krallığı’ndan kalma tepede esrarengiz bir kale...
Pamuk tarlalarının içinden geçilerek varılırdı ama kalenin etrafında ot bile yoktu.
O beyaz tarlalar ve kalenin etrafının çoraklığının oluşturduğu tezat hâlâ aklımda.
Western filmi meraklısı küçük bir kız çocuğu olarak bu kalede bir aşağı bir yukarı dolaşmayı, koşturmayı çok severdim.
İçimdeki kovboy mutlu olurdu.
Kale yakınlarında bir de ‘sıkmacı’ vardı.
Sıkma, Adana’ya özgü saç ekmeği. İçine soğan, peynir koyularak yapılan harika bir hamur işidir.
Bulgur çuvalının dibinde biriken bulgur tozuyla yapıldığında adı setikli olur.
Kalede koşturduktan sonra sıkma yemek zevklerin en büyüğüydü.
Sıkmacıda ayran ya da çilek suyu içilirdi.
Ayranı da yoğunluğuyla, tadıyla bambaşkaydı.
Ben ayran ve çilek suyu arasında seçim yapamadığımdan ikisini birden isterdim.
O çileğin nazenin kokusunu hatırlayabiliyorum.
Tarsus’un köyleri, Erdek, Silifke sahilleri... Çukurovalı çocukluğum film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.
Hafıza, tat duygusuna o kadar bağlı ki, neredeyse teker teker yediğim her bici, her karsanbaç, kebap, tantuni gözlerimin önünde geçit yaptı.
Son 20 yıldır Adana-Silifke arasını sadece bir iki kez arşınladım ama sahille ilişkisi koca apartmanlarla kesilmiş, yerinden sökülmüş sahil şeridini tekrar görmek istiyor muyum emin değilim. Yine de Tarsus’a mutlaka zaman ayırılacak diye bir çentik attım defterime.
Neden mi?
Tarsus’un Kubat Paşa Medresesi önünde 18 Ekim’den başlayarak ayda iki kez Yeryüzü Pazarı kurulacak.
Her ayın ikinci ve dördüncü pazarı.
Mersin Slow Food’un başkanı Yasmina Şelfun Lokmanoğlu ile pandemi günlerinde Zoom üzerinden konuşmuştuk.
Pazarın müjdesini vermişti ve katılacak zeytinyağı üreticileriyle ilgili aradıkları kriterlerden bahsetmişti.
Yerel üreticilerin Slow Food ağı aracılığıyla tüm dünyaya ulaşmaları azımsanacak bir şey değil.
Benimle birlikte Slow Food’un uluslararası medya ağı içindeki basın ve sektör uzmanlarına, ‘Lezzet Gemisi’ seçkisindeki tüm ürünler hakkında detaylı bilgiler, koruma altındaki yerel ürün ve lezzetlere dair değerli bir arşiv ulaştı.
Gerçekten kıymetli bir iletişim başarısı.
Küçücük üreticileri Slow Food ve benzeri ağlarla dünyayla buluşturan herkesin, Yasmin hanım ve ekibinin emeğine sağlık.
Tarsus Yeryüzü Pazarı’nda şimdilik 60 üretici olacak.
Pazardaki ürünler arasında Tort peynirini görmek heyecan verici.
Sıkma yapımında da kullanılan bu peynirin artık yapılmadığını düşünüyordum, yapılıyormuş.
Türkiye peynirciliğinin en ilkel, en sofistike hallerinden biri olan bu peyniri tatmak için bile gidilir o pazara.
Doğal turunç ekşisi, yörük tatlısı Bozyazı Kavut’u, Patkara üzümleri, bölgenin mis gibi narenciyesi ve narenciye ürünleri, atalık buğdaydan unlar, bal, nar, turşu, tarhana... Yok yok pazarda.
Pazarın baş kahramanlarından biri de elbette bölgeye özgü Sarı Ulak zeytini.
1000 yaşındaki tescilli Sarı Ulak zeytin ağacı bölgede bu zeytinin binyıldan fazladır var olduğunun ayakta duran kanıtı.
Arkeolojik kazılar bölgede 1300 yıldır zeytinyağı üretildiğine işaret ediyor.
Daha eskisi bulunana kadar elimizdeki tarih bu ama öncesi de mutlaka var.
Toros’un eteklerine dizilmiş bu ağaçların çoğu yüzyıllık.
Bölgede geleceğine sahip çıkan az sayıda üretici tarafından korunuyorlar.
Tarsus ve civarı da daha kolay ürün veren Gemlik zeytinlerine rağbet etse de tren kaçırılmamış.
Sarı Ulak, iki sene önce coğrafi tescil işareti aldı.
Sahip çıkılan, zeytinyağı severin desteğiyle dallanacak budaklanacak.
Pazarda gördüğüm kadarıyla Zeynep Deniz Boltaç “Boltaç Zeytinyağı”, Orhan Dalaman, Meri Fırsatbul, Gözde Bucak, Duygu Özkan “Ümitler Zeytincilik”, Ümmü Gümüş Sarı Ulak zeytinlerini hem sofralık hem de zeytinyağı olarak satışa sunuyor.
Herkes için zor, maliyetlerin her zamankinden daha yüksek olduğu bir yıldı.
Bir yandan hasada devam edip bir yandan pazarda yerini alan zeytinyağı üreticisi ekstra alkışı hak ediyor.
Tarsus Yeryüzü Pazarı’nın yolu açık olsun.
Topraklarına, tohumlarına, lezzetlerine sahip çıkan Tarsuslulara teşekkürler.
İlk fırsatta, gelip her şeyi tatmayı hayal ediyorum.
Yaşlanmasını önlemek için bakım nasıl yapılmalı?
Ellerde önce yağ azalıyor. Genetik olarak bazı kişilerin damarları belirgin olsa da zamanla el sırtındaki damarlar belirginleşir. El cildindeki yağların azalması ile el kurur, cilt kırışır ve yaşlanma başlar. Dışarıdan nemlendirmek, sağlıklı gıdalarla beslenmek önemli olsa da belli bir süre sonra yetmediği görülür. O yüzden de eldeki boşlukların ele özel dolgu maddesi ile geçici olarak doldurulması gerekir. Bazen de dolgu maddesi yerine daha kalıcı sonuçlar elde etmek için ele yağ enjeksiyonu hatta el cildinin kalitesini arttırmak için kök hücre uygulamaları da yapılabilir. El cildinin sıkılığını sağlamak için radyofrekans uygulamaları çok etkilidir. Radyofrekans uygulamalarını zaman zaman tekrarlamakla birlikte mutlaka yılda bir kür yapmak gereklidir. Mezoterapi hem cilt kırışıklıklarını açmak hem de el cildini besler.
Ayrıca elde oluşan güneş lekelerini silmek için lazer tedavisi çok önemli bir uygulamadır. Pigmentlerin açılmasını ve vücuttan atılmasını sağlayan bu işlem ortalama ayda bir 2-3 kez yapılır ve sonrasındaki devam tedavileri q switch lazerle devam eder. Günümüzde el vitaminleri, el dolguları, ele yapılan yağ enjeksiyonları, radyofrekans ve lazer tedavileri belirli aralıklarla tekrarlanmalı ve bu tedavilerden sonra mutlaka daha dikkatli olunmalıdır.
Paylaş