Paylaş
Hayatın ne olduğuna dair kurulmuş en şatafatsız ve direkt cümlelerden birinin bir imparator ağzından çıkması hep şaşırtmıştır beni.
Öyle bir imparator ki doktoru Bergamalı Galenos.
Sadece bedeni değil, ruhunu da tıbbın parçası yapmış filozof, modern tıbbın kurucularından.
Dönemin en önemli sağlık merkezi Bergama’nın Asklepion sağlık merkezinde tıp eğitimi alıyor.
Reçetelerinin çoğunda, “büyülü” olarak nitelendirdiği zeytinyağını kullanıyor.
Galen’e göre zeytinyağı kendi başına bir şifa kaynağı olmakla kalmıyor aynı zamanda inanılmaz bir birleştirici, taşıyıcı.
İçine katılan tüm malzemelerin şifalı etkilerini ortaya çıkarmakta zeytinyağı gibisi yok.
Araştırmalar Galen’in haklılığını kanıtlıyor. Tam da bu nedenle yemeklerimizi zeytinyağıyla pişirelim.
Galen’in memleketi, Türkiye’nin en güzel antik kentlerinden biri Bergama’ya ilk kez iki sene önce gittim.
Arkadaşlarım Jose G. M. Torres ve Gabriel Castellana, Bergama’da eski bir tütün deposu almışlardı.
Bir kültür merkezine dönüştürmek için Jose’nin öğretim görevlisi olduğu Yıldız Üniversitesi öğrencileri ve bir grup gönüllüyle binayı restore ettiler.
Tüm Bergama bu iki kaçık yabancıya canla başla yardım ediyordu.
Aylin Yazıcıoğlu ile düzenlediğimiz zeytinyağı festivalini, Antik para sikkeleri üzerinde zeytin bulunan, zeytinli yılanlı sütunuyla binlerce yıldır “zeytin hayattır” diyen bu şehre taşımak istedik.
Festivali orada yapamadık ama mimari dokusundan, tarihinden, malzemesinden, hem Egeli hem kara insanı olan halkının kendine özgülüğünden o kadar etkilendim ki kendimi Bergama’nın bir köyünde ev alırken buldum.
Evin tapuda samanlık olarak geçen ek binası, eski bir taş baskı zeytin işleği.
Galen’in şehrinde, odalarında eski zeytin testileri, samanlığında taş değirmen olan evim, içine girilemeyecek halde olsa da, bir gün Ferizler köylü olma hayali çok güzel.
Bergama zeytinyağı üreten, Egeli bir kasaba olsa da gittiğim lokantalarda ayçiçek yağı hakimdi.
Yenigün Kahvaltı salonunun sahibi, Kaymakçı Eşref amca zeytinyağı kullanıyor, onun yeri ayrı.
Bergama’da ne üretildiği hakkında ne yeterli ne de olumlu bir fikrim vardı.
İstanbul’a gelmeden önce Bergama’nın benim köyümden olan Ticaret Odası Başkanı Fikret Ürper’i aradım.
Bergama’da erken hasat zeytinyağlarından rica ettim.
Erken hasat dokuz ürün geldi.
Bunlardan Makaron bölgede ve Türkiye’de en eski, köklü üreticilerden.
Macrocenter’larda, Amerika’dan Japonya’ya farklı pazarlarda yeri olan bir ürün.
Markanın sahibi Cenap Şişmanoğlu, annesinin zeytin sevdasını miras almış.
Bir üreticinin kendi zeytinlere sahip olması gerektiğini düşünen, gece yarılarına kadar aileye ait sıkım tesisinde bizzat çalışan bir idealist.
Makaron’un dört farklı ürününü tatma fırsatım oldu.
Hepsi gayet temiz, leziz yağlardı ancak Domat’ını özellikle sevdim.
Bu sene tattığım en iyi domatlardan biriydi.
Bergamalı yağların hepsi bir panel analizinde sızma olarak değerlendirilecek yağlar.
BERTA ise Bergamalı zeytin üreticilerinin kooperatifi.
Emekli ziraat teknisyeni Selahattin Sezgin’in girişimiyle kurulmuş.
100’e yakın üyesi var. Kooperatifler çok kıymetli ve önemliler.
BERTA küçük bir bölgenin çok kalabalık olmayan üye sayısıyla butik zeytinyağı üreten kooperatif örneğine dönüşme gücüne sahip.
Bergama zeytinyağı denildiğinde akla ilk gelen bölgelerden değil şu anda.
Umarım en kısa zamanda olur.
Ege’nin denizden ırak bu harika köşesine yolunuz düşerse ya da Bergama dışında rastlarsanız, Galen’in hemşerilerinin yağına kayıtsız kalmayın.
Tarihi mirası düşünüldüğünde Bergama sürdürülebilir tarım modelleri, atalık tohum, yerel zeytinleriyle bölgede doğru gıda üzerine harika bir marka olabillir.
Paylaş