GEREK halk, gerekse halkın sözcüsü ve gözcüsü basın, siyasi partilerin yöneticilerine soruyor: İşbaşına gelirseniz, ülke ekonomisini düze çıkarmak için ne yapacaksınız?
Siyasi partilerin yöneticileri, ülke ekonomisini rayına oturtmak ve halkın refahını artırmak için neler yapacaklarını kendilerince anlatıyor. Bana göre anlatamıyorlar. Çünkü, iki şeyi yapmıyorlar:
1. Yapacakları konusunda tercihlerini ortaya koymuyorlar. Şöyle bir misal vereyim. Diyelim yarın çok önemli ve yoğun iş görüşmeleriniz var. Ya da öğrencisiniz ve sınava gireceksiniz. Mutlaka bu gece erkenden yatmalı ve yarın sabaha zinde kalkmalısınız. Ancak bu akşam TV'de sabahın erken saatlerine kadar sürecek dünya kupasından naklen yayın var. Mutlaka seyretmek istiyorsunuz. Ne yapacaksınız? Eğer bu soruya ‘‘Maçı kaçırmam, uykumu da ihmal etmem’’ şeklinde cevap verirseniz, aslında cevap vermemişsiniz demektir. Çünkü ‘‘tercihinizi’’ yapmadınız. Arzuladığınız bu iki şeyi aynı anda yapmanız mümkün değil. Şurası muhakkak ki, sabah olduğunda, ya yeteri kadar uyku uyumamış ya da maçı seyretmemiş olacaksınız. Siyasetçilerimizin ekonomiyle ilgili olarak verdikleri cevaplar genellikle böyle. Halk için iyi olan her şeyi yapacaklar, yani bütçenin sarfiyat kalemlerini büyütecekler. Ama kimden, nasıl vergi alacaklar belli değil. Ama biliyoruz ki, günün sonunda ya vaatlerinin çoğunu yerine getiremeyecekler, ya da bazı kesimlere çok acıtıcı vergiler salacaklar.
2. Yapmamaları gerekenler konusunda kendilerini hiç bağlamıyorlar. Yapmamaları gereken şey, eş, dost, kardeş ve hemşerilerine kıyak yapmamaktır. Çünkü ‘‘Birine torpil yapmak, bir başkasının hakkını yemektir.’’ Tam aksine bu konuda seçmene ‘‘Size kıyak yapacağım’’ sözü veriyorlar. Çünkü seçmen de bilhassa bunu istiyor. Bir bakıma haklı da. Şöyle bir hesap yapalım: Türkiye'nin kişi başına milli geliri, sabit fiyatlarla bir yılda % 4 artsa (ki bu nüfus artışıyla birlikte % 6.5 büyüme demektir) ayda 700 milyon kazanan bir kişinin geliri, ertesi yıl 740 milyona çıkar. Böyle bir gelir artışı vaat etmek, kimseyi heyecanlandırmaz. Size oy vereceklerin gelirini, onları heyecanlandıracak kadar artırmak için ‘‘başkalarından alıp, ona vermeniz’’ gerek. Bu ise toplumu fakirleştiren bir oyundur.
Bir tarihte bakan olan bir milletvekili, işbaşına gelince ‘‘Elimde sihirli değnek yok; yılların birikimi olan sorunları kısa zamanda çözemem’’ demişti. Doğru, bir bakanın elinde, o bakanlığın tüm sorunlarını çözmeye yetecek büyüklükte bir sihirli değnek yok. Hakeza bir başbakanın elinde de ülkenin tüm sorunlarını çözmeye yetecek bir sihirli değnek yok. Bu kural, bütün yöneticiler için de geçerlidir. Ama, yetkili bir makama gelen her kişinin eline, eşinin dostunun geçim meselesini çözmeye yetecek büyüklükte bir ‘‘sihirli değnek’’ geçer. Gerçek vicdani sınav bu küçük sihirli değneği kullanmamaktadır. Büyüğünün olmadığını hepimiz biliyoruz, onu sormuyoruz. Küçüğünü ne yapacaksın, onu söyle.
SON SÖZ: Küçük değneğin çok olduğu yerde, büyük değnek yetişmez.