Ailelerin bilinci ve imkanları çoğaldıkça bebeklerini tam anlamıyla ‘‘gözleri gibi’’ koruyorlar.
Biberonlar sterilize ediliyor, hasta kişiler çocuktan uzak tutuluyor, çevrede toz kir bulunmaması sağlanıyor. Böylece bebekler hastalıklardan uzak, sağlıklı olarak büyütülmeye çalışılıyor. Bebeği hiç hastalanmayan anneler de bununla gurur duyuyorlar. Gurur duyuyorlar da, acaba doğru mu yapıyorlar?
HALK arasında ‘‘Sokakta karda kışta yalınayak dolaşan, yiyeceği yere düştüğünde alıp yiyen çocuklara hiçbir şey olmaz da, evde her türlü olumsuz etkenden korunan çocuklar sık sık hastalanır’’ diye bir inanç vardır. Uzmanlar bu düşüncenin pek yanlış olmadığı görüşündeler.
Örneğin astım, korunan bebeklerde daha sık görülüyor. ABD ve Almanya'da yapılan birbirinden bağımsız iki araştırma da steril ortamlarda büyüyen çocuklarda astım hastalığının daha sık görüldüğünü ortaya koyuyor. İlk 1 yaşı içinde en az iki kez nezle olup burnu akan çocukların, 7 yaşına kadar astım hastası olma ihtimali yarı yarıya daha az. Aynı şekilde uçuk ya da suçiçeği gibi Herpes grubu virüs enfeksiyonu geçiren çocuklarda da astım daha az görülüyor.
BAĞIŞIKLIĞI AZ OLUYOR
Bir araştırma, ağabeyi ya da ablası olmayan çocukların da, küçük yaşlarda kreşe gönderilmeyip evde yalnız büyütülen çocukların da daha sık astım olduğunu ortaya koymuştu. Bu, önceleri psikolojik sorunlara bağlanmıştı, ancak daha sonraları araştırmalar geliştirildiğinde, kalabalık ortamlarda büyüyen bebeklerin soğuk algınlığı gibi hastalıkları daha sık yaşadığı belirlendi.
Bazı hastalıkları yaşamak vücudun bağışıklık sistemini uyarıyor. Yeterli antikor bulunması da bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bu yöndeki bir başka çalışma da, bağırsak parazitleriyle ilgili olarak yapılmıştı. Bu çalışma sonuçlarına göre, hijyen bilincinin gelişmesi ile bağırsak parazitlerinin önlenmesinin, aralarında astımın da bulunduğu alerjik hastalıkların artmasına yol açtığı belirtiliyordu.
LÖSEMİLERDE ARTIŞ MI
İngiltere'de yapılan bir çalışma, ülkede yaşayan küçük çocuklarda, kan kanseri diye de bilinen löseminin bir türü olan ‘‘ALL’’nin Hindistan'da yaşayan çocuklara oranla 5-6 kat daha fazla görülmesini, İngiltere'de yaşayan çocukların daha steril ortamlarda yaşamalarına bağladı. Araştırmaya göre İngiltere'de çocuklar, steril ortamlar nedeniyle soğuk algınlığı gibi sık rastlanan hastalıklardan uzak kalıyorlar ve bağışıklık sistemleri az gelişiyor.
Peki ama bebeklerin bağışıklıklarının gelişmesi için onları hasta etmek mi gerekiyor? Tabii ki bunu hiç kimse öneremez, ancak temizliğin abartılmasının anlamlı olmadığı söylenebilir. Ayrıca koşulları nedeniyle bebeklerine kreşlere göndermek zorunda olan annelerin, sadece çocukları diğer çocuklardan hastalık kapabilir diye koşullarını zorlayarak bundan kaçınmasının pek de anlamlı olmadığı da görülüyor.
Uzmanlar, aşırı hijyenin çocuklarda yarattığı bağışıklık eksikliğine karşı önlemler araştırıyor. Halen uygulanmakta olan aşılar, bu anlamda bir derecede etki yaratıyor, ancak tam olarak yeterli değil. Gücü azaltılmış virüsler ve bakterilerle çalışmalar yapılıyor. Hızla gelişen tıbbın bu soruna da çare bulması, pek uzak olmasa gerek.
SORULAR SORUNLAR
SOBA ZEHİRLENMELERİ KAÇINILMAZ KADER Mİ?
Kış geldiği zaman gazetelerde sık gördüğümüz başlıklar var; ‘‘Şofben yine can aldı‘‘ ya da ‘‘Lodos yüzünden zehirlenenler’’ gibi. Anlaşıldığı kadarıyla kaderci bir toplum olan bizler, şofbenden, katalitik sobadan ya da lodos estiğinde çekmeyen soba bacaları yüzünden zehirlenmenin kaçınılmaz bir kader olduğunu düşünüp kaderimize razı oluyoruz. Bildiğim kadarıyla belirli bir tarihten sonra üretilen şofbenlerde baca çekmediği zaman gazı kesen sistemler olması gerekiyor. Katalitik diye adlandırılan borusuz tüpgazlı sobalarda da, ortamdaki oksijen azalıp zehirli karbonmonoksit gazı oluşmaya başladığında gazı kesen sobayı otomatik olarak söndüren sistemlerin olması gerekiyor. Tabii ki bir evin oturulmasına izin verilmesi için kurallara uygun bacasının yapılmış olması şartı da var. Yerel yönetimler ara sıra kaldırım taşlarının rengini değiştirmek dışında bir görevlerinin olduğunu düşünmüyorlar mı? Polisi, savcısı, ölenlerin ardından doğru dürüst bir çalışma yapmıyor mu? Yerel yönetimler, evleri dolaşıp bacaları kontrol etmek, standartlara uygun üretilmemiş ya da kurallara uygun montaj yapılmamış şofbenleri sökmek, bacaların düzeltilmesini isteyip sonucu takip etmek gibi bir görev üstlenmiyorlar mı? Uygunsuzluk halinde üretici ya da denetleme görevini ihmal eden yerel yönetici hakkında kovuşturma yapılıyor mu?