Kadir Ağa'nın eline su dökemezler

Avrupa'nın mavi kanlı asilleri, yaşamını alın teriyle kazanan, sözünün eri Kadir Ağa kadar ‘asil’ olamazlar.

Kadir Ağa'yı ilk gördüğümde ortaokul öğrencisiydim. Oturma odamıza girdiğinde bakır tenli çehresi, iri yapısı dikkatimi çekmişti. Babamın ısrarına rağmen iskemle veya koltuğa oturmadı. Kanepede babamın önünde fısıltıyla konuşurken dizlerinin üstündeydi.

Gideceğine yakın Kadir Ağa dizleri üstünde doğruldu. Geri geri yürüdü. Kapıya geldiğinde elini öptürmeyen babamı başıyla selamlayıp çıktı. Garibime gitmişti ayrılış şekli. ‘‘Niye geri geri yürüdü?’’ sorumu babam ‘‘Büyüğe sırt dönülmez’’ diye yanıtladı.

Sonraları ziyaretlerine devam etti Kadir Ağa. Suruç'taki çiftliğimizin kahyası idi. Okuma-yazması yoktu. Büyükbabam Müslim Ağa'nın ölümünden sonra aile reisliğini babam üstlenmişti. Büyük saydıklarına sadık, aile değerleri için canını göz kırpmadan feda edecek bir kişiliğe sahipti Suruçlu. Kurak topraklarda çoluk-çocuğunun rızkını aradı. Utanç duyulacak bir olaya adı karışmadı. Babam ‘Ağa’ diye hitap ederdi ona. Şimdi dahi benzerine ender rastladığım saygı, terbiye ve görgü ile yoğrulmuş, soyu düzgün bir halk adamı idi.

Kadir Ağa'yı ne zaman hatırlasam Avrupa'nın hayatları skandallarla dolu aristokratları zihnimde çağrışım yapıyor. Kraliçe, prens-prenses, dük-düşes, lord-lady, kont-kontes, baron-barones tanımlı bu insanlar bizlerden farklı. Saraylarda, malikanelerde yaşıyorlar. Hizmetkarları ordu gibi. Sosyetede ‘‘mavi (asil) kanlı’’ diye niteleniyor bu insanlar. Bizler ise ‘‘avam’’ sınıfındayız onların gözünde. Monarşi geleneğinde üst düzey mavi kanlıları sağ dizi yere vurup selamlamak gerekiyor. Bu unvan sahiplerine ancak size iki laf ederlerse cevap vermeniz lazım.

Yıllar önce Londra'da Kraliyet Drama Akademisi mezuniyet töreninde İzmirli bir kız öğrencinin okul birincisi olarak Kraliçe Elizabeth'e çiçek takdimini izlediğimde ‘‘asil kanlı’’ olmadığımı idrak ettim. Elizabeth çiçeği aldıktan sonra sıradaki okul yöneticilerinin elini sıkmaya başlamıştı. Holdeki kalabalıktan sıyrılamadığım için yönetici sırasının sonuna iliştim. Başı öne eğik Kraliçe, arkadan kuyruklu takım elbiseli adamların teker teker elini sıktı. Sıra bana gelince bakışları spor ceketime, dik yakalı kazağıma, omuzumdaki kameraya takıldı. Başını kaldırınca gözgöze geldik. Uzattığı elini geri çekti. Sağ elim havada kaldı bir kaç saniye. Ben ‘avam’dan biri idim İngiltere Kraliçesi için. El sıkışmadığımız iyi oldu. Aksi halde bu olay belleğime komik bir anı olarak yerleşmeyecekti.

Oysa asaletin anlamsız biyolojik bir neden dışında dayanağı yok. Nerede kaldı insanların eşitliği? ‘Avam’dan (halk) farkları ne? Üstelik skandalları evlere şenlik. Cilt dolusu roman, düzinelerle film çevirecek malzeme hazır. İki haftadır Prens Charles'ın uşağıyla seks dedikodusu dillere düştü. İngiltere tahtının várisinin Prenses Diana ile evliyken metres tutması, Diana'nın yatıp kalktığı erkekler, Prenses Anne'nin kocasını boşayıp korumasıyla evlenmesi, Prens Andrew'un striptizci sevgilisi, kendisini boynuzlatan eşi Düşes Ferguson'un seks maceraları, Prenses Margaret'in genç sevgilileri yıllarca dünya basınını işgal etti. Windsor Hanedanı'na mensup bu asillerin koruma alayı subayı dahil ‘yarı soylu’ hizmetkarları dahi kraliyet ailesinin kirli çamaşırlarını kitaplar yazarak ortaya döktüler.

Grimaldi Hanedanı'ndan Monaco Prensi Rainier'in kızı Prenses Stephanie'nin playboy sevgilileri, eşlerinden boşatıp evlendiği korumaları, sirk cambazları, hayvan bakıcılarıyla ilişkileri ayrı bir álem. Bir fuarda Türk pavyonunun duvarında fermuarını indirip ‘rahatlayan’ Hanover Prensi Ernst de mavi kanlı sınıftan.

Bunlar mı önünde diz vurup selamlanacak, karşısında hazırola geçilecek, yabancı ülkeleri ziyaretlerinde askeri birlikleri teftiş edecek, ailelerin yetişme çağındaki çocuklarına örnek göstereceği insanlar?

Geçen hafta New York'ta görsel sanat master'ını tamamlayan Didem Yılmaz'ın hazırladığı ‘‘Bir Sultan Arayışında’’ filminden önce bir konuşma yapan Prof. Talat Halman yarım asır sürgünde yaşayan Osmanlı hanedanının erkek bireylerinden söz etti. Prof. Halman ‘‘1924'te

Türkiye'den uzaklaştırılan hanedan mensupları sıkıntı içinde hayat sürdüler. Mezar bakıcılığı, park işçiliği yaptılar, kütüphanelerde çalıştılar. Ama bir teki dahi yüz kızartıcı, ahlak dışı işe bulaşmadı. Playboy da yoktu, suç işlemiş, sefih karakterli de çıkmadı sürgündeki Osmanlılardan. Kederli idiler ama kötü değildiler. Unvanlarını kullanmak istemediler. Namuslu, mükemmel asil ruh sahibi idiler’’ dedi.
Yazarın Tüm Yazıları