KISA adı Ergenekon olan (keşke engerek konsaydı) "darbe için çeteleşme" davası yargıya intikal etti. Bakalım yargıçlar, ne karar verecek. Bu kadar politize olmuş bir davanın yargıcı olmak istemezdim doğrusu.
Kaldı ki 2 bin 500 sayfalık iddianameyi kesinlikle okuyamazdım. Okumaya kalkışsam, aklım isyan edeceği için dosyaya sadece bir göz atardım. Allah yargıçlara kolaylık versin. İddianamenin içeriğini, dikkati dağılmadan uzun metin okuma becerisi olduğuna inandığım gazetecilerin yazdıklarından anlamaya çalışıyorum. Ergenekon şebekesi, anlaşılan kalubeladan beri hep varmış. Zannedersem son olarak 1919 yılında İstanbul işgal altındayken yeniden örgütlenmiş. Bu şebeke, şimdiki AKP hükümetini değil, işbaşındaki her hükümeti devirmek istemiş. Bu da pek anlaşılır bir şey değil. Ben, basmakalıp tekrarlananın aksine "fikir sahibi olmadan, bilgi sahibi olunamayacağına" inanırım. Fikir, aklın damıtık ürünüdür. Bir hipotezdir. Bilgi edinmenin amacı da hipotezi test etmektir. Kafasında bir hipotezi (fikri) olmadan, kimse bilgi edinme zahmetine girmez. Zaten bir fikri olmayan, hangi bilgiye başvuracağını da bilemez. Edindiği bilgiden de anlam çıkartamaz. Atalarımız "çok bilen, çok yanılır" demiş. Bu herhalde, fikirsiz bilgi, insanı yanıltır demektir. Adam kandırmak isteyenler, bilgi veriyorum diye kendi fikirlerini pazarlar. Bu da çok ayıptır.
* * *
Yargıçlar, tüm sanıkları delil yetersizliğinden veya zaman aşımından salıverse bile, ben bu ülkede darbe yanlılarının var olduğuna ve bunların bir kısmının pis ve kalleş işler yaptığına inanıyorum. Bu darbeci teröristler arasında "tehlike geçtikten sonra" günah çıkartıp kahraman olanlar da vardır. İtiraf etmeyip muzırlığa devam edenler de. İnşallah verilecek cezalar, bu kabil adamların cüretini kısar. Bu dava, en azından bugünkü haliyle, fare kadar küçüktür. Çünkü içinde CIA, MİT, Emniyet İstihbarat, TSK ve tarikat ilişkisi yoktur. Bunları içermeyen darbe dosyası mutlaka eksiktir. Ama bu davanın sonuçları, dağ kadar büyük olmuştur. Sadece başbakanın kendini savcı, muhalefet liderinin ise avukat olarak ilan etmesi bile, farenin kötü bir dağ doğurduğunu ispat etmeye yeter. Medyanın bölünmüşlüğü insanı ürkütmektedir. Besleme ve yandaş basın devletten sızdırılmış tek yanlı bilgileri çamurlaştırıp etrafa atmaktadır. Telefonlar dinlenmekte, özel hayatın tüm mahremiyeti ayaklar altına alınmaktadır. Birileri ele geçirdiklerine iktidar sopasına "demokrasi" adını vermiş, önüne gelenin kafasına vurmaktadır. Korku, kentleri beklemektedir.
* * *
Yürütülen kampanyanın tek bir amacı vardır. O da "cumhuriyet"e ruh veren Kemalizm’i veya Atatürkçülüğü tarumar etmektir. Zaten Avrupa basını "Kemalizm bir deli gömleğidir; Türkiye bu gömleği çıkarıp atmadan gelişemez" diye yazıp duruyor. İşte bu fare kadar davanın, ulaşacağı dağ gibi büyük sonucu, bu olacaktır. Son bir uyarı: Kemalizm ve Atatürkçülük diye iki ayrı kavram yoktur.Bu okulun özü laikliktir. Atatürk’ü çarpıtmak yasak; kabul etmemek serbesttir. Demokrasi de bunu gerektirir.
Son Söz: Her olay, bir vesile; her haber, bir propagandadır.