Paylaş
Sınav yarışları, özellikle son yıllarda iyice kızıştı. ‘Hangi üniversite, hangi bölüm, hangi okul, hangi ülke’ derken; anne-baba bu yolculukta yetersiz kalabilir, ve bu doğaldır. Çözüm ise bir bilene sormak, iyi bir danışman ile erkenden yol almaya bakmaktır. Türkiye’de ve yurt dışında çok iyi eğitim danışmanları var. Yazılarımda sizleri onlarla da tanıştıracağım. Umarım faydalanabilir, evlatlarınızın yolunu beraberce aydınlatabiliriz.
ÜNİVERSİTE’DEN SONRA İŞ VAR MI?
PEKİ SENDE İŞ VAR MI?
Son günlerde ekibim ile yaptığımız üniversite danışmanlıklarında gözlemlediğim bir şey var. Bütün öğrenciler para odaklı! Lakin bu parayı getirmiyor. Parayı getiren, işinizi dünya standartlarında yapıp yapmadığınızdan geçiyor. Mesleklerin unvanları, popüler olmaları, havalı isimlerinin olması parayı kazandıran değildir. O mesleği nasıl icra ettiğiniz, içini nasıl doldurduğunuz, farkınızı nasıl ortaya koyduğunuz kazandırır. Genel yanılgı şu: Öğrenci zannediyor ki unvanı alınca para kazanacak. Yanlış. Bu konu ile ilgili ekibimden 25 yıllık Eğitim ve Kariyer Danışmanı Psikolojik Danışman Yasin İkizoğlu ile yaptığım görüşmede bana önemli bilgiler verdi. Özellikle veli ve öğrencilere çok faydası olacağını düşünüyorum. Kısaca özetledim.
1) Üniversite tercihlerinizi 5 Ağustos’a kadar yapabileceksiniz. Bu tarihe kadar bölümü değil öncelikle üniversiteyi düşünün.
2) Türkiye Üniversite memnuniyet araştırması TÜMA 2022 verilerine muhakkak bakın. Google’da var.
3) Akademisyenlerin özgeçmişi, akademik kadro çok önemli. Size kimler ders verecek bu genelde gözden kaçıyor. Kaçırmayın.
4) Üniversitenin sağladığı staj imkanlarına da lütfen göz atın çünkü okurken deneyim sahibi olmanız mezun olduğunuzda birkaç adım önden başlamanızı sağlayacaktır.
5) Okulun markasının uluslararası düzeyde tanınırlığı çok önemli. Araştırın.
İNGİLİZCE BİLİYORUM AMA KONUŞAMIYORUM PEKİ NEDEN?
24 yıllık İngilizce Öğretmeni ve Eğitim Danışmanı olarak en çok duyduğum cümle budur. Bu sadece Türkiye’de sorunmuş gibi yansıtılmasından çok rahatsızım, çünkü bu ana dili İngilizce olmayan hemen hemen her ülkede böyledir. Bir Polonyalı ya da İtalyan’ın çok mu iyi İngilizce konuştuğunu zannediyorsunuz? Hayır. ‘Yaşayan İngilizce’ kavramı çok önemlidir. Öğrenci sınıftan çıktığında ne yaşıyor ve bunu hangi dilde yaşıyor ise ona odaklıdır ve bu çok doğaldır. Türkiye’de çok iyi İngilizce eğitim veren okullar var ve şakır şakır konuşan da gençlerimiz var. Bana göre aşağıdaki engelleri de aşarsak bu konuda daha iyi yol alabiliriz.
1) Komplekslerimizden arınalım. Kendi milletimiz hariç her milleti üstün görüp şu çekingenliğimizden kurtulalım. Sonuçta hepimiz insanız kimsenin kimseden bir üstünlüğü yok.
2) Hedefiniz iletişim olsun, dört dörtlük harika bir gramer ile konuşmak olmasın. Hedef iletişim olursa bir şekilde derdinizi anlatırsınız.
3) Gramer şudur: Bir havuz düşünün içi su dolu. Eğitmen öğrencinin yanında şöyle kulaç atılır (simple present tense) böyle ayak çırpılır (present continuous tense) diye ders anlatıyor ama öğrencileri havuza sokmuyor ya da sizin havuza girecek cesaretiniz yok. Suya girmeden nasıl yüzeceksiniz? Ağzınızı açmazsanız ve çekinirseniz nasıl konuşacaksınız? Eğitim sisteminde Gramere çok ağırlık veren okullar işte tam olarak bu hatayı yapıyor öğrencilere sadece kulaç nasıl atılır onu yazdırıyorlar yaptırmıyorlar.
ÜZERİNDE EMEĞİNİZ OLMAYAN HER ŞEYE ‘ŞANS’ DENİR GERİSİ SİZİN YARATIMINIZDIR
Doğduğunuz aile şansınızdır. Doğduğunuz ülke şansınızdır. Kalan miras şanstır. Tesadüfen bir yerde bulunmak ve mentorünüz ile orada tanışmak şanstır. Ama unutmayınız ki doğduğunuz aileye değer katmak, koşullarınız ne olursa olsun o koşulları iyileştirmek, doğduğunuz ülkeden ayrılıp vatanı milleti başka yerlerde temsil etmek, kalan mirası faydalı yerlere kullanmak ve arttırmak, tanıştığınız kişiler, mentorler ile ilişki yönetimi ve o ilişkinin verimli bir şekilde sürdürebilirliğini sağlamak emek’tir ve kader emeğe aşıktır.
EĞİTİMDEN, BİLİMDEN VE BAŞÖĞRETMEN’İN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.
Günün Sözü: Eğitim kafayı geliştirmek demektir, belleği doldurmak değil.
(Mark Twain)
Paylaş