ŞİRKET yönetimi gemi kaptanlığı gibidir. Nasıl havanın iyi mi kötü mü olacağına gemi kaptanları karar veremezse, ekonomik ortamında uygun olup olmamasını da yöneticiler belirleyemez.
Kaptanlar her havada ve özellikle kötü havalarda gemilerinin güvenli seyrinden sorumludur. Bir gemiye sadece iyi havalarda kumanda etmek diye bir lüks yoktur. O lüks, olsa, olsa yat sahiplerine mahsus bir ayrıcalık olabilir. Bir şirketi, benim tercih ettiğim tabirle bir "firmayı" yönetmeye talip olmuş bir kişi mutlaka meslek hayatının belli devrelerinde çok kötü ekonomik şartlar altında görev yapacaktır. Kaba bir tahminle 30 yıl yöneticilik yapan bir insan en az 4 defa krize yakalanır. Büyük firma yöneticilerinin karşılaştığı sorunlar da büyük olur. Aynen açık denizlerde sefere çıkan kaptanın, afet derecesinde bir fırtınaya yakalanma ihtimalinin, şehir hattı kaptanlarına göre daha yüksek olması gibi.
* * *
Firma yönetimi bu bağlamda ikiye ayrılır. Birincisi uygun makro ekonomik koşullar altında, yatırımları ve satış hacmini büyütme (invest and grow) dönemleridir. Bu dönemlerde firma yöneticisinin sıklıkla bakması gereken malî tablo "Kár/Zarar Hesabı"dır. Şirket kárlı bir şekilde büyüyorsa; stokları, alacakları ve sabit sermaye yatırımlarını finanse edecek parayı bulmak sorun değildir. Çünkü büyüyen şirketlere kredi vermek veya sermayesine katılmak isteyen çok olur. İşin o tarafı, finansman müdürüne bırakabilir.
Kriz devrelerinde ise, firma yöneticisinin gözünü ayırmaması gereken mali tablo "Bilánço"dur. Çünkü krizler, küçülme-büzülme dönemleridir. Bu dönemlerde şirket "zarar" edebilir. Zarar öz kaynağı küçültür, finansmanı borç kaynağa dayandırır. Bu yüzden işin finansmanı zorlaşır. Firmayı yönetmek bilánçoyu yönetmek halini alır. Bilánçonun yönetimi için yapılması gereken ilk şey ihtiyaç duyulacak para miktarını düşürmektir. Firmayı bekleyen tehlike, stoksuz kalıp piyasa tabiriyle "yok satmak" değildir. Tehlike, satışların düştüğü bir dönemde başlamış yatırım, yüksek stok ve uzun vadeli alacakla yakalanmaktır. Firmanın sadece kendisi değil, tedarikçileri ve dağıtım kanalı da aynı dertlerden muzdarip ise, sistemi yönetmek daha güçleşir. Bu sebeple kriz yönetimi, olaya daha geniş açıdan bakılmasını gerektirir. Krizlerde firmaların kár kaybına uğraması en iyi sonuçtur. Zarar etmesi ise normaldir. Zararın en kötüsü, yüksek faizle finanse edilenidir. Böylesi zararlar, zamanla habisleşir, bünyeyi kemirip bitirir.
* * *
Bu ortamda finans sektörünün birinci vazifesi "faizleri mümkün mertebe düşürmektir". Bankacılık esasen bilánço yönetmektir. Tedbirli bankacı, dönemsel kár diye bastırarak müşterisinin bilánçosunu bozup onu acze itmez. Onun da bilançosunu yönetir.
Son Söz: En düşük faiz, tahsil edilemeyen faizdir.