KIRK yıl önceki iktisadi tartışmalarının odağında bu soru vardı. Türkiye, 1961 darbesinden sonra ‘‘planlı ekonomi’’ evresine tekrar girmişti.
Daha önce, 1930'lu yıllarda, Türkiye'de de Rusya'dan esinlenerek ‘‘kalkınma planları’’ hazırlanmıştı. Nitekim, şimdi kısmen Hakk'ın rahmetine kavuşmuş kısmen bir ayağa çukurda olan Sümerbank ve Etibank, o yılların ‘‘iktisadi planlama ve sınai kalkınma’’ teşkilatı olarak yaratılmıştı. Bu sebeple DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) Türkiye'nin birinci değil, ikinci planlı kalkınma devresinin bir kuruluşudur. Kırk yıl öncesinde, DPT'yi savunanlara karşı çıkan Adalet Partisi sözcüleri, halkın ‘‘plana değil, pilava ihtiyacı var’’ diyerek, popülist bir söylemle ‘‘iktisadi planlama’’ fikrini alaya almışlardı.
1963 yılında Tuzla Piyade Okulu'nda askerlik yapıyordum. Genelkurmay, subaylara iktisadi planlama eğitimi verilmesini istemiş. Okul komutanı Nedim Dikmen de bu görevi benim yapmamı uygun görmüştü. Kadrolu subaylara verdiğim konferansın başlığı da ‘‘Plan mı, pilav mı?’’ idi. Konferansı ‘‘Pilav yapmak için de plana ihtiyaç vardır’’ diyerek noktalamıştım. Anlayacağınız, planlamadan yana tavır koymuştum.
* * *
Seçimler dolayısıyla kızışan iktisadi tartışmalar da benzeri bir tercih noktasına odaklandı. Ekonominin tezi ‘‘istikrar’’, anti tezi ‘‘büyüme’’ haline geldi. Bu seferki pilavcı yani ‘‘büyümeci’’ cephede, ironik bir şekilde, eski solcu (yani iktisadi planlamacı) iktisatçılar, yeni karakucak sağcı politikacılarla birlikte saf tutuyor. Önce istikrar diyenlerin, yani eski plancıların günümüzdeki benzerlerinin başında, pek tabii Kemal Derviş var. İstikrar olmadan, yani enflasyon kalıcı olarak düşmeden, büyümeye ağırlık verilmez tezinin bir numaralı savunucusu Kemal Derviş gibi düşünen (tıpatıp aynı şekilde olması şart değil) iktisatçılar arasında akademik kökenliler çoğunlukta. Merkez Bankası'nın ve Hazine'nin, hem eski, hem yeni profesyonelleri de genellikle, fiyat istikrarı sağlanmadan büyümeye geçmenin tehlikeli olacağı fikrindeler. Burada sözü edilen tehlike, büyümeye öncelik veriyoruz diyerek yapılacak genişlemeci uygulamalarla, ülkenin yeni bir finansal ve dolayısıyla ekonomik krize sürüklenmesidir.
* * *
İktisat, bir konu hakkında tek ve kesin kesin cevap veren insanların işi değildir. Bu iktisatçıların karakterinden değil, bizatihi iktisadın kendinden doğmaktadır. Büyümeyi ihmal ederek, fiyat istikrarını sağlamak veya fiyat istikrarını ihmal ederek büyümeyi sürdürmek mümkün değildir. Şu hususa bilhassa dikkat çekmek istiyorum. Kısa vadede birbirinin zıddı gibi duran ‘‘büyüme’’ ve ‘‘fiyat istikrarı’’ uzun vadede birbirinin tamamlayıcısıdır. Yani, fiyat istikrarı olmadan makul bir büyümeyi sürdürmek mümkün değildir. Nitekim yaşanmış tecrübeler, düşük enflasyonlu ülkelerin 10, 20 ve 30 yıllık devrelerle kıyaslandığında, yüksek enflasyonlu ülkelerden daha hızlı kalkındığını göstermektedir. Türkiye bu yıl, ‘‘önce istikrar’’ diyerek, hem enflasyonu umulandan hızlı düşürdü, hem de umulandan daha hızlı büyüdü. Üstelik, siyaset cephesinde çok da rahat değildik. Demek ki önümüzdeki yıllarda büyümeyle istikrarın birbirini beslediği ‘‘pozitif etkileşim’’ çevrimine bal gibi girebiliriz.
SON SÖZ: Belli riskleri almayanlar, belirsiz riskleri alırlar.