Paylaş
Oysa memleketin futbol gündemini biraz takip etseler, tartışma oracıkta biterdi. İş, mesele icat etmeye geldi mi, mucidin âlâsını bizim spor kamuoyu çıkarır.
Zihni Sinir’i bile gözyaşları içinde bırakacak icatların altında, hep futbol camiasının imzası vardır. Hadiseyi nimet bilmek, sansasyona meftun olmak, “Fiyasko”, “Rezalet”, “Şok Şok Şok” damarından beslenmek konusunda, hiçbir alan futbolun eline su dökemez. Futbol camiası; yöneticilerden de aldığı ilhamla, olmadık şeyden sorun icat etmek, üzerine günlerce konuşmak, kavga etmek, fikir üretmekte zerre sıkıntı yaşamaz. Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden sonra da hiç zorlanılmadı, hemencecik bir “Forma krizi” icat ediliverdi.
Baroni’nin, Melo’dan aldığı Galatasaray formasını şortunun içine sokması üzerine kızılca kıyamet koptu. Sporcu ahlakı, spor kültürü, formaya saygı tartışmaları aldı yürürdü. Kriz, sakız oldu yapıştı gündeme. E bir de işin içine, futbolcunun formayı koyduğu yeri tarif etmek için sarf edilen “edep yeri” filan gibi, her daim ilgi çekecek tanımları kullanmak girince, mevzu tadından yenmez oldu.
Eski örnekler hortlatıldı, geçen sezon Stoch’un da, Ujfalusi’den aldığı formayı şortunun arkasından içeriye soktuğu hatırlatıldı. Yetmedi, Baroni’nin zamanında kendi formasını kalçasına sardığı görüntüler döndürülüp duruldu. Bu da kesmedi, Melo’nun da, bir maçtan sonra Fenerbahçe formasını şortunun ön tarafına soktuğu görüntüler arşivlerden bulup çıkarıldı.
Bir yapay hassasiyet, bir çılgın araştırmacı ruh, bir spor ahlakı merakı! Böyle üst düzey hassasiyetlere sahip olan futbolumuzun, neden Dünya futbolunda halay başı olup, mendil sallamadığına neredeyse ağlayacağız.
Belli ki, olaysız derbi ezberleri fena halde bozdu. Baroni ve Selçuk’un, sonu tatlıya bağlanan itişmelerinin dışında pek bir gerginlik olmaması çok can sıktı. Maçın sonunda birbirine sarılan, şakalaşan futbolcuları; değiştirilen formaları filan bünye kabul etmedi. Ortada tartışmaya değer küfürlü bir “sevinç” sahnesi vardı ama malum, gerçek sorundan kaçmanın, sorun icat etmekten daha iyi bir yolu yoktur.
Bütün bu saygı tartışmasını da; başka ülkelerin milli marşına saygı göstermek, iki dakika efendi durmak bir yana, marş boyunca stadı ıslıklarla inletenlere tek laf etmeyenler yürütüyor. O yüzden, yapay olduğu gün gibi aşikâr. O yüzden, mesele mucitlerinin, saygının filan değil, sansasyonun peşinde oldukları gün gibi ortada.
Gol atıp sevinmeyen Sneijder’e yıldızlı pekiyi veren zihniyet, elli bin kişi milli marşlarını ıslıklarken, sahanın ortasında duran on bir adama, Hollanda taraftarına, Hollandalılara duyulması gereken saygıdan hiç söz etmedi.
Çünkü gerçek sorundan kaçmanın, sorun icat etmekten daha iyi bir yolu yoktur.
Paylaş