Paylaş
Dostumuz Yılmaz Esmer siyasi bilimlerle uğraşan bir sosyoloji profesörüdür. Daron Acemoğlu ise Nobel Ödülü almaya layıktır denilen bir iktisat hocasıdır. Ama gördük ki; siyaset bilimi, kalkınma iktisatçısı profesör Acemoğlu’nun tam ilgi alanı içindeymiş.
* * *
İktisat ilminin kurucu atalarından Adam Smith (1723–1790) “bir millet nasıl zengin olur” meselesine aklını takmış bir “Ahlak Felsefesi” profesörüdür. Bunu anlamak için yola koyulmuş ve neticede “Milletlerin Zenginliği” diye bilinen beş ciltlik dev eserini meydana getirmiştir. Meğer Daron Acemoğlu da benzeri hatta aynı soruna kafayı takmış. Meslektaşı James Robertson’la birlikte “Niçin Milletler Başarısız Olur: Refah ve Fukaralığın Kökenleri” adlı bir kitap yazmışlar. Kitap, sonbaharda basıma hazır hale gelecekmiş. 1500 sayfa olacağı söylenen kitabı bırakın yazmayı, okumak ve anlamak bile eğitim ve sabır isteyen bir iştir.
* * *
Acemoğlu, sistemleri iyi işleyen kalkınmış bir memleket olup olamamakta,
milletin kültürü (din, toplumsal davranışlar ve ulusal değer yargıları)
ülkenin coğrafyası (iklim, arazi yapısı ve hastalık ortamı),
etkilidir; ama gelişmişlikle gelişmemişlik ayırımın esas belirleyicisi “kurumlardır” tezini savunuyor. Kurumlar deyimini de “insan davranışlarını belirleyen oyunun kuralları” olarak tanımlıyor. Daha resmi bir tarifle bir ülkede “insanlar arası ilişkileri tanzim eden, insan eliyle geliştirilmiş kısıtlara/yasaklara” kurumlar diyor. İnsan, Dr. Acemoğlu’nun “kurumlar” diye ayrı bir kategoriye koyduğu şeyin, aslında “kültür” denilen birinci kümenin bir parçası olup olmadığını düşünüyor.
* * *
Acemoğlu Teorisi, kurumları önce iktisadi
ve siyasi olmak üzere nicelik olarak ikiye, sonra da “sömürücü/extractive” ve “kapsayıcı/inclusive” diye nitelik olarak tekrar ikiye ayırıyor. Böylece ortaya dört tip kurum çıkıyor:
- Sömürücü İktisadi Kurumlar,
- Sömürücü Siyasi Kurumlar,
- Kapsayıcı İktisadi Kurumlar,
- Kapsayıcı Siyasi Kurumlar.
Acemoğlu; sömürücü kurumlar, içten çıkan ve dıştan gelen (muhtemelen işbirliği içinde olan E.C.) elit bir azınlığın ülkenin kaynaklarına hükmettiği ve kütlelerinin siyasi irade ve iktisadi zenginlikten mahrum kaldığı ortamlarda oluşur diyor. Bu kurumların ortaya çıkışı, kısa vadede ülkeye bir zenginlik sağlasa da uzun vadede rekabet yokluğundan ülkeyi geri bıraktırır diye ekliyor. Sözlerine, dünün Rusya’sını ve kehanette bulunarak yarının Çin’ini örnek gösteriyor. Gerek siyasi ve gerek iktisadi eksende, kanun ve nizam hâkimiyeti içinde, tabandan gelen bir rekabetin varlığı “kapsayıcı kurumları” yaratır. Sürdürülebilir büyümenin motoru işte bu kurumlardır. Aslında “kalkınmanın en kestirme yolu da budur” diyerek damaya çıkıyor.
Son Söz: Altyapı, kültürdür.
Paylaş