Paylaş
1. Eğer bu motifi iyi okur, kendimizi doğru değerlendirebilirsek bir falcı gibi neyi, neden yaşadığımızı ve buna dur demezsek gelecekte de bizi nasıl bir hayatın beklediğini aşağı yukarı görebiliriz.
Bu sefer size anlatacağım kişi yani Ayman, Kazakistan uyruklu ama Türkiye’de yaşayan genç bir kadın. Evli ve bir de çocuğu var. Eğitimli bir ailede büyümüş. Baba işadamı, anne ise doktor. Baba, işlerini bahane ederek eve hep geç gelen hatta bazen de gelmeyen, keyfine düşkün, sevgililerinin sayısı bilinmeyen, bunu kendine hak gören, çocuklarıyla ilgilenmeyen, onlara hiç sevgi ve ilgi göstermeyen bir adam. Anne ise akşama kadar hastanede çalışan, son derece bakımlı, evin tüm sorumluluğunu üstlenen, çocuklarına önem veren, merhametli, bir o kadar da otoriter bir kadın.
Dört kız kardeşler. Anne aldatılmaktan bıkmış usanmış durumda. Bu yüzden evde kavga gürültü hiç bitmiyor. Babaları, özellikle eve alkollü geldiği zamanlar eşini çok dövüyor ve çocuklar hep bir ağızdan “Baba yapma” diye haykırarak ağlıyorlar. Bu da yetmiyor adam hepsini gece yarısı evden kovuyor. Anne ve çocukları, baba uyuyana kadar kapının önünde ağlayarak bekliyorlar. Sonra yavaşça, hırsız gibi sessiz sedasız giriyorlar eve. Bu arada komşular artık durumu biliyor ve pencerelerden anne ve çocukların haline acıyarak bakıyor, bir yandan da “Bu kadın doktor, hâlâ bu adama neden katlanıyor?” diye kendi aralarında dedikodu yapıyorlar. Okurken birçoğunuzun aklından komşulara benzer düşünceler geçtiğini tahmin ediyorum. Ama kader motifi dediğimiz kavram tam da böyle bir şey işte... Eğitimli ya da eğitimsiz fark etmiyor. Doktor da olsan, eğer kendinle ve geçmişinle yüzleşmeye cesaret edemediysen hayatını ele geçiriveriyor ta ki sen bir durup kendine, geçmişine ve seçimlerine bakana kadar... Yaptığım seçimlerin ne kadarı bana ait, ne kadarı kader motifine diye sorana kadar...
2. BABAMDAN FARKI YOK
NELERİ yılda birkaç kez tıp kongrelerine gittiğinde babaları onları sevgilisinin evine götürüyor. Çocukları televizyonun başına oturtup bir çizgi film açıyorlar, kendileri de yatak odasına girip kapıyı kapatıyorlar. Eve dönerken babaları çocukları tembihliyor “Bunları annenize söylemek yok” diye. Çocuklar ise annemiz üzülmesin diye bu sırrı saklıyorlar. Çocukların üzerinde ne büyük bir yük değil mi? Ah o çocuklar... Dünyanın en dürüst, en gerçek, en maskesiz varlıkları yalanı da işte böyle öğreniyorlar.
Hatta bir seferinde babaları şehir dışına gidiyorum, on gün sonra gelirim diyerek bavulunu alıp çıkıyor evden ancak anneleri onun aynı şehirdeki sevgilisinin evinde kaldığını öğreniyor. Hep birlikte gidip evi basıyorlar, kıyamet kopuyor. Bunlar yaşandığında Ayman 7-8 yaşlarında. Yine bir başka gün annesi Ayman’ı da yanına alıp bir başka kadının evine gidiyorlar. Kapıyı yarı çıplak genç bir kadın açıyor, arkasında “Kim o?” diye bağıran babayı görüyorlar, o da yarı çıplak. O gün kapı önünde ikisini dövüyor adam.
ÖĞRENDİĞİNİ AKTARIYOR
Ayman’ın anne ve babası nasıl bir ailede büyüdü bilmiyorum ama yılların tecrübesiyle az çok tahmin edebiliyorum. Muhtemelen onlar da kendi anne ve babalarının arasındaki amansız savaşın mermileri olarak büyüdüler. Şimdi de yaşayarak öğrendiklerini, yani kendi kader motiflerini çocuklarına aktarıyorlar.
Anneleri birkaç kez eşinden boşanmak istiyor ama anneanneleri, “Dört çocuklu bir kadın yalnız ne yapar, sakın ayrılma kocandan” deyince bu konu, burada kapanıyor. Böylece dört kız ve anneleri her gün yeni bir olay çıkan, kavga gürültü hiç eksik olmayan o evde yaşamaya devam ediyorlar. Anne çocuklarının eğitimine çok önem veriyor. Onları sürekli kurslara, spor kulüplerine gönderiyor. Ayman bu sayede çok yüksek puan alarak üniversiteye giriyor ve okulun en başarılı öğrencisi olarak burslu okuduğu üniversiteden mezun oluyor.
Bu arada baba, gezmekten, sevgili peşinde koşmaktan işine zaman ayıramadığından, bir süre sonra iflas ediyor. Para bitince sevgili de bitiyor ve eve dönüyor. O günden sonra da bir daha çalışmıyor. Kızların bütün itirazlarına rağmen anne hemen affediyor eşini ve kendi akşama kadar çalışıp eşine en iyi şekilde bakıyor.
İŞTE HAYAL KIRIKLIKLARI
Üniversite bitene kadar hiç erkek arkadaşı olmuyor Ayman’ın çünkü anne bu tür ilişkileri yasaklıyor. Okul bitince âşık olduğu genç ise onu kısa sürede terk ediyor. Ayman ilk hayal kırıklığını o zaman yaşıyor ve adeta yıkılıyor. Kızlar, ne kadar sevgisiz büyüdüklerini içten içe o zaman hissetmeye başlıyorlar ve içlerine derin bir yalnızlık duygusu çöküyor. Bir süre sonra bir başka şehirde yaşayan bir gençle tanışıyor. Onunla bazen telefonda, bazen de o geldiği zaman uzun uzun konuşuyorlar. Ayman o ara kendini ilk kez mutlu hissetmeye başlıyor ancak iki yılın sonunda sevgilisinin evli ve dört çocuklu olduğunu öğrenince bir kez daha yıkılıyor ve hayata olan güvenini tamamen kaybediyor. Olay bununla da bitmiyor, adamın eşi Ayman’ı tehdit etmeye başlıyor. Bu tehditler zamanla öyle büyüyor ki o ara Türkiye’den de bir iş teklifi gelince hemen ülkesini terk edip Türkiye’ye geliyor. Neden gittiğini annesine bile söyleyemiyor.
HEM ALDATTI HEM DÖVDÜ
Dilini bile bilmediği bir ülkeye uyum sağlamak kolay olmuyor. İşinde yine çok başarılı olsa da çok yalnız geçen ayların ardından nihayet yeni biriyle tanışıyor. Onu sık sık arayıp soran, her şeyiyle ilgilenen, biraz kıskanç, çabuk sinirlenen bu yakışıklı adama ilk görüşte âşık oluyor. Oh diyor, sonunda dualarım kabul oldu. Tanışalı daha iki ay bile olmadan gelen evlenme teklifini hemen kabul ediyor ve evleniyorlar. Hamileliğinin 6. ayında eşi işten ayrılıyor, sonra bir daha doğru düzgün hiçbir yerde çalışmıyor. Yıllardır eve beş kuruş para getirmediği gibi ne Ayman’la ne de oğluyla ilgileniyor. Bir süre sonra da Ayman eşi tarafından aldatıldığını öğreniyor. İlk dayağını da bunu eşine söyleyince yiyor.
‘BİZDEN MUTLU ÇIKMADI’
Ayman bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “Boşansam yabancı bir ülkede oğlumla yapayalnız kalacağım. Çocuğum olmasa belki bırakır giderdim ama gidemedim. Bu adamın babamdan hiç farkı yok galiba. Ben annem gibi olmak istemiyorum. Annem ne kendi mutlu oldu ne de bizi mutlu etti. O sandı ki bizi okutur ve meslek sahibi olmamızı sağlarsa anne olarak görevlerini yerine getirmiş olur. Oysa sadece meslek sahibi olmak, hayatta mutlu olmaya yetmiyormuş. Hepimiz çok yanlış seçimler yaptık. İçimizden bir tane bile mutlu olabilen çıkmadı.
Hayatım boyunca bize bunları yaşattığı için babamdan çok anneme kızdım. Mesleğin var, çok iyi para kazanıyorsun, neden hâlâ ayrılmıyorsun bu adamdan diye hep içimden söylendim durdum. Bu bizim kaderimiz mi, bu kaderi değiştirmenin bir yolu yok mu Gülseren Hanım? Kendimi hiç sevmiyor, beğenmiyor ve güvenmiyorum. Bunca zaman karşıma çıkan hiç kimse de beni kalpten sevmedi zaten. Kocam sevdi sandım ama çok yanılmışım. O kendine iyi bir bakıcı arıyormuş meğer. Ona bakan, çocuk doğuran, cebine para koyan bir bakıcı... Ne olur bana bir yol gösterin.”
3. DURUN, DÜŞÜNÜN CESARET EDİN
Sevgili okuyucularım...
Kader motifi tam da böyle bir şey işte... Yeryüzünün hangi ülkesinde yaşarsanız yaşayın çocukluğunuzda, içinde büyüdüğünüz evlerde ne görür, ne öğrenir, ne hissederseniz size hayatınızın sonuna kadar ona benzer şeyler yaşatır. Üstelik bu hayatı, böyle yaşamayı size, kendi ellerinizle, kendi kararınızla seçtirir. Başkalarına değil, size çocukluğunuzda yaşadıklarınızı tekrar yaşatacak kişiyi gözlerinden tanır, ona sorgusuz sualsiz âşık olur ve hayatınızı ona teslim edersiniz.
EL GÖRÜR, SİZ GÖRMEZSİNİZ
Hani kıymetli bir şeyinizi, bir süreliğine birine emanet etmeniz gerektiğinde onu bir yabancıya değil de tanıdık birine teslim edersiniz ya, işte öyle bir şey bu. Tanımadığınız, bilmediğiniz insan tipleri size yabancı gelir, korkutur. Hani halk arasında “Bile bile lades” diye bir deyim vardır ya, tıpkı onun gibi bir şey ama siz bunu hiç bilmez, hiç görmez ve anlamazsınız. El görür, siz görmezsiniz. Onun evlenmek için en doğru kişi olduğuna kendinizi inandırırsınız. Oysa biriyle evlenmek, hayatımızda aldığımız en önemli karardır. O bize doğru kişi olmadığının ipuçlarını verse bile bunları görmezden gelir, çabucak affeder, kararımızı hiç sorgulamaz ve kendimizi hayatın akışına bırakıveririz.
Manavdan elma bile alırken altına üstüne iyice bakan, birini bırakıp diğerini inceleyen siz, evlenirken bunu hiç yapmazsınız çünkü bilinçdışı onu ilk görüşte tanımış, aranan kişinin bu olduğunu çoktan bilmiştir. Aslında bilinçdışı sizi rahat ettirmek için hep bildiği yoldan gitmek ister. Hayatın size doğduğunuz evlerde tanıttığı, öğrettiği yoldan. Tıpkı Ayman gibi... Tıpkı Ayman’ın annesi gibi... Çünkü o, öfkeli, döven söven, aldatan bir babayla nasıl yaşanır, biliyor. Zaten hayata gözlerini açtığı gün hayat ona bunları öğretmeye başlamış. Başka şeyler de öğretmiş. Ne kadar değersiz ve önemsiz olduğunu, kimsenin onu sevilmeye layık görmeyeceğini, önüne “Seni seviyorum” diyen biri çıkarsa hemen onun peşine takılması gerektiğini, yalnız kalmaktansa dövse de, sövse de, aldatsa da, onu kullanıp parasını yese de ondan vazgeçmemesi gerektiğini...
BAHANE GENELDE ÇOCUKLAR
En çok da kendine güvenmemeyi, okusa da, meslek sahibi de olsa yalnız yapamayacağını öğretmiş ama bunu kendisine itiraf etmek istemiyor. Genelde hep böyle olur. Karar çoktan verilmiştir, küçük bir sorun vardır sadece, bu kararı doğrulayacak bir bahane bulmak. Bu bahane genelde çocuklar olur. Öyle bir ortamda yetişen çocukların bundan nasıl kötü etkilendiğini bizzat yaşayarak öğrense de ona kendini biraz daha iyi hissettirecek bahane çoğu zaman çocuklardır. Böylece iyi bir anne olarak çocukları adına kendini feda eden bir kadın gibi hisseder kendini. Ona hep iyi davranan, onu seven, koruyup kollayan birine inanmaz, güvenmez, sevgi dilini bilmez ki... Sadece Ayman değil, çoğumuz hayatla, doğduğumuz evlerde bize öğretilen dille konuşuruz.
Oysa kader motifini değiştirmenin tek yolu bir an durup düşünmek, kendi gerçeğini büyük bir cesaretle görebilmek, öfkenin ve nefretin içimize yerleştirdiği kötü enerjiyi hayatın başka alanlarına yatırabilmek, çalışmak, üretmek ve sevgi dilini öğrenebilmektir. O zamana kadar bir türlü gelmeyen güven duygusu, işte o gün yolun ucunda belirir. Başardıkça kendine güvenen, kendiyle barışan insanlar hem kolay sevilir hem de çok değerli olur.
4. AYMAN'A: YOLUNU GÖR VE KENDİNE GÜVEN
Sevgili Ayman...
Yaşadıkların sana açık seçik nasıl bir kader motifine sahip olduğunu gösteriyor, hem de öyle güzel gösteriyor ki “Hadi Ayman, artık bir şeyleri değiştirmelisin! Yürüdüğün yolları değiştirmezsen varacağın yerler yine aynı olur” diyor. Sen cesur bir kadınsın Ayman, çok zor zamanlar geçirmiş, çok sıkıntılar yaşamış, ülke değiştirecek kadar büyük kararlar alabilmiş, işinde çok başarılı olmuşsun.
Kendine güven ve motifin seni çağırdığı yolu gör, sonra da “Ben gerçekten hangi yoldan gitmek istiyorum” diye dur ve düşün. Düşün ki mutlu ya da mutsuz olmanın aslında kader değil, seçimlerinin bir sonucu olduğunu fark et. Fark et ki gönlünde dikenler büyütecek yollardan değil, bahar çiçekleri açtıracak yollardan yürü... Sadece senin değil, çocuklarının da kaderi değişsin...
SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana mektup ve mesajlarınızı drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden gönderebilirsiniz. Haftaya bir başka yaşanmış hikâyede görüşmek üzere hoşça kalın...
Paylaş