ŞÜPHE yok ki, içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar altında, Kemal Derviş çok önemli bir şahsiyet.
Onun bu özelliği, kendisinin siyaset sahnesindeki hareketlerini de çok önemli kılıyor. Bu sebeple kamuoyu onu yakından izliyor. Son bir ay içinde medyada, hakkında en çok haber ve yorum çıkan kişi herhalde Derviş olmuştur. Şimdi şu sorunun cevabını bulmamız gerek. Acaba Derviş ‘‘solu birleştirmek’’ derken nihai olarak neyi hedeflemiştir ve yaptıkları onu istediği hedefe götürmekte midir?
* * *
Önce Derviş'in serüveni hakkında genel bir değerlendirme yapacağım. Kemal Derviş, Türkiye çok ciddi bir mali krize girdiği sırada, bu badireden en az hasarla çıkmanın yollarını arayan hükümet tarafından göreve çağırılmış bir ‘‘teknisyen’’dir. Derviş'in uzmanlık alanı siyaset değil, iktisattır. Kendisine ‘‘bakanlık’’ payesi, bu uzmanlığının IMF tarafından kabul ve tescil edilmiş olmasından dolayı verilmiştir. Tereddütsüz söyleyebilirim ki Derviş, geldiği günden bugüne kadar ülkeye çok faydalı olmuştur. Nokta. Şimdi gelelim Derviş'le ilgili olumsuz tespitlerime. Derviş, bir gün gelmiş ne için ve hangi vasıfları dolayısıyla hükümetin bir üyesi olduğunu unutmuş, hiç üstüne vazife değilken balıklama siyasetin içine dalmıştır. Üstelik kendisini göreve getiren koalisyon liderlerine karşı bunu yapmıştır. Eğer Derviş bulunduğu mevkiin ‘‘görev tarifine’’ uygun hareket etmeye devam etseydi, bugün ve gelecekte, partiler ve hatta siyaset üstü bir konumda, iktisat alanında ülkeye yön gösteren kimliğini muhafaza edebilirdi. İkinci olumsuz tespitim, Derviş'in ‘‘ürkek’’ bir siyasetçi olduğudur. Bu da onun, ülkenin ‘‘iktisat mürşidi ve müşiri’’ (doğru yolu anlatan ve gösteren) olma imtiyazını terk etmek pahasına girdiği siyaset alanında, ülkeye pek bir yararının olamayacağı izlenimi yaratmıştır. Hadiselere dışarıdan bakınca, Derviş için ‘‘sonun başına geldi’’ hükmünü vermek gerekiyor. Acaba?
* * *
Büyük siyaset adamı Süleyman Demirel, ‘‘Neyin olacağına, nelerin olamayacağını eleyerek varırsınız’’ buyurur. Derviş bir süredir yaptığı (ve pek de beğeni toplamayan) girişimleriyle, belki de Türkiye'de ‘‘nelerin olamayacağını’’ ispatlamakla meşguldür. Bu suretle, bu ülkede neyin olabileceği anlaşılacaktır. Bu anlaşıldıktan sonra, belki de ortaya öyle gelişmeler çıkacaktır ki, ülkemiz bundan çok yararlanacaktır. Mesela seçim kanunundaki yüzde 10'luk baraj, yüzde 5'e düşürülecek veya tamamen kalkacaktır. Bu suretle bugün sandıkta sağlanamayan ‘‘sol ittifak’’ seçim sonrasında Meclis'te sağlanacaktır. Bir başka gelişme şu olabilir: Baraj kalkmaz ve seçimden birinci parti olarak çıkacak mesela AKP ile ikinci parti olarak çıkacak mesela CHP bir koalisyon hükümeti kurar. Bu koalisyon, Türk rönesansını başlatır. Bir yandan cumhuriyetçiler demokratikleşirken, diğer yandan İslam kendi aydınlanmasını gerçekleştirir. Hatta bu rönesans, tüm İslam álemine örnek olup Hantington'un öngördüğü ‘‘Batı-İslam’’ çatışmasını ortadan kaldırır. Çok uçtun demeyin, bakalım ayine-i devran ne gösterecek?
SON SÖZ: Sürecin bizatihi kendisi, amaç kadar önemlidir.