İş Güvensizliği Yasası

MECLİS'ten bir türlü geçemeyen ‘‘İş Güvencesi Yasası’’, Çalışma Bakanı Okuyan'ın istifasıyla göz yaşartan bir boyut daha kazandı.

Taslağı yasalaştırma mücadelesi verirken istifa etmek zorunda kaldığını ifade eden sabık Bakan, ‘‘İşverenlerin isteklerine boyun eğmemenin bedelini ödediğini’’ söyledi. Eh, bedelini ödediğine göre, işçi seçmenleri de onu, bir zahmet yeniden milletvekili yapar. Bu suretle ödeşmiş olurlar.

İşverenlerin şiddetle karşı çıktığı yeni iş güvencesi yasasında, yürürlükteki mevzuattan, özde farklı hiçbir şey yok. Sadece mevcut hükümler ağırlaştırılıyor. İşverenlerin iş aktini feshetme hakkını kötü kullanmaları kırk yıldır yasaktır. Bu yasağa uymayan işveren, mahkeme kararıyla işten çıkardığı işçiye ilave tazminat öder. Yine öyle olacak. Sendikaya üye oldu diye, işçinin işten çıkarılması bugünkü mevzuatta da yasaktır. İşçinin işe iadesi bugün de mevzu bahistir. Yine olacak. Sadece işverenin işçi çıkarması hem daha zorlaşıyor hem de maliyeti artırıyor. Üstelik yasanın bu şekilde çıkması, AB'ye girmenin bir şartı da değil.

Şimdi esas soruyu soralım. Bugün Türk çalışma hayatının en yaşamsal meselesi, işi olanların ‘‘iş güvencesi’’ mi, yoksa işsizlerin ‘‘iş bulması’’ mı? Şüphe yok ki, işsizlerin iş bulması, yani toplam istihdamın artması ana sorun. Bunun aksini, sendikacılar bile söyleyemez. O takdirde ikinci olarak şu soruyu sormak gerek: İşverenlerin, haklı veya haksız, ne sebeple olursa olsun, işten işçi çıkarmasını hukuken zorlaştıran ve iktisaden pahalılaştıran yasa hükümlerinin ağırlaştırılması, işsizlerin iş bulmasını kolaylaştırır mı, zorlaştırır mı? Cevabı çok açık: Zorlaştırır.

Gelelim işin kuramsal yanına. Sosyal hayatta (iktisadi hayat da bunun bir parçasıdır) ‘‘sebeple, sonuç; bir doğru üzerinde değil, bir çember üzerinde hareket eder’’. Bu şu demektir. Bir sosyal sürecin ilk aşamasında ortaya çıkan sonuç, sürecin ikinci aşamasında, kendisini yaratan sebebin arkasına geçerek onu etkiler. Yani, sebebi değiştirir. Şimdi bu kuralı somut olayımıza uygulayalım. Türkiye'de işverenler, kıdem kazanarak veya sendikaya üye olarak ücretlerini piyasa fiyatının üstüne çıkaran işçileri işten çıkararak, yerlerine ‘‘piyasa fiyatıyla’’ yani daha düşük ücretle çalışmaya razı yeni işçiler almaktalar. Dolayısıyla, ücretleri yükselen işçilerin, iş güvenceleri azalmaktadır. İşçiler açısından bu sorunun çaresi, işverenlerin kullandığı bu işçilik maliyeti düşürme yöntemini, yasa zoruyla pahalı hale getirmek ve onları böyle davranmaktan caydırmaktır. Birinci aşamada bu sonucun sağlandığını varsayalım. İkinci aşamada ne olacaktır? Yani böyle yasal dayatmadan sonra, işverenler yine eskisi gibi mi hareket edecektir? Mesela, bundan sonra teknoloji seçiminde ‘‘emek yoğun’’ yerine ‘‘makine yoğun’’ bir yapılanmaya gitmeyecekler midir? Bir başka önlem olarak, işlerini, sendikalaşmanın pratik olarak mümkün olmadığı küçük işletmelere kaydırmayacaklar mı? Hatta yatırımlarını, işçilik maliyetinin daha düşük olduğu ülkelere nakletmeyecekler mi? Bu şartlar altında, pahalı işçileri çıkaramayan işletmelerin rekabet gücü azalacak ve bunlar birer birer kapanacaktır. Bu yüzden de yüksek ücretli işçiler işlerini hepten kaybedecekler. Kısaca, iş güvenliği ortadan kalkacaktır.

Son Söz: Düşmesin diye yağlı bilyeyi çok sıkma; elinden fırlar.
Yazarın Tüm Yazıları