Paylaş
Ahmet Kaya sıkı Fenerbahçeliydi. Fenerbahçe’yi statta izlemeyi hep çok ister ama fazla gidemezdi maçlara. Birkaç kez denemişti esasında, ama taraftar ona sevgisini göstermek için çırpınır, sonuçta ne onlar seyredebilirdi maçı, ne Ahmet Kaya.
O yüzden evinde seyrederdi Fenerbahçe maçlarını. İlla ki Yusuf Hayaloğlu ile birlikte. Sanki birinin yazıp birinin okuduğu “Ah ulan Rıza”daki gibi:“Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır/ Aynı takımı tutardık./ Fener'in her maçına iddialaşıp/ Millete
az mı yemek ısmarladık!”
Televizyonun karşısında iki koltuk, Fenerbahçe gol yerse derhal yer değiştirirler, uğur sayarlardı bunu. Hikâyelerinden biri şahanedir, Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu, bir gün ellerine FIFA 98 alıp eve gelirler. Üç gün üç gece kalkamazlar oyunun başından, bir türlü de yenişemezler. Sonra birkaç saat ara verir, dinlenirler. Yeniden başladıkları oyunda Ahmet Kaya fena şekilde yenmeye başlar Yusuf Hayaoğlu’nu, bir tuhaflık vardır sanki. O arada telefon çalar, Ahmet Kaya, Mahsuni ile telefonda konuşurken, Hayaloğlu oyunun devam ettiğini fark eder. Anlaşılır ki, Ahmet Kaya kendi takımını üst düzey otomatik oyun durumuna ayarlamış, oynuyor gibi yapıp eğleniyormuş Hayaloğlu ile ne vakittir. Kahkahaları özür dilemeyle karışır: “Şaka yaptım gözüm şaka ha!”
“Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz!” şarkısı; onu hep seven, mücadelesini hep anlayan, gençliğini onu dinleyerek geçiren kuşak için değildir. Onlar, Ahmet Kaya’nın bu topraklarda neler yaşadığını, nasıl gittiğini, nasıl öldüğünü, neler çektiğini çok iyi bilirler. Kimseye kendini ezdirmeden, kapıyı çarpıp gittiğinde çok yanarlar, onunla birlikte özlerler memleketi. Sonra o kuşağa “Ahmet Kaya öldü” derler. Sanki dev bir taş ocağını kökünden dinamitleyip üstlerine devirirler.
Ahmet Kaya; sebep olanları, onu hiç anlamayanları, sesinden bir ömür mahrum bırakarak, bir tür “ses”sizlikle, bir tür sağırlıkla cezalandırır. Tıpkı Fenerbahçe efsanesi Lefter gibi.
Lefter Küçükandonyadis de bu topraklarda yaşanan büyük acının ortağıdır. Kimselere ona yakıştığı kadar yakışmayan çubuklu formada, Türk olmayan bir Hıristiyan Türkiyelinin mücadelesi vardır. Varlık Vergisi’ne, 6-7 Eylül vahşetine, Türkiyeli Rumların ikinci sürgününe tanıktır. 50 kez milli olmanın şanı “Bir Rum'a kalmasın” diyenleri sessizliği ile cezalandırmış, tanıklığını nefret söylemine döndürmeden, acılarını paylaşmadan, tek söz etmeden gitmiştir.
Lefter'in insanlığı“Ya sev ya terk et”e verilmiş en şahane cevaptır. Onu hep seven, hep anlayan, gençliklerini onu izleyerek geçirenler neler çektiğini çok iyi bilirler. Lefter, sebep olanları sessizliğiyle cezalandırmıştır.
Kimilerinin sağır kulağında fırlatılan çatal bıçak sesleri, kimilerinin kulağında Ahmet Kaya’nın bir kuşağa doğum günü hediyesi olan “Doğum günüm bugün/ Doğum günüm gülüm/ Doğum günüm diyorsun/ Doğum günün kutlu olsun/ Mutlu ol senelerce” şarkısı kalmıştır.
O kuşağın Ahmet Kaya’ya cevabıdır: İyi ki doğmuşsun, çok özledik be gözüm!
Paylaş