Paylaş
Bunların pek çoğu toplumda konuşulmayan, tartışılmayan, toplumda tabu sayılan konular. İnsanlar aile içinde yaşananları anlatmaya utanıyor, çekiniyor. Bunu aileye ihanet gibi algılıyor. Ailesini başkalarına kötülediğini, vefasız davrandığını düşünerek kendini suçlu hissediyor ya da anlatırsa geleceğinin olumsuz etkilenmesinden korkabiliyor. Bu nedenle çoğu zaman en yakınına bile anlatamıyor.
ACI BİR MİRAS KALIYOR
Bizim kültürümüzde “Kol kırılır yen içinde kalır” ama bunları ifade edemedikçe sorunlar yok olmadığı gibi tam aksine insanların içinde daha büyük yaralar açıyor; hayatlarını, kararlarını ve kaderlerini etkilemeye devam ediyor. İş bununla da bitmiyor, bu âdet ve alışkanlıklar gelecek kuşaklara da acı bir miras olarak aktarılıyor.
BİR DE ‘FARK ETMEDEN’
Kadın ve erkek arasındaki ayrımcılığı ne kadar eleştirsek de beynimizin içine yıllardır işlenmiş kodlardan hepimiz nasibimizi alıyoruz. Bunu da en iyi günlük hayatta kullandığımız dil ve davranışlarımız gözler önüne seriyor. Her ne kadar bu konuda eskiye göre çok yol alsak da daha gidilecek çok yolumuz var. Örneğin, ailelerde kız ve erkek çocuklara yapılan farklı muameleler biz hiç fark etmeden devam ediyor. Fark etmeden diyorum çünkü bunu yapan aileler eşitsizliği o kadar kanıksamışlar ki aslında çocuklarına eşit davrandıklarını düşünüyor ve buna sonuna kadar da inanıyorlar. Ancak bilinçdışımıza yazılanlar öyle kolay unutulmaz, kaybolmaz ve biz fark etmesek de varlığını sürdürür. Bu da bizim davranışlarımızı etkiler.
Şimdi kızlarına ve oğullarına eşit davrandığını düşünen bir ailenin kızından gelen mektubu hep birlikte okuyalım.
GRİ OLMAK ACI VERİYOR
Merhabalar Gülseren Hanım...
Şu anda bu mektubu her zaman olduğu gibi arabamı tenha bir köşeye çekip orada yazıyorum. Arabam benim sığınağım, kendimi özgür hissedebildiğim tek yer, hatta evim oldu. Sadece burada rahat rahat ağlayabiliyor ve bu mektubu da işte böyle ağlayarak yazıyorum. Siz kim bilir ne dertler dinlediniz, içinizden “Bu da dert mi?” diye düşünebilirsiniz belki ama ben yine de size yazmak, kimseye anlatamadıklarımı size anlatmak istiyorum.
‘BEN DE SİZİN GİBİYİM’
23 yaşındayım. Hayatım büyük acılarla, dertlerle geçmedi ama küçüklüğümden beri beni bitiren bir sorunum var. Ben yaşadığım evde eşitlik ve adalet isteyen bir kız çocuğuyum. Bu kısacık cümle bile ne çok şey anlatıyor aslında. Keşke erkek olarak doğsaydım dediğim bir noktadayım ve artık çok yorgunum. Abilerim ve erkek kardeşlerimin arasında büyüdüm. Sürekli kendimi kanıtlamam gerekti. “Ben de sizin yaptığınız her şeyi yapabilirim, ben de sizin kadar güçlüyüm, kırılgan değilim, korunmaya muhtaç değilim, siz neyseniz ben de oyum, benim de sizin gibi haklarım var, bi tek bana ayıp değil, bi tek bana günah değil, ben de sizin kadar değerliyim” diye haykırarak yaşadım.
Biliyorum, hemcinslerimin çoğu benden çok daha zor ve acı yollardan geçti ama arafta olmak, gri olmak kadar insana acı veren başka bir şey yok.
ANNEM RUHUNU ÖLDÜRMÜŞ
İki yıldır süren ilişkimi bugün bitirdim ve nişanlımdan ayrıldım. İçim çok acıyor. Aldatıldığımı öğrenince önce buna inanmak istemedim. Hani beni çok seviyor, hep hayranlık duyuyordu? Bu acıyı, bu vefasızlığı annemle paylaşmak gibi bir yanılgıya düştüm. Bana ne dedi biliyor musunuz; “Sen genç kıza yakışır şeyler yapmıyorsun. Kadın dediğin evde iş yapar, yemek öğrenmeye heves eder. Sende bunların hiçbiri yok. O kendine öyle bir kız bulmuştur.”
İşte böyle dedi annem. Çok ağrıma gitti. Oysa annem de hayattan az çekmemiş, hep ezilmiş, hep hakkı yenmiş, önceliği hep babama vermek zorunda kalmış ama yine de olaylara kadın gözüyle değil, erkek gözüyle bakıp öyle değerlendiriyor. Bana kalırsa annem ruhunu çoktan öldürmüş, şimdi de benimkini öldürmeye çalışıyor. Bir insan bunu hem kendine hem de kızına nasıl yapar hocam? Bunlar benim çok gücüme gidiyor.
Oysa ben çocukluğumdan beri hep hayırlı bir evlat olmaya çalıştım. Adıma leke sürdürmedim, aileme laf getirmedim, erkek arkadaşımla bile aileme laf gelmesin diye hemen nişanlandım ama ne yaptıysam olmadı. Ama artık yoruldum. Sevgiyi hak etmek için sürekli bedel ödemek istemiyorum.
‘BABAM PASİF BİR ADAM’
Kader motifi diyorsunuz ya, bu kavram çok ilgimi çekiyor. Hatta geçenlerde annem “Hem babana kızıp hem de baban gibi koca istediğinin farkında mısın?” dedi. Haklı galiba. Babam çok pasif bir adam. Bugüne kadar biz çocuklar onun ne sevgisini ne de ilgisini gördük. Bizi dövmedi ama bir kere bile de sarılmadı, sanki dokunmaya korktu bize. İşten eve gelir, yemeğini yer ve hemen kahveye gider, sonra da gelip yatar. Hayatı böyle bir rutinden ibaret.
Akşam yemekte anneme bir gün bile “Eline sağlık” dediğini hiç duymadık. Bazı hitapları vardır ki insanın kanına dokunur. Her birimize, başta annem olmak üzere çeşitli adlar takar. Sonra da bu durum evde şaka olarak algılanır. Madem şaka yapmayı biliyorsun, bir gün de güzel bir şaka yap da kanımızı dondurmak yerine kanımızı kaynat.
‘ANNEM ONDAN MEMNUN’
Annemse onun için hiç itiraz etmeden her şeyi yapar, evin temizliğini, yemeğini, alışverişini, geçimini, her şeyi. Babamın onu sevdiğini söyler ama nedense bu sevgiyi biz hiç görmeyiz. Bugüne kadar anneme ne güzel bir söz söylediğini, ne bir iltifat ettiğini, ne hediye aldığını ya da doğum gününü hatırladığını hiç görmedik. Ama annem yine de babamın ona çok değer verdiğini, dövmediğini, sövmediğini söylüyor. Yani kocasından memnun.
‘O BENİM İLK SEVGİLİMDİ’
Bunları yazdıkça, siz sanki karşımdasınız ve ben bunları sizin gözlerinizin içine bakarak anlatıyorum gibi geldi bana ve gözlerim iyice açıldı. Demek ben hep kızdığım babam gibi biriyle nişanlandım. O benim ilk sevgilimdi. Annesini kaybetmiş, kendine bir düzen kuramamış, mahzun biriydi. Saygılıydı, olgundu. Ben de ona her konuda destek olmaya çalışıyordum. Hiçbir şeye ‘of’ demeden onunla olmaktan mutluydum. Hiçbir şeye takılmadım, hepsini beraber çalışır, yaparız dedim, hiçbir şey istemedim ondan. Bana saygı duyan, sevgisini ona yapacağım hizmetlerden ibaret görmeyen biri vardı hayalimde. Onun tam da böyle biri olduğuna çok inanmıştım. Meğer ne kadar yanılmışım.
Geçenlerde bir yazıda “Eskinin doğru diye yürüdüğümüz patikaları, şimdi asfalt oldu. Her şeyde olduğu gibi zamanla toplumun doğruları da değişir” diye yazmıştınız. Onu okurken gözlerim dolmuştu çünkü ben hâlâ o patikalardaki eskimiş doğrularla boğuşmak zorunda kalıyorum. Sadece ben mi? Eminim dünyada pek çok genç eskimiş doğruların kurbanı oluyor. Annem bile onlardan biri değil mi?
Eskimiş, küf kokan doğrular peşimizi hiç mi bırakmayacak? Kendimi yine çok değersiz hissettiriyorlar bana ama görüyorum ki annem haklı. Ben de tıpkı onun gibi küçüklüğümden beri öğrendiklerimi yapmışım nişanlıma. Sevilmek için masaya hep fazladan bir şeyler koymam gerekmiş. Ve nişanlıma hep ben vermişim, ihtiyaç duyduğu her an maddi manevi yanında olmuşum. O bana ne verdi diye sormak hiç aklıma gelmemiş. Yine annem gibi içimden hep “O beni seviyor, bana değer veriyor” demişim. Sizin kader motifi dediğiniz şey de tam olarak bu galiba.
DÜNYA NASIL ANLAYACAK
Şimdi düşünüyorum da, nişanlım meğer babama ne kadar benziyormuş, ben de anneme. Hep fedakârlık yapan, ödün veren, sevilmek için çırpınan biz kızlar mı olacağız? Bizi olduğumuz gibi sevecek, anlayacak, saygı gösterecek ve bize eşit davranacak birileri olmayacak mı? Dünya biz kızları, kadınları ne zaman özgür kılacak, haklarımızı bize ne zaman teslim edecek?
Bu yazdıklarımı belki de hiç okumayacaksınız ama canınız sağ olsun. Okumasanız da ben sanki sizinle karşılıklı konuşmuş gibi hissediyorum kendimi. Beni dinlediğiniz ve anladığınız için teşekkür ederim. Hayali bile olsa biri tarafından anlaşılmak çok güzel.
En derin saygılarım ve en içten sevgilerimle...
Gonca
KENDİN OLMAKTAN VAZGEÇMEK
Hayatı boyunca erkeklerin yapabileceği her şeyi kendisinin de yapabildiğini kanıtlamak zorunda kalan ve sonunda isyan eden bir genç kızımızdan geliyor bu mektup. Sevgili Gonca, kadın-erkek arasında çağlar boyunca süregelen ve maalesef günümüzde de yarı açık, yarı gizli varlığını devam ettiren eşitsizliği, adaletsizliği hem kendisi hem annesi üzerinden ne güzel anlatmış. Annesinden hiçbir zaman yükselmeyen “Ben de değerliyim! Ben de varım!” haykırışlarını adeta onun yerine sahiplenip haykırmış. Kendi içine baktığında, o çok kızdığı annesine çok benzeyen birini gördükçe de öfkesi giderek artmış.
DOĞUŞTAN MAĞDUR MU
Öyle ki, mektubu okurken “Ülkemizde dünyaya gelen bütün kızlar doğuştan mağdur mu?” sorusu akla geliyor. Ayrıca “Acaba kadınlar eşitliği sağlayabilmek için kadın olmaktan vazgeçip erkeklere mi benzemeye çalışıyorlar?” diye de düşünüyor insan. “Madem sen beni görmüyorsun, madem ben kendim olarak var olamıyorum, o zaman ben de sana benzer, senin gibi olurum” mu diyor?
BU DÜNYAYA ADALET KADINLARDAN GELECEK
Sevgili kadınlar...
Bizler yine kadın gibi akıllı, akıllı olduğu kadar duygulu, kırılgan, ince fikirli, yaratıcı, sevgili, şefkatli, merhametli ve çalışkan insanlar olarak kalmaya devam edelim. Ancak bir yandan da haklarımıza sahip çıkmayı, kendimiz için istediğimiz adaleti, eşitliği bizim yerimize kimsenin kuramayacağını hiç unutmayalım. Kadınlar olarak erkeklerle eşit sayılabilmek için onlara benzemek zorunda olmadığımızı aklımızdan çıkarmayalım. Sevilmek uğruna masaya fazladan bir şeyler koymamızın gerekmediğini en iyi kendimize anlattığımız gün kurulacak çok özlediğimiz o eşitlik, o adalet. Gördüğümüzü değil, bize gösterilmeyeni biz gösterelim kendimize. O saygıyı, o önemi, o değeri biz başlayalım kendimize vermeye.
Kurmak istediğimiz eşitliği ve adaleti de tam da bize özgü “kadın gibi” yapalım. Erkekleri de alalım o eşitlik ve adaletin içine. Onların da farklı açılardan ayrımcılığa maruz kaldığını unutmayalım, üzerlerinde oluşan baskıyı görmezden gelmeyelim. Bu dünyaya adalet kadınlardan gelecek; çünkü onlar hem kendi haklarını savunacak kadar güçlü hem de o adaletin içine herkesi alacak kadar sevgi dolu, duygulu...
DOĞRU YOLDASIN GONCA
Sevgili Gonca,
Çok acı çeksen de doğru yoldasın. Acı çekilmeden yepyeni bir şeyler öyle kolay keşfedilemiyor. Sen gerçeği zamanında görmüş, kader motifinin peşine düşmüşsün. Merak etme, gördüğün o gerçekler bir süre sonra çektiğin bu acıları unutturacak sana. Kader motifini öyle net görmüş, öyle güzel anlatmışsın ki inan bana sen bu kaderi değiştireceksin. Araftan ve gri olmaktan çıkacak, tıpkı kelebeğin kozasından çıktığı gibi hayallerinin peşinde koşacaksın. Yeter ki vazgeçme.
Sevgilerimle.
SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana mektuplarınızı drgbudayiciogluiletisim@madalyonklinik.com adresinden gönderebilirsiniz.
Haftaya ülkemiz insanlarından birinin daha hikâyesinde görüşmek, ülkemiz insanlarının iç dünyalarını yakından tanımak üzere hoşça kalın...
Paylaş