Paylaş
Gaz odaları
Bedia Akartürk'ün Mey'in de geçirdiğim bir akşamı yazmıştım. Ve, herşey dört dörtlük iken, havalandırmanın beni kahrettiğinden söz etmiştim. Yazının çıktığı daha o sabah, Bedia Akartürk'ün kızı sevgili Nihan aradı. Durumdan vazife çıkarmış olmalı ki, ‘‘Yazınızı okuduk ve bugün havalandırma işini halletmeye karar verdik’’ dedi.
Eşi Naci Yıldız ile birlikte o gün dükkan, dükkan dolaşıp işi halletmişler. Epey masraf ederek tabi... Onlara yakışan da o... Demek ki, Mey'de felekten bir gün çalarken artık, oksijen sorunu çekmeyeceğim. Sigara dumanı gözümü yakmayacak.
2 MEKANA SİTEM
Söz havalandırmadan açılmışken, bu konuda gidip tanık olduğum, birinde sıcaktan pişerken, diğerinde zehirlenmekten korktuğum iki mekanın yöneticilerine de sitemim olacak.
Birincisi Telekom'un Güllük'teki merkez binası... İnanın oradaki memurların durumu, içi seni, dışı beni yakar misali... Bina görünüş olarak mükemmel ama, klima sistemi berbat... İçerisi fırın gibi... Oksijen tükenmiş. Memurların elindeki evraklar yelpaze vazifesi görüyor. Sözde klimalar çalışıyor. Fakat, kendilerine hayırı yok... Telefon, en iyi para kazandıran sektör... Ama, anlaşılıyor ki, yöneticiler bu paraları pek harcamaya niyetli değiller. Hep bana, hep bana derlerse, olan çalışana ve biz velinimetlerine olur. Oluyor da...
Gelelim asıl hikayeye... Bir modern yapı ve onaya yakışmayan diğer bir görüntüye... Daha doğrusu, o görüntünün yarattığı sonuca... Antalya Otogarı'ndan bir yere seyahat ettiyseniz veya birini uğurladıysanız bilirsiniz. Eğer, bugüne kadar farketmediniz ise gittiğiniz ilk fırsatta olaya birde anlatacağım gözle bakın.
Şimdi, Otogar'ı gözünüzde canlandırın. Fotoselli dış kapıdan içeri girin. Palmiyeli bölümden geçip fotoselli kapıdan dışarı çıkın. Bunları yaptıysanız şu an otobüslerin yolcu indirme, bindirme noktasındasınız demektir. Kafanızı yukarı kaldırın. Sizi güneşten ve yağmurdan koruyacak sundurmaları göreceksiniz. O sundurmaların bittiği noktada ise otobüsler var. Hem de sıra sıra... Hepsi de çalışır vaziyette... Ya, start verildiği an zamanında yola çıkmak için... Veya, klimaların çalışması için motorun da çalışması gerektiğinden...
DURUŞ POZİSYONU
Şimdi, otobüslerin duruş pozisyonlarına dikkat edin... Ne gördünüz?.. Hepsinin de, arkalarını değil mi?.. Çünkü, şoför mahallinin bulunduğu ön tarafları açık alana bakar...
Bu neden sakıncalı onu anlatayım... Bir kere, sundurmaların altı, yolcu uğurlamaya gelenlerin bekleme yeridir. Otobüslerin arkaları dönük olduğu için egzozlarından çıkan tüm zehirli gazlar, aşağıda otobüs hareket saatini bekleyen yolcular veya uğurlamaya gelenler tarafından bir güzel ciğerlere çekilir. Bununla da kalınmaz, o gazlar, fotoselli kapıların her açılmasında Otogar'ın kapalı alanlarını da doldurur.
İşte, en büyük tehlike o bölümdekiler içindir. Çünkü, sabahtan akşama kadar egzoz soluyan bir yazıhane çalışanın akibetini düşünemiyorum. Gittim, gördüm, o güzelim Otogar, Otogarlıktan çıkmış, sanki gaz odası olmuş. Hitler yaşasaydı ve gelip burayı görseydi, Otogar yöneticilere birer plaket verir, sevinçten ağlardı herhalde...
Balık-rakı muhabbeti
‘‘Burdur'da balığın olduğu yerde, rakı da vardır’’... Böyle diyor, Prof. Dr. Bülent Birol... Salı günkü yazımı okumuş ve Burdur'da görevli biri olarak alınmış.
Hani, rakı ile balığı birarada Burdur dönüşü uğradığım Köprülü Restaurant'ta bulduğumu yazmıştım ya, işte bahsettiği yazı o... Profesöre göre, balıkla rakının olmadığı lokantaların bağlı olduğu il, olsa olsa Isparta olurmuş...
Oysa, bana o bilgiyi veren öz be öz Burdurlu Cumhuriyet'ten Bülent Ecevit'ti... Annesini ziyarete giderken kimbilir kaç kere gelip geçmiştir o yolu... Bunu söyledim profesör Bülent Birol'a... ‘‘Bülent Ecevit'i tanırım, bu konuda yanıltmış seni’’ dedi. Acaba hangisinin dediği doğruydu... Araştırdım. Önce, rakı ile balığı bulduğumuz restoran sahibi Recep Çakır'ı aradım.
EMİN BİR CEVAP
Alabalık ile ayran ve kola satan Karacaören Barajı kıyısındaki lokantaların hangi kentin sınırları içinde kaldığını sordum. Kendinden emin cevapladı; ‘‘Burdur’’... Israr ettim, gerçekten emindi ve son kararıydı... Dediğine göre, Isparta il sınırı Eğirdir yolu yakınlarında başlıyormuş. Sonra haritayı açtım. Eğer, gözlerim beni yanıltmıyorsa, Isparta ile Burdur'u ayıran sınır, baraj gölünün tam ortasından geçiyor. Bahsettiğim lokantaların tümü de Burdur il sınırında kalıyor.
Hocam, durum maalesef böyle... Baksanıza, Ecevit öyle diyo... Lokanta sahibi öyle diyo... Karayolları haritası öyle diyo...
Meksika dürümü
Bar, disko veya eğlence sektöründe işletmeciyim diyene, eğer mekanı da kalite ise artık şunu soruyorum; Sıvaslı mısınız?..
Bu köşenin müdavimleri yazdığım için bilir... Ally'nin işletmecisi Murat Varol Sıvaslıdır... CeCe'nin sahibi Cemal Hancı da öyle... Geçenlerde, bizim Enfraruj köşesinin yazarı Salih Uçar'la Lara yolunda muhteşem bir Meksika restoranına gittim. Escobar'a... İşletmecisi Ümit Doğan Sıvaslı çıktı... Etti mi size üç Sıvaslı...
LAVAŞLI DÜRÜM
Sevgili Ümit, bir başka yerde tıka basa yemek yiyip oraya geldiğime pişman etti beni... Ortaya bir Meksika yemeği söyledi, anlatmakla olmaz, tatmak lazım... ‘‘Yok, yiyemem’’ dedimse de, Ümit, bizim lavaş dediğimiz türden Meksika ekmeğinin arasına koyduğu etlerden dürüm yaparak tutuşturdu elime...
Yemek faslı bitti, doğru asansörle aşağı... Sahil kenarına... Şezlong yerine, bir benzerini Bodrum'da gördüğüm yastıklara uzanıp denizin dalgalarını dinledik.
ROMANTİK GÖRÜNTÜ
Ümit, Falezler'den kendisine düşen payı ışıklandırmış. Kayalıklara vuran loş ışığın parıltısı da tüm muhteşemliği ile denize yansımış. Görüntü o kadar romantik ki, anlatamam...
Aklıma geldi... Bekir Kumbul, ‘‘Falezleri ışıklandırmak belediyenin bütçesini aşar’’ diyordu... İşte, size formül... Kıyıları aynen Escobar gibi - Ama, tente, çatı ve beton kullanmadan - işletmelere açın, onlara da, ‘‘Işıklandırın kardeşim’’ deyin, sorun kalmaz...
Ünlü sözler
‘‘İnsan güldüğü kadar insandır’’
Moliere
dgundogdu@hurriyet.com.tr
TELEFON: (0242) 340 38 38
Paylaş