Paylaş
Türkiye Sebzeciler, Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Federasyonu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı arasında uzun süredir devam eden “Pazar Yerleri Yönetmeliği” çalışmaları sonuçlanmış. Yönetmelik 15 Mart günü yürürlüğe girecekmiş. Yönetmeliğe göre bundan böyle cadde ve sokaklarda semt pazarları açılamayacakmış. Kayıt dışılığın da önüne geçilmesini hedefleyen aynı yönetmeliğe göre, sokak aralarında seyyar sebze ve meyve satışı da yasaklanmış. Artık kamyonete patates, domates, karpuz, kavun doldurup sokak, sokak dolaşıp, bağıra çağıra satış yapılayacakmış. (Barış Manço’nun ruhu şad olsun) Bu yönetmelik 330 bini tezgah sahibi olmak üzere bir milyondan fazla seyyar satıcıyı ilgilendiriyormuş.
ESNAFIN KALDIRIM İŞGALİNE SON VERİLECEK
Yine aynı yönetmeliğe göre işletmecilerin, işyerlerinin önündeki kaldırımları işgal ederek “dükkan genişleme”si de yasaklanmış. Üç kez ihtara ve ceza kesilmesine rağmen, kaldırımı işgal etmeye devam eden esnafın dükkanı veya işyeri kapatılacakmış. Bu yönetmeliğin haksız rekabeti de önlemesi hedefleniyormuş. Sadece köylü üreticileri korumak amacıyla, kurulacak “Üretici Pazarları”nda her üretici köylünün yörede yetişen ürünlerden en çok 100 kilo getirip satmasına izin verilecekmiş. Pazar yerleri daha hijyenik olacak ve “makul bir ses tonuyla” bağıran satıcılara ceza kesilmeyecekmiş.
KAMYON, SOKAK VEYA KALDIRIM DÜKKAN DEĞİLDİR
Seyyar satıcılık ve kaldırım işgalciliği kökleri çok derinde olan bir sosyoekonomik meseledir. Çünkü toplum, bu düzenin, gerek pahalılıkla, gerekse işsizlikle mücadelede “iyi bir çözüm” olduğuna inanmıştır. Sadece toplum değil, kamu da aynı kanıdadır. 60 yıl önce İstanbul Belediyesi “yarı toptancı” İsviçre firmasıyla marketçilik yapmak üzere bir ortaklık kurmuştu. Adına da “Migros Türk” demişti. Bu firmaya, dükkandan mahrum uzak ve tenha semtlere hizmet götürsün diye seyyar “Kamyon Dükkan”larla satış yapma imtiyazı verilmişti. Onlar da “Kamyon-Dükkan”larını daha çok ciro yapıyor diye, dükkandan geçilmeyen Taksim, Beşiktaş ve Kadıköy meydanlarında konuşlandırdı. Mekan rantının cazibesi, imtiyazı yozlaştırmıştı.
SUB OPTİMİZASYON VE KÖTÜ MUHASEBE
En çok fakir ülkeleri etkileyen ama hemen her ülkede belli bir derecede verimsizlik yaratan iki iktisadi bela vardır. Bunlar “sub optimizasyon” ve “kötü muhasebe” dir. “Sub Optimizasyon”, bireylerin ve/veya küçük grupların kısa vadeli çıkarlarını, toplumun uzun vadeli çıkarlarına tercih etmek demektir. Bu yüzden, başta kent planlaması ve imar izinleri olmak üzere her tür iktisadi kararlarla, iktisadi hayatı tanzim eden yasa ve yönetmelikler, toplumun uzun erimli çıkarını maksimize edecek şekilde tasarlanamaz. Kötü muhasebe ise bu gayri iktisadi karar ve kanaatleri iktisadiymiş gibi gösteren eden “ranta dayalı kâr hesaplama” yöntemi demektir.
SADECE BÜROKRASİ ARTACAKTIR
Pazar yerleri yönetmeliği ile ilgili olarak ilk izlenimim, haberde yer alan iddialara rağmen, bunun uygulanmayacağıdır. Çünkü kafalar karışıktır. Yönetmelik çelişkilidir. Niyetler muhteliftir. Anladığım bazılarına yeni bir “ruhsat rantları” kapısı açılmaktadır.
Son Söz: Seyyar esnaf, sabitse, seyyar değildir.
Paylaş