Paylaş
Zidane’ı anımsattığını söyleyen de vardı, Socrates’e benzeten de. Topla buluştuğundaki tekniği, sürati, bilek hâkimiyeti üzerine uzun uzun tartışılıyordu.
Rakip taraftarlardan samimi itiraflar geliyor, Beşiktaşlılar Salih’i, Fernandes’in yanına yakıştırıyorlar, Galatasaraylılar açık yüreklilikle “Keşke bizde olsa!” diyorlardı. Fenerbahçe taraftarı ise “Sen âşık ol, ıstırabını biz çekelim!” duygusuyla bağrına basmıştı Salih’i. “Yüzümüzü kara çıkaracaksa, varsın bu çocuk çıkarsın!” diyorlardı.
Taraflı/tarafsız/karşı taraflı herkes fikir yürütüyor, herkes Salih Uçan’ı konuşmak istiyordu. Hocası Aykut Kocaman hariç.
Aykut Hoca, elbette Salih’in bu kadar sevilmesini anlıyordu ama konuşmak istemiyordu. Bir maç sonrası “Salih için bir parantez açalım mı?” sorusuna “Doğrusunu söylemem gerekirse parantez açmak istemem” demiş, daha ilk sorudan önlemini almış, kolunu kanadını Salih’in gençliğinin üstüne germişti.
Salih, doğal gelişiminde ilerlesin, kaldırabileceğinden fazla yük taşımasın istiyordu. Zamansız parlayıp erken sönmesini istemiyordu. Çok haklıydı. Aykut Kocaman, Fenerbahçe Teknik Direktörü olmanın yanında, daha lise dördüncü sınıfa giden bir sporcunun sorumluluğunu taşıdığının bilincindeydi çünkü.
Onu oynatmadığı zamanlar için “Salih neden yok?” sorusuna onlarca mantıklı, insani, sportif hatta belki pedagojik cevabı vardı. Tabi ki kimse oralı olmadı, Aykut Kocaman, Salih’i oynatmayı uygun görmediği her dakika için akıl almaz eleştirilerin hedefi oldu.
Çünkü endüstriyel futbol; hoca-öğrenci, usta-çırak ilişkisinden filan anlamıyor. Bugünlerde Ersun Yanal’ın eski öğrencisi Tarık Çamdal için “Türk futbolu için önemli bir yetenek. Geleceği çok parlak, ancak büyük takım ve İstanbul için halen erken olduğunu düşünüyorum. Tarık’ın biraz daha zamana ihtiyacı var” demesi üzerinden kopan fırtına da bu yüzden.
Galatasaray Basın Sözcüsü Şükrü Ergün, Yanal’ın yaklaşımının “dostça” olmadığını söyleyerek “Sayın Yanal, Galatasaray’ın transfer etmek istediği bir oyuncu ile değil de sorumlu olduğu takımla ilgilense daha iyi yapar” demiş.
Bir hocanın, eski bir öğrencisinin geleceği için gönlünden geçeni söylemesi, transfer borsasında düşmanca bulunuveriyor. Sanki Ersun Yanal’ın, bunca yıllık hocalık kariyerinde birilerine karşı düşmanca bir yaklaşım sergilediği, sahanın dışıyla ilgilendiği, sağa sola laf çarpma yarışına girdiği, imalarla filan uğraştığı görülmüş gibi. Sanki Ersun yanal bu toplara girermiş gibi. Sanki girse, sanki Tarık’ın transferine engel olmak istese, bunu televizyon programından yaparmış gibi.
Şükrü Ergün “Transfer çalışmanız bu açıklamadan sonra sekteye uğrar mı?” diye sorulunca “Yok daha neler?” demiş.
E cevabı kendisi vermiş zaten. Hakikaten yok daha neler!
Paylaş