Paylaş
Fenerbahçe Ülker’in başarılarını izlediğimiz şu günlerde, Fenerbahçe Basketbol takımına olan sevgilerini bir kader gibi yaşayan iki aşığı anmanın zamanıdır.
Gönülden sevdiklerini aklın kantarında tartmayan, aşklarını akılla değil, akıldışılıkla yaşayan iki aşığı: Vatman Hasan’ı ve Mevlüt’ü.
Vatman Hasan ve Mevlüt, basketbol lig maçlarının İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu salonunda oynandığı yıllarda, Fenerbahçe Basketbol takımının ilk seyircileridir.
Fenerbahçe sevgisi akli bir şey değildir onlar için, sorgulamazlar. Fenerbahçe dendi mi, gerekirse akan suyu durdururlar, zira İETT’de tramvay vatmanlığı yapan Vatman Hasan’ın, Fenerbahçe aşkına tramvay durdurmuşluğu vardır. Bir gün Beyazıt’tan geçerken, taksi şoförü bir arkadaşı tramvaya yanaşır, camı açar, görev başındaki bir Fenerbahçeliye asla kurulmayacak bir cümle kurar: “Hasan! Bizim takım İngiltere’den dönüyor, onları karşılamaya Yeşilköy’e gidiyorum!”
Vatman Hasan’ın aşkında tereddüte pek yer yoktur. “Bekle! Ben de geliyorum!”diye seslenir. Koca tramvayı Beyazıt Meydanı’nda durdurur, yolcularını indirir, tramvaydan atlayıp arkadaşının taksisine biner, Yeşilköy’e gider. 1950’li yılların İstanbul trafiğine yaptığı bu ufak katkı cezasız kalmaz elbette, işten çıkarılır. Sonra ekmeğini nerden kazanır bilmiyorum, ama pişman olduğunu hiç sanmam.
Mevlüt, Fenerbahçe basketbol takımının hiçbir maçını kaçırmaz; ama maçları da asla izleyemez, yüreği dayanmaz. Takım, galibiyeti garantilediyse son dakikalarını seyredebilir sadece. Olasılıkla tek gözü kapalı. O dakikalara kadar ya sigara içerek uzun voltalar atar ya da kendini soyunma odasına hapseder. Yaşadığı kalp hastalığını maçlarda yaşadığı bu heyecana bağlayanlar olur. Onu, geçirdiği açık kalp ameliyatından sonra, yine aynı heyecanla voltada görenler “Gelme artık şu maçlara Mevlüt!” diyecek olurlar. Mevlüt’ün aşkında tereddüte pek yer yoktur. “Fenerbahçesiz yaşamaya, yaşama der misin hoca?” der. Sonra sağlığına kavuşur mu bilmiyorum, ama pişman olduğunu hiç sanmam.
Fenerbahçe basketbol takımının başarılarını izlediğimiz şu günlerde onları anmanın tam zamanıdır. Ve tüm bu hikâyeleri yazdıklarından öğrendiğimiz, Türkiye spor tarihin babası, Fenerbahçe Basketbol Şubesi'nin kurucularından Cem Atabeyoğlu’nu.
Bir de “Akıl kadar,” demişti Zeki Demirkubuz “bu akıldışı tarafın da insanı insan yaptığını gördüm. İnsan bazen çeşitli sebeplerden dolayı sorguluyor, neyi kovalıyorum, ne işim var burada diye, ama bu aşk böyle bir şey zaten.”
Paylaş