BİR önceki yazımda, Türkiye ve Latin Amerika ülkeleri gibi, uzun süre yapışkan enflasyonla yaşamış memleketlerde, ‘‘sermaye hareketleri serbestliği’’nin ekonomik istikrarın tesis edilmesine engel teşkil ettiğini söylemiştim.
Yine o yazının sonunda, sermaye hareketlerine bir defa serbestlik verildikten sonra, bu hareketleri kontrol altına almanın pek de mümkün olamayacağına işaret etmiştim. Buna rağmen, mevcut şartlar altında, istikrar bir türlü sağlanamaz ve bu ülkeler içine girdikleri finansal krizlerden kurtulamazsa, sakıncaları olsa da, sermaye hareketlerine kısıtlama getirebilir. Söylemeye gerek yok, sadece sermaye hareketlerini kontrol altına almak, kendi başına bir şeye çare değildir. Ancak tasarlanacak yeni bir ‘‘Güçlü Ekonomiye Geçiş’’ paketinde sermaye hareketlerini kısıtlamak gerekli bir tedbir olabilir. Şimdilik bu opsiyonu irdelemeyi bir tarafa bırakalım.
* * *
Sermaye hareketleri serbestliği devam ederken, Türkiye gibi bir ülkede ‘‘mali istikrarı’’ sağlamak mümkün müdür? Evet mümkündür. Nitekim, bir Derviş-IMF ortak yapımı olan ‘‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ bunu sağlamaya yöneliktir. Hatta, bundan önceki (söylendiğine göre tamamı 17 tane olan) IMF stand-by anlaşmalarının son zamanlarda yapılanlarının hepsi, sermaye hareketleri serbestliğine dokunmadan ekonomide istikrar tesis edilecek şekilde tasarlanmıştır. Ama istikrar sağlanamamıştır. Bundan sonra da olması kolay değildir. Daha doğrusu bazı şartlara bağlıdır.
1. IMF tarafından dünyaya empoze edilen, sermaye hareketleri serbestliği, bugün birçok ülkedeki finansal krizlerin tek sebebi olmasa bile asıl tetikleyicisidir. IMF, bu gerçeği dikkate alarak yeni bir ‘‘Dünya Para Sistemi’’ni devreye sokmaya mecburdur.
2. IMF'nin halen uyguladığı ‘‘önce bat, sonra kurtarırım’’ politikası, ülke idarelerinde ve uluslararası para hareketlerini yönetenler arasında yeni bir ‘‘ahlaki zafiyet’’ (moral hazard) kaynağı haline gelmiştir. Popülist yerel politikacılar ve küresel spekülatörler, IMF'nin muhtemel davranışı üzerine ganyan oynamaktadır.
* * *
3. Krizlerden paçasını kurtaramayan Türkiye, uluslararası ilişkilerini ‘‘jeopolitik şantaj’’ üzerine inşa etmeye başlanmıştır. ‘‘Türkiye'nin batmasına izin veremezler, sonunda nasıl olsa kesenin ağzını açarlar’’ inancı maalesef toplum tarafından da benimsenmiştir. Bu da ülke içinde alınan sıkı ekonomik tedbirlerin sürdürülmesini zorlaştırmaktadır. Batıdan şantajla para koparma seçeneği zihinlerden sökülmeden, istikrar için gerekli programları uygulamak mümkün değildir. Ülke iktisadiyatında istikrar sağlanmadan da haysiyetli bir dış politika izlemek imkánsızdır.
4. Türkiye ve benzeri ülkeler için, daha fazla fakirleşmeyi göze almadan istikrarı tesis etme şansı kalmamıştır. Halka bunu anlatmak gerekir. Ancak ondan sonra, istikrarı bozucu taleplerin önünü kesmek mümkün olur.
5. Türkiye'nin nispeten ‘‘daha düşük fakirleşme faturası ödeyerek’’ istikrarı sağlayabilmesi, ancak AB üyeliği ile mümkün olur.
6. Günün sonunda TL. diye bir paranın ortadan kalkacağını bilmek ve ona göre mali stratejiler oluşturmak, yolu kısaltır, ıstırabı azaltır.