Bizi bu hale getiren kim?

Nüfusumuzun büyük bir bölümü kentlerde yaşıyor. Köylerde ve kırsalda yaÅŸayan insan sayısı hızla azaldı. Yüzde 90 kent, yüzde 10 kırsal gibi nüfus oranı oluÅŸtu.Â

Haberin Devamı

Sanayileşme ve kentleşme sonucudur da diyebiliriz bu duruma. 
Bu duruma yılların yanlış yönetim anlayışları da sebep oldu denilebilir. 
Son tahlilde ‘Büyükşehir yasası’ köyleri mahalle yaptı.  
O mahallelerde köy yaşamı bir şekilde, zorlukla devam ediyor.  
Kırsal köy ve mahallelerde genç nüfus kalmadı. ‘Çocuk sesine hasret köylerimiz’den bahsetmiştim bir yazımda. Yaşlılar, herhangi bir üretim, hayvancılık ve zirai faaliyet yapmadan yaşam mücadelesi veriyorlar buralarda.  
Yapanlar da ancak kendilerine yetecek, oyalanacak kadar… 
Üretim genç ister, çalışacak güç ister. 

DEVLET BÖYLE İSTEDİ 

Bursa gibi batı kentlerinde köylerde toplam nüfusun %10 ‘u ancak yaşıyor. 
Kırsalda nüfus azalması kendiliğinden olmadı.  
Devlet böyle istedi!.. 

* 

Kentlere ucuz ve çalışkan iş gücü gerekiyordu…  
Sokakların çöpünü toplayacak, inşaatlarda amele olacak, fabrikaları, vardiyaları çevirecek ucuz iş gücü… 
Hem itaatkar, hem kanaatkar. 
Hem güçlü, hem çalışkan. 
Hem saygılı, hem sessiz. 
Örgütlenme talebi olmayan sendikasız… 
Türk köylüsü ve çiftçisinin delikanlıları, kızları böyle ‘uysal çocuklar’...  
Sanayi için bundan iyisi olamaz! 

* 

Haberin Devamı

Uysal çocuklar’ı değeri ve önemini önce Avrupa ülkeleri fark etmişti. 
1960 ‘lı, 70‘li yıllar şahittir, Türk gençlerinin Belçika’dan Almanya’ya, Fransa’dan Hollanda’ya iş için, para için, çalışmak için gidişlerine. 
Ve milyonlarca Anadolu insanı dördüncü, beşinci kuşaklarıyla oraları yurt bellediler.  Kaldılar oralarda… 

ALARM ZİLLERİ 

Bugün de iş ve çalışma imkanı bulacak, emek ve alın terinin karşılığını alacak yerler arıyor insanımız. 
Tarımsal faaliyetlerimiz ve hayvancılık hiç olmadığı kadar azaldı.  
Bilinçli olarak yıllardır sürdürülen ucuz ithalat sonunda şimdi yere serildik. 
Sektörde alarm zilleri çalınıyor... 
Hem üretim yok, hem üretilen para etmiyor… 
Fabrikaların çarkları daha az dönüyor. Çoğu kapasite düşürdü, işçi çıkardı. Kapatanlar da az sayılmaz.  
Nereden mi belli sanayinin kullandığı enerjiden belli… Enerji tüketimi artmadığı gibi azalıyor… 

* 

İşsiz kervanı çığ gibi… 
COVID-19 pandemi dönemi de bu durumu ağırlaştırdı ama zaten ülke üretim açısından büyük bir dar boğaza girmişti zaten. 
İthalata dayalı üretim yapılıyordu. 
İhraç ettiğimiz ürünlerin bile %70 ‘ini dışarıdan alıyorduk, ithal ediyorduk… 
Velhasıl günümüzde millet iş arıyor. 
İşsizlik rekor kırıyor... 

Haberin Devamı

FIRSAT KOLLANIYOR 

60 ‘lı, 70‘ li yıllarda olduğu gibi bu ülkenin genç insanları gözünü yabancı memleketlere çevirmişler okumak ve çalışmak için fırsat ve imkan kolluyorlar. 
Huzur ve güven içinde yaşamak isteyen insanlar da, acaba oralarda yapabilir miyiz diye düşünüyorlar… 
Hal böyledir kısaca! 

* 

İyiyiz, çok iyiyiz deyip duruluyor; bugün dünden iyi, yarın da bugünden iyi olacak, nisan marttan, mayıs nisandan iyi olacak sözleri ile karın doymuyor, fabrika çarkları dönmüyor, tarlalar yeşermiyor, cüzdanlara para dolmuyor… 
Kışa gireceğimiz bu günlerde halk nasıl ısınacağız diye kara kara düşünüyor. 
Doğalgaz, elektrik ve su faturalarını ödemekte güçlük çeken vatandaşlara Allah yardım eylesin. 

* 

Haberin Devamı

Hayat devam ediyor.  
Bir yandan salgınla mücadele, bir yandan işsizlik, geçim sıkıntısı ve hızla artan yoksulluk ile mücadele etmek elbette kolay değil. 
Devlet yönetim anlayışını revize etmeli!.. 

İYİSİN, ÇOK İYİSİN 

Millet halinden şikayet edip sızlandığında, canı yanıp, çaresiz kalıp feryat ettiğinde; ‘halinize şükredin, eski yoklukları ve kuyrukları unuttunuz mu?’ hatırlatması yapılıp, ‘şimdi öyle bir durum yok, her şeyiniz var, hatta evlerde üç dört adet pahalı ve modelli cep telefonlarınız bile var, nankörlük etmeyin!’ diye de paylanıyor!.. 
Sonra da ‘İyisiniz, iyisiniz’ diye de gaz veriliyor. 
Bilirsiniz işte… 

BU HALE GELMEK  

Hikayeler, fıkralar vardır, yeri geldiğinde anlatılmadan geçilemez. 
Tam yerine geldi ben de anlatmadan geçmeyeyim… 

* 

Haberin Devamı

İki boksör ringe çıkar, maç başlar.  
Taraflardan birisi fırtına gibidir. Birinci rauntla birlikte yumruklarını çalıştırmaya başlar. Kelebek gibi dans eder, arı gibi sokar yani… Bizimkinin gözü şişer, kaşı açılır. Gong çalar, köşeye gelir. Antrenörü ‘harikaydın, rakibini iyi hırpaladın’ derken diğer yandan da açılan kaş onarılır. 

* 

İkinci, üçüncü rauntlar da aynı şekilde biter. Boksörümüzün gözü kapanmış, gözünün altı morarmıştır. Kenara geldiğinde antrenörü yine, ‘aferin oğlum adamı ezdin, muhteşemsin’ der.  
Yardımcılar teri siler, omuzlara masaj yapar.  
Dördüncü raunt başlar.  
Boksörümüz rakibi karşısında çaresiz ve etkisizdir, seri yumruklar yemeye devam eder. Değil yumruk atmak ayakta durmakta bile zorlanır. İyice sallanır, yıldızlar uçuşmaya, çevre dönmeye başlar. Ha düştü ha düşecek ama yine gong… Antrenör, ‘aferin oğlum… şahanesin, ringi adama dar ediyorsun, eziyorsun onu’ diye motivasyon yapmaya devam eder. 

Haberin Devamı

PEKİ, BENİ KİM DÖVDÜ 

Son rauntlara doğru bizimki öyle dayak yemiştir ki kaşları açılmış, gözleri kapanmış, nefes alamaz, kolları kalkmaz olmuş, yıkıldı yıkılacak, tam nakavt olacakken gong imdada yetişir, köşeye gelir pelte halinde koltuğa yığılır.  
Bizim antrenör, ‘alacağız maçı aslanım, bırakma, dikkatli ol.., dağıttın, mahvettin, parçaladın, perişan ettin onu’ derken, konuşmakta güçlük çeken boksörümüz şişmiş dudaklarını zorlanarak açıp, hocam; ‘adamı ezmiş, perişan etmişsem beni bu hale kim getirdi?’ diye seslenir..! 

* 

Sorumlulara işsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı ve olumsuzluklara dair bir şey sorulamıyor. 
Sorulunca da cevap; her şey iyi, çok iyi, Avrupa’nın ve dünyanın en başarılı ülkesiyiz cevabı veriliyor... 
Peki o zaman bizi bu hale kim getiriyor?..

Yazarın Tüm Yazıları