Dr. Gündüz Tezmen

Kalp hastalıklarından korunmak mümkün mü?

7 Mayıs 2002
<B>BİR </B>yumruk büyüklüğünde kastan oluşmuş kalp, yorulmadan, bıkıp usanmadan devamlı olarak çalışır. Ortalama olarak 70 yıllık bir yaşam süresince 2.5 milyardan fazla kez kasılır. Ancak tüm organlar gibi kalbin de hastalıkları oluşabiliyor. Tüm dünya ölçeğinde bakılırsa toplam ölümlerin % 20 kadarı kalp-damar hastalıklarına bağlı olmaktadır. Ülkelerin gelişmişliği ile bu hastalıkların sıklığı arasında da paralellik var. Örneğin, Avrupa ülkeleri toplamında, 74 yaşın altındaki ölümlerin % 40 kadarı kalp-damar hastalıklarına bağlıdır. Tabii ki ülkeler arasında farklar da var. Örneğin, bu rakam Fransa için 100 binde 330 iken Ukrayna'da 1490 gibi rakama ulaşmaktadır.

Kalp-damar hastalıkları deyince, koroner damarlara bağlı enfarktüs ve angina pektoris gibi hastalıklarla, damar sertliği, yüksek tansiyon ve inme kastedilmektedir.

Koroner damar hastalığı, damar sertliği sonucu bu damarların daralmasına bağlı olarak dolaşım ve bunun sonucunda da kalp kasının oksijenlenmesinin bozulması demektir.

Koroner damar hastalığının oluşmasında, sık sık belirttiğimiz gibi, risk faktörleri olarak adlandırılan çeşitli etkenler rol oynar. Risk faktörleri arasında, yüksek kolesterol düzeyi, yüksek tansiyon ve sigara içimi en önemlilerini oluşturmaktadır. Major riskler denilen bu risklerin yanı sıra şeker hastalığı, şişmanlık, hareketsiz yaşam, aşırı alkol tüketimi, doymuş yağlardan zengin beslenme ve kandaki faydalı kolesterol (HDL) düzeyinin düşüklüğü gibi başka riskler de vardır ve bunlar değiştirilebilir riskler olarak adlandırılır.

Ayrıca, kalıtım, erkek ve 40 yaşın üzerinde olmak gibi değiştirilemeyen risk faktörleri de kalp-damar hastalıklarının oluşumunda rol oynar.

Risk faktörlerinden sık sık bahsetmemin nedeni, bunlara dikkat edildiği takdirde kalp-damar hastalıklarının önlenmesinin mümkün olmasıdır. Hastalığın oluşumunda çok faktör etkili olduğuna göre, korunmada da olabildiği kadar risk faktörünü ortadan kaldırmaya çalışmak önemlidir.

Örneğin, kandaki kolesterol düzeyini azaltmaya yönelik kararlı tedavilerin yararları, kalp-damar hastalıklarının görülme sıklığının azalması şeklinde kendini göstermektedir. Birçok çalışmada, kandaki kolesterol düzeyinin % 1 azalmasının kalp-damar hastalığından ölme riskini % 2 oranında azalttığını göstermiştir.

Yüksek tansiyon için de aynı örnekler verilebilir. Özellikle yaşlılarda görülen yüksek tansiyonun tedavisinde kullanılan Nitrendipine etkili maddeli ilaçla yapılan çalışmalar, bu ilaçla tansiyonun kontrol altında tutulmasıyla damar tıkanması ya da kanamasıyla, beyin kaynaklı, bazen ölümcül olabilen felçler (inme) görülme sıklığının % 42 oranında, kalp krizi geçirme riskinin de % 26 oranında azaldığı görülmüştür.

Bütün bu önlemlerin bilinçli olarak yürütüldüğü ülkelerde kalp-damar hastalıklarından ölüm ya da malul kalma oranı giderek azalmaktadır.

Risk yönetimi olarak adlandırılan bu önlemleri bilinçli olarak uygulamak çoğu zaman yaşam kurtarıcı olmaktadır.
Yazının Devamını Oku

Az su içmek zarar verir mi?

6 Mayıs 2002
32 yaşında bir bayanım. 10 yıldan beri su ihtiyacı duymuyorum. Günde en az 1.5 litre içilmesi gerekirmiş, ben yarım litre bile içmiyorum. Bu bana zarar verir mi? Ne yapmam gerekiyor? Ayrıca sürekli halsizlik ve çok uyku ihtiyacı var. Vücudumun bir yerinde iltihaplanma gibi bir şey olabilir mi?

K. BAYKAN / İstanbul

Su hayattır. İnsan organizmasının önemli bir kısmı sudan oluşur. Kan dolaşımının olabilmesi, vücudun zararlı maddelerini atabilmesi, iç zarlarının kurumadan görevini yapabilmesi için hep suya ihtiyaç vardır. Bunun için sağlıklı her insanın aşırı terleme ve ishal halleri dışında, günde 1.5 litre suya gereksinmesi vardır.

Siz günde yarım litreden az su içtiğinizi belirtiyorsunuz, böyle olunca, öncelikle boşaltım işlevlerinizde aksamalar olduğu düşünülür. Böbrekler az su ile de zararlı maddeleri, yoğun bir idrar çıkararak atmaya çalışır, ancak bu denli yoğun idrar çıkışı, idrar yolu iltihapları, kum ve taşlarının oluşumuna yol açabilir. Bağırsaklar az gelen suyun olabildiğince fazlasını kullanmak için daha bol sıvı emerler ve bu da sürekli kabızlık nedeni olabilir. Kan koyulaşacağı için tansiyon düşmesi ve dolaşım yavaşlaması görülür. Sizin halen mevcut olan halsizlik gibi şikáyetlerinizin bununla ne kadar bağlantılı olduğunu, sizi muayene etmeden söylemem olanaksız ama bir ölçekte de olsa etkili olabileceğini sanıyorum.

Az su içme bir alışkanlıktır ve mutlaka düzeltilmesi gerekir. Başlangıçta, çorba, ayran, meşrubat, komposto gibi lezzetlendirilmiş suyu günlük programınıza ekleyin. Ayrıca görme alanınızın içine su şişeleri koyup aklınıza geldikçe azar azar da olsa için, zamanla daha bol su içer hale geleceksiniz.

Halsizlik ve çok uyuma gibi şikáyetlerinizin muayene ve tahlillerle araştırılması gerekir. Bunun altında bazen, aralarında şeker hastalığı, tansiyon düşüklüğü, tiroid bezinin az çalışması gibi organik birçok hastalık yatabilirken, bazen de depresyon gibi ruhsal yapıyı etkileyen sorunlar yer alabilir.

Öncelikle bir iç hastalıkları uzmanına muayene olarak organik sağlık sorunları açısından tetkik olmalısınız.
Yazının Devamını Oku

Gıda katkıları gerekli midir?

3 Mayıs 2002
TARİH boyunca tuzdan baharata birçok katkı maddesi gıda üretiminde kullanıldı. Ancak devreye kimyasal maddeler girmeye başlayınca sorular ve tepkiler belirmeye başladı. Gıda katkısı kullanılmasa ne olur? Gıda katkılarının kullanılması şart değil. Eğer siz kendi çiftliğinizde ya da bir çiftliğin hemen yakınında yaşıyorsanız; tüm tarım ürünlerini dalından toplayıp kısa sürede tüketiyorsanız; sütü sağıldıktan, eti hayvan kesildikten hemen sonra tüketebiliyorsanız; ekmeğinizi, makarnanızı, kurabiyenizi, değirmenden aldığınız unla kendiniz üretiyorsanız; yoğurdunuzu, peynirinizi kendi beslendiğiniz hayvanların sütüyle taze olarak üretiyorsanız; şişeli meşrubat, kola içmeyip, kendi bahçenizin meyvelerini sıkarak suyunu taze içiyor ya da bu meyvelerden hazırladığınız şerbetleri içiyorsanız, dışarıda yemek yemeyip sadece kendi hazırladığınız yiyecekleri tüketiyorsanız, gıda katkılarından uzak yaşayabilirsiniz.

Gıda katkıları, yukarıda da belirtildiği gibi, tarih boyunca kullanılmıştır. Eski dönemlerle mukayese edildiğinde, katkılar üzerindeki kontrolün son zamanlarda çok daha fazla olduğu görülür. Sanayinin sınırları aşması, ithalat ve ihracat gibi ticaret türleri, birçok alanda uluslararası standartların konulmasına yol açıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Avrupa ülkelerine ihraç edilen birçok ürünün uygun olmadığı için geri gönderilmesi ya da imha edilmesi, dolaylı olarak denetlenme konusuna bir örnek oluşturuyor. Ayrıca her ülke bir diğerinin deneyimlerinden yararlanıyor. Gıda ve sağlık alanında en sıkı kuralları uygulayan Amerika Birleşik Devletleri, gıda katkıları üzerindeki ilk resmi kurallarını 1958 yılında yayınlamış. Benzer şekilde tüm dünya ülkeleri bu alanda kurallar koyuyor. Bilim adamları bir yandan yeni katkılar geliştirirken, bir yandan da mevcut katkıların güvenliği üzerinde yoğun çalışmalar sürdürüyor, diğer yandan da yetkililer kurallara uyulması konusunda denetimler uyguluyorlar. Çok az maddenin üzerinde bu denli denetim yapılıyor. Ciddi ve güvenilir firmaların üretimlerindeki katkı maddeleri konusunda kaygı duymaya gerek olmadığı kanısındayım.
Yazının Devamını Oku

Gıda katkıları nedir?

2 Mayıs 2002
<B>GIDA </B>katkısı denildiğinde, gıda maddesi üretimi sırasında, gıdayı oluşturan temel maddenin içine katılan tüm maddeler akla gelir. Bu açıdan bakıldığında, bilerek, isteyerek katılan maddelerle, istenmeden karışan maddeler olarak başlıca iki grupta nitelendirilebilir. Bilerek katılanlar arasında vitaminler, mineraller, proteinler, yağlar, kokulandırıcı, renklendirici, kıvamlandırıcı, tatlandırıcı, oksitlenmeyi önleyici (antioksidan) maddeler örnek olarak gösterilebilir. İstenmeden karışanlar arasında ise gıdada temel maddelerin üretimi sırasında kullanılan tarım ilaçları, gübreler gibi maddelerle, gıdanın rafinasyon ve benzeri sistemlerle işlenmesi sırasında gıdaya karışan maddelerdir. Gıda katkıları konusundaki uluslararası kurallar, bilerek katılan maddelerin yüzde biri aşmaması, istemeden karışan maddelerin oranının bundan da az olması şeklindedir.

KATKI MADDELERİ GIDALARI NASIL ETKİLER?

Hazır gıda sanayiinin giderek büyümesi üzerine, katkılı gıda maddelerinin sayısı da giderek artıyor. Acaba bunlar gıdalarımızı nasıl etkiliyor?

Gıda katkıları, gıda maddelerine, lezzetini artırmak ve rengini, görünüşünü zenginleştirerek albenisini fazlalaştırmanın yanı sıra, dayanma süresini uzatmak amacıyla konulmaktadır. Bazı katkılar ise üretim aşamasında, kolayca bozulmasını önleyerek sağlıklı olmasını sağlamak ve taze görüntüsünü uzun süre sürdürmek amaçlı olarak da konulmaktadır. Aslında gıda katkıları tarih öncesi çağlardan beri kullanılıyor. Etleri tütsülemek, bozulmasını önlemek kadar lezzetini artırmak amaçlı olarak kullanılmış ve halen de kullanılmakta. Sucuk ve pastırma gibi yiyeceklerde baharat katkısı, hem lezzeti artırmak, hem de etlerin bozulmasını önlemek için kullanılıyor. Tuz katkısıyla üretilen turşular, sebzeleri mevsimi dışında da kullanmayı, tuza basılmış balıklar da korunmayı ve her istenildiğinde tüketilmeyi sağlıyor. Bilim ilerledikçe katkılar arasına kimyasal maddeler de karıştı. Kullanılan katkı maddelerinin sayısı arttıkça insanların kafasında da kaygılar artıyor. Bu katkıların sağlık açısından ne kadar güvenli olduğuna da yarın değineceğim.
Yazının Devamını Oku

By-pass olmuş hastalara bilgiler

1 Mayıs 2002
<B>GEÇTİĞİMİZ </B>günlerde by-pass ameliyatı olan hastaların neler yapmaları gerektiği konusunda bir yazı yayınlamıştım. Yazımı okuyan, İstanbul Memorial Hastanesi Kalp Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, bu konuda kendi görüşlerini de açıkladı. Bunları aynen yayınlıyorum.

‘‘Sn. Tezmen,

Size sorulan ‘3 damarım değişti, yemem ve yememem gereken gıdalar nelerdir' gibi sorular bize de çok sık sorulmaktadır. Ayrıca sizin de belirttiğiniz gibi bu hastalarımız, damarlarının bir su borusu gibi, tıkalı olan kısmı çıkarılarak yerine yenisinin konduğunu sanmaktadırlar. Halbuki, yapılan ameliyat tıkalı damarın önüne yapılan bir ‘köprüleme' işlemidir. Bu şekilde tıkalı veya daralmış olan damarın önünde kan ve oksijen bekleyen kalp adalesi rahatlatılmaktadır. Koroner by-pass ameliyatlarının amacı, insanları normal yaşamlarına geri döndürmektir ve bu konuda çok başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Fakat, asıl hastalık olan damar sertliği bu ameliyat ile ortadan kaldırılmamaktadır. Ameliyattan sonra bir hastann sağlıklı kalabilmek için yapması gerekenler, yaşıtlarının sağlıklı kalmak için yapması gerekenleri yapmaktan ibarettir. Örneğin: Sigara kesinlikle içmemelidir, hareketsiz yaşamdan kurtulmalı, yaşı ile uygun sporlar; tercihen hızlı yürüyüşler (5 km yolu 45 dakikada) yapmalıdır. Katı yağlar içermeyen, sıvı yağ (her çeşidi olabilir) bulunduran bir mutfak kullanmalı, bol sebze-meyveye dayalı olarak beslenmelidir. Alkol en az düzeyde tutulmalı, tercihen kırmızı şarap (günde 1-2 kadeh) alınmalıdır. Yumurta sarısı ve ağır hamur işleri yenmemelidir. Diyabetik olanlar bu konudaki özel diyetlerine devam etmeli, yüksek tansiyonu olanlar ise kesinlikle tuzdan sakınmalıdırlar. Kullanılacak ilaç olarak Aspirin ömür boyu vazgeçilmezdir. Bunun yanında gerekiyorsa, ritim düzenleyen ilaçlar, tansiyon ilaçları ve kan yağlarını düşüren ilaçlar doktorun denetimi altında kullanılmalıdır. Ameliyattan sonra her 3-6 ayda bir kan yağları kontrol edilmeli ve yılda bir kez mutlaka efor testi ve ECHO yaptırmalıdırlar. Ayrıca ameliyattan 5 yıl geçtikten sonra bir kontrol anjiyografisi yapılmasının çok gerekli olduğuna inanıyoruz. Damar sertliği tüm sistemleri tutabileceği için, gelebilecek olan bir felcin önlenmesi amacıyla yılda bir kez şahdamarının Doppler ile tetkiki gereklidir. En önemli soru ‘Bu damarlarım ne zaman tıkanır veya ben artık ne kadar yaşayabilirim' gibi, depresyon içeren sorulardır. İstatistiklere göre ameliyattan 10 yıl sonra meme damarlarının % 95'i, koldan alınan damarların % 85-90'ı, bacaktan alınan damarların % 50-60'ı açık kalmaktadır. Güzel olan nokta, bu damarların hiçbir zaman hepsinin birden tıkanmamasıdır. Takipler sırasında saptanan tıkalı damarlar anjiyoplasti ile açılarak ameliyatın başarı süresi uzatılmaktadır. Batı ülkelerinde yapılan istatistikler ve kişisel deneyimlerimize göre by-pass ameliyatı olan hastaların büyük çoğunluğu kalp dışı nedenlerle yaşamlarını kaybetmektedir.

Özetle; koroner by-pass ameliyatı oldunuz, en sağlam yeriniz kalbiniz, lütfen ona iyi bakınız.

Tüm hastalara iyilik diliyorum.’’
Yazının Devamını Oku

Kolesterolün iyisi olur mu?

30 Nisan 2002
YAZILARINIZI zaman zaman okuyorum. Bazı yazılarınızda faydalı kolesterol, iyi kolesterol gibi deyimler kullanıyorsunuz. Benim bildiğim kolesterol damar sertliği yapmaz mı? Bunun iyisi, kötüsü olur mu? Ne işe yarar?

M.BEKİR/ADANA

Kolesterol denildiği zaman, akla hemen damar sertliği ve kalp hastalığı geliyor. Aslına bakıldığı zaman kolesterolün her türünün kötü olmadığı görülür. HDL kolesterol denilen ve halk arasında ‘‘iyi kolesterol’’ ya da ‘‘faydalı kolesterol’’ diye adlandırılan kolesterol cinsi, kanda ne kadar çok bulunursa o kadar iyidir. Yüksek Yoğunluklu Lipoprotein denilen bu kolesterol cinsi, zararlı olan kolesterollerin tüketilmesine yardımcı olmaktadır. Bir insanda HDL kolesterol düzeyi düşükse, total kolesterol düzeyi normal de olsa, kalp-damar sağlığı açısından risk altındadır. Kandaki HDL kolesterol düzeyinin 35'in üzerinde olması istenmektedir. Kandaki HDL kolesterol düzeyi düşük olan kişilerde spor yapmak, balık ve zeytinyağı yemek dışında, ilaç kullanmakla da yararlı sonuçlar alınabilmektedir.

HDL kolesterolün kalp hastalıklarından ve kalp krizinden koruduğu bilinir. HDL kolesterol ne kadar yüksekse korunma o denli fazladır. Yapılan araştırmalar HDL kolesterol yüksekliğinin, beyin damarlarının tıkanması sonucu oluşan felçlerden de koruduğunu ortaya koydu. JAMA adlı tıp dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, özellikle yaşlıların kanındaki HDL oranı, felç geçirme riskini ortaya koyan bir gösterge gibi hareket ediyor. Eğer bir kişinin kanındaki HDL kolesterol miktarı 5 miligram arttırılabilirse, felç geçirme riski yüzde 19 oranında azalıyor. Özellikle 75 yaşın üzerindeki yaşlılarda, HDL oranına dikkatle felç riski yüzde 50'den daha fazla oranda azaltılabiliyor. Sağlığı korumak ve kaliteli bir yaşam sürdürebilmek için korunma önlemlerine çok dikkat etmek gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Göbek deliği çok tehlikeli midir?

29 Nisan 2002
BENİM bir süreden beri zaman zaman göbek deliğimden iltihaplı akıntı geliyor. Çok korkuyorum, karnımın içi iltihap mı doldu? Tümör gibi bir olay olabilir mi? Siz daha önce bir yazınızda vücut deliklerinden gelen kanamaların tehlikeli olduğunu söylemiştiniz. Bu doğrudan karnımla bağlantılı değil mi?

E.Y./İSTANBUL

Daha önce de yazdığım gibi, vücut deliklerinden gelen sıvılar ve kanamalar çok önemlidir, mutlaka incelenmesi gerekir.

Ancak göbek deliği için bu kadar korkmayın. Öncelikle, her ne kadar 'göbek deliği' diye adlandırılıyorsa da, aslında burasının bir 'delik' değil, 'çukur' olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca burası yapı olarak iltihaplanmaya yatkın bir yerdir. Özellikle çukurluğu fazla olduğu kişilerde, hele kilo fazlalığı ya da sıkı giysiler nedeniyle gün boyu kapalı kalıyorsa, havasız ve nemli ortam birçok bakterinin üremesine uygun bir durum kazanır. Hele bir kez iltihaplanırsa, daha sonrası için yeni iltihaplanmalara çok uygun bir yapı kazanmış olur.

Temizliğe dikkat etmek önemli ama yeterli değil. Normal koşullarda ciltte yaşayan zararsız bakteriler bile bazen hastalık nedeni olabilir.

Doktorun önerdiği antibiyotikleri, önerilen sürece kullanmak, yine doktorun önereceği pansumanları yapmak tedavi için önemlidir. Ancak çok çukur bir yapı ve kilo fazlalığı nedeniyle iltihaplanmaya uygun bir yapı varsa, küçük bir cerrahi müdahale ile göbek çukurunu tümüyle çıkartmak da çare olabilir.

Bir genel cerrahla görüşmenizi öneririm.
Yazının Devamını Oku

Hangi grup tatlandırıcı

26 Nisan 2002
BİR süre önce yayınladığınız yapay tatlandırıcılarla ilgili yazı serinizde, piyasada çok satılan tatlandırıcılardan Dulcaryl hakkında herhangi bir bilgi yok. Ya yazmadınız veya ben kaçırdım. Bu konuda bir bilgi verirseniz sevinirim.

M.GÜVENÇ

Uzunca bir süre önce yayınladığım yazı serisinde ürünlerin markaları değil, içindeki etkili maddeler konusunda bilgi vermiştim. İlaçlarla ilgili olarak yayınladığımız yazılarda da genellikle ürünlerin markası değil de içindeki etkili maddenin adı kullanılır. Sizin sorduğunuz Dulcaryl adlı tatlandırıcı, siklamat ve sakarin adlı etkili maddeleri içermektedir. Her iki madde için geçerli olan bilgiler, Dulacaryl'de ortak olarak bulunmaktadır.

Eklem romatizması mıyım?


24 yaşındayım. 1.5 yıldır eklem ağrılarım var. ASO ve sedimantasyon testleri de yüksek çıkıyor. Doktor, bronşitten kaynaklanan romatizma olduğumu söyledi, her ay penisilin iğnesi oluyorum. Ağrılarım, zaman zaman oluyor. Bir başka doktor romatizma olmadığımı ve iğnelere gerek olmadığını söyledi, ne yapacağımı şaşırdım.

Berrin OK

Akut ateşli eklem romatizması olarak adlandırılan romatizma türünde, üst solunum yolunda yer alan bir tür mikrobik enfeksiyona karşı oluşan bir tepki sonucu, eklemlerde şişme, ağrı, hareket kısıtlılığı gibi belirtiler görülür. ASO yüksekliği her zaman romatizmayı göstermez, ancak romatizmaya da yol açabilen mikropla enfeksiyon geçirildiğini kanıtlar. Böyle olunca, romatizmal atak geçirmemek için aylık depo penisilin iğneleri yapılması doğrudur. Ne var ki ağrılarınızla ilgili olarak verdiğiniz bilgilere bakıldığında akut ateşli eklem romatizmasına uymadığı da görülüyor. Sizin romatizmal hastalıklar konusunda uzman bir doktora başvurarak ağrılarınız açısından ayrıca tetkik olmanızda yarar var.
Yazının Devamını Oku