Kayahan, geçtiğimiz hafta Abbas Güçlü ile Genç Bakış’ın konuğuydu.
Stüdyoyu, Marmara Üniversitesi öğrencileri doldurmuştu. Ki, benim bıraktığım okuldur Marmara Üniversitesi.
Eski okulumu, hayatta terk ettiğim bir başka şeyle, Kayahan’la birlikte görünce, şöyle bir kıkırdadım.
(Bu arada, duygularımın dengesi biraz belirsiz. Öyle, bir gülüyor, bir ağlıyor, káh öfke nöbeti geçiriyor, káh müsekkin otlamış koyun gibi bönleşiyorum. Bir başka bıraktığım şey yüzünden... Malûm...)
Terk ettiğim şeyler arasında sayarken Kayahan’ı, albümlerinden, kliplerinden, müziğinden bahsediyorum elbet...
Yoksa, bir ‘mega şahsiyet-büyük usta’ olarak ve birçok konudaki fikirleri açısından, kendileri zaten hiçbir zaman hayattaki favori figürlerim arasında yer almamıştır.
Ama müziğini severdim. Ortaokul yıllarımda hastasıydım hatta Kayahan’ın...
Birçok konserini izlemişimdir. Öncelikle başkalarına verdiği şarkıları kendi sesinden duyabilmeyi sabırsızlıkla beklemişimdir.
Sokak Kedisi, Geceler, Kar Taneleri, Esmer Günler, Olmalı Olacak, Bir Kuş Uçur, Seni Seviyorum filan...
Hayatıma çizik atmış şarkılardır. Çok içerden sevdiğim şarkılardır... Çok...
KAÇTIM NİTEKİM ARKAMA BAKMADAN
Zaman geçti, devran döndü, Kayahan, tabiri caizse başka bir ‘şey’e dönüştü:
Sarı Şekerim’ler, Yine Şişe Bitecek’ler, Atın Beni Denizlere’ler...
Ve ‘álemin en dokunulmaz, en hikmetinden sual olunmaz mega ustası benim’ tonundan nice beyanatlar, acayip ötesi polemikler...
‘Yandım Allah!’ nidalarıyla kaçası gelir insanın. Beni insandan sayarsanız, benim kaçasım gelir en azından...
Geldi ve kaçtım nitekim, arkama bile bakmadan hem...
Yani lütfen, yakın bir tarihe kadar, bütün cadde ve sokakları kendi şarkılarının isimlerinden oluşan bir yerde, Gömeç’teki Sevgi Köyü’nde, Geceler Caddesi ve Mavilim Caddesi’nin kesiştiği Hülyam Çıkmazı’nda ikamet eden bir sanatçıdan bahsediyoruz.
Böyle bakınca Kayahan, aşırı dozu bünyeye ölümcül derecede zarar bir varoluş gibi gelmiyor mu Allah aşkına?
Çarşamba akşamı epeydir ilk kez, kendime ve bozuk sinirlerime rağmen, oturup Kayahan’ı uzunca bir süre izledim. Program boyunca öğrenciler ve Kayahan, karşılıklı ‘Ay size çok saygı duyuyorum, çok heyecanlıyım’ - ‘Yok, gençlerin karşısında boynumuz kıldan ince, ben sizden daha çok çekiniyorum’ şeklinde birbirlerini ağırlayarak, muhabbet ettiler.
KLİBİNİ FIRINDAN ÇIKMIŞ İZLEDİK
Bu arada, Kayahan’ın son albümü Kelebek’in Şansı’ndan klip çekmek üzere seçtiği ikinci parça olan Bin Parçayım Hasretinle’nin klibini de fırından yeni çıkmış háliyle izleme fırsatını yakaladık.
Arada klip yayınlandı. Bildiğiniz pastoral romantik háller...
Kayahan’ın şiirlerinden ve şarkılarından klişeler silsilesi olarak geçen, habire kendini tekrar eden şeyler:
Bunun yanında, ilk klip, albümü çıkış parçası Acılanma’ya çekilmişti. Biliyorduk ki Kayahan, şarkıyı, küçük kızı Aslı Gönül’ün ateşlendiği bir dönemde yazmıştı. Ve şarkının klibinde baba-kız birlikte takılıyorlardı:
Aslı Gönül, bale kıyafetleriyle doğal ve şirin çocukluk hállerini sergiliyordu.
Kayahan da her zamanki gibi kucağında gitarı, penayı tutan sağ elini sağa sola sallayarak, o tipik ‘Hoydeee-peeeey’ hareketini yapıyordu.
Ve son sahnede baba-kız, birbirine ilan-ı aşk ediyordu: Aşkım babam-aşkım kızım...
Ödipal, elektral háller... Ki şahsen de iyi biliriz.
Klibi ilk gördüğümde, içimden Aslı Gönül’e; ‘Allah kolaylık versin ufaklık’ demiş bulundum; ‘İşin zor valla. Beste Abla’na sor, anlatsın...’
Program, beklendiği üzre, ‘a la Kayahan’ bir tempoda ilerledi. Her şey çok yanlış ya da çok doğru... Kayahan’ın doğru dedikleri doğru, yanlış dedikleri yanlış...
Eurovision, yanlış bir hadise meselá... Kayahan da katılmıştı vaktiyle ama olsun, onun şarkısının seçilmediği bir ortamdan ne beklenir zaten?
Sonracığıma, evlerinde televizyon izlenmediğini anlatıyor Kayahan... Kızı Aslı Gönül’ün henüz televizyonla tanışmadığını... Fakat maalesef televizyonda görünmesinin zaruri olduğunu...
Kaliteli müziğin bambaşka bir şey olduğunu... Ayırt etmek gerektiğini... İyi müziği ayırt etmenin, meselá Kayahan’ın müziğinin kaliteli müzik olduğunu ayırt etmenin Türk gençliğinin öncül görevlerinden biri olduğunu...
Müzik kanallarının, müzik piyasasının, müzik listelerinin yalan olduğunu... Gerçi kendi şarkısı Acılanma’nın bu listelerde bir numarada bulunduğunu ama olsun, onun başka bir hikáye olduğunu...
Neden sonra, Seninle Her Şeye Varım Ben’i, Ata ve Sinem’e hediye ettiğini inkar ettiği noktada, artık dayanamadım.
Ben o programı izlemiştim, final gecesi mi neydi ve Kayahan programa telefonla bağlanıp şarkıyı canlı olarak söylemişti.
Gözümle gördüm, kulağımla duydum yahu?! Nasıl ‘n’ayır’ yani?
Dayanamayabileceğimi, her an sinirle bir sigara yakabileceğimi hissettiğim nokta gelmişti, tam zaplıyordum ki...
Daha önce de birkaç kez müziği bırakmışlığı ve dönmüşlüğü bulunan (Son Şarkılarım isimli albümünün çıkış tarihi 1993!) Kayahan, ‘Bırakıyorum’ dedi.
Sonra şaka şaka gibilerinden şöyle bir güldü ve devam etti... Hayır efendim, bu kez müziği bırakmıyormuş: ‘Bakın tarih de veriyorum. 29 Mart’ta sigarayı bırakıyorum.’
29 Mart, doğum günü Kayahan’ın. Bu arada çocukluk ve gençlik yıllarını Ankara’da geçirmiş ama aslen İzmirli.
Ben de taze geçmiş doğum gününde sigarayı bırakmış bir İzmirliyim. İnsan iki satırlık empati, sempati bir şey besler değil mi? Maalesef...
Birimizden birinin yolu artık sevgiden geçmiyor olsa gerek...