TÜRKİYE, ortada hiçbir ciddi ihtiyaç yokken, kendini erken seçim açmazına soktu.
Önce özel sektör bülbülleri, ‘‘Bu hükümette değişiklik şarttır’’ diye tutturdu; arkasından Avrupa Birliği karşıtı MHP'den kurtulmak gerekir diye bastırdı, derken uzman bakan Derviş,‘‘Seçim ekonomiyi etkilemez’’ fetvası verdi ve bahtımızın rüzgárına kapılıp bugünlere geldik. Bundan sonra söylenecek tek şey ‘‘Hayırlısı olsun’’ demek. İktisatçıların erken seçimle ilgili endişesi, bütçe açıklarını artıracak bir seçim ekonomisi uygulamasına gidilmesiydi. Maalesef, son günlerde bu endişeyi haklı çıkartacak gelişmeler peş peşe patlamaya başladı. Üstelik bu harcama kararlarını alanların yeniden seçilme şansları pek bulunmuyor. Yani beyhude bir popülizm sergiliyorlar. Gelecek iktidarın icraatına ipotek koyuyorlar. Seçimlere kadar, bu işler böyle gideceğe benziyor. Ancak seçim sonrası ne olacak? İşte beni düşündürmeye başlayan yeni konu bu.
Bu seçimlerin hatırda kalması gereken bir özelliği, süper bir şekilde siyasetten çekilen Demirel'den sonra, akranı Ecevit ve Erbakan'ın siyaset sahnesine veda etmeleridir. Onların devresinden geriye, eskimiş ama henüz tükenmemiş yüzleriyle Baykal, Çiller, Yılmaz ve Bahçeli kalmış durumda. Bu sefer Baykal, kaderin cilvesi ve Derviş'in kaldıraçlamasıyla hayatının maçını oynayacak gibi duruyor. Ama kuşku yok, bu seçimlerin en renkli siması, bir sinema artisti kadar yakışıklı Cem Uzan. Teknik olarak müflis, (yani çok parası olan) bir ailenin temsilcisi Cem Uzan, bana göre herkesle dalga geçiyor. Halk yağcılığının en abartılısını uyguluyor. Eskaza barajı geçerse, esas şovları Meclis'te yapacak. Yaptığı işin tamamen bilincinde. Şu ana kadar ülkeye yaptığı en büyük kötülük, Çiller'i kıskandırıp, onu da kendisinkine benzer konuşmalar yapmaya zorlaması.
Seçimlerin favorisi AKP. AKP'nin ekonomik programı belirsiz. Çok da belirli olması gerekmez zaten. Bir yandan parlak öğrenim hayatı olan bazı gençleri vitrine koyup, pimpirikli IMF'yi ve AB'yi teskin etmeye çalışıyorlar; diğer yandan çocuksu bir finansman modeliyle gerçekleştirecekleri ‘‘duble yol’’ projelerini, büyümenin motoru olarak takdim ediyorlar. Ne de olsa Erdoğan, hocası Erbakan'dan ‘‘100 bin tank’’ ve ‘‘fabrika yapan fabrika’’ masallarını dinleyerek büyümüş bir kişi. Yine de Erdoğan'ın hakkını yememek gerek. Geçenlerde seçmenlere, mealen ‘‘Sizleri, en az üç yıl daha sıkıntılı günler bekliyor’’ diyecek kadar yürekli davrandı. Üstelik şu ana kadar topluma, hiçbir ölçüsüz vaatte bulunmadı. Ama sosyal güvenlik sistemi denilen en büyük ‘‘kara delik’’ nasıl kapanacak diye merak edenler, bir de bakıyorlar Erdoğan ‘‘isteyen, istediği yaşta emekli olacak, bu konuda çalışmalarımız var’’ demekle yetiniyor. Yine de ortada Erdoğan'ı bekleyen çok önemli bir mesele var. Bu erken seçimler, halkın devletten beklentilerini yükseltti. Eğer o da kendini bu rüzgára kaptırırsa, Türkiye'yi yeni ve daha derin bir mali krize düşmekten kimse kurtaramaz. Jeopolitik önemi bile...