New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg kentin ileri gelen azınlık gruplarını temsil eden Türklerle dostça sohbet toplantısı için ‘Şip Şak’a gelmiş. Konuşmaya bir yerden başlamak lazım, milyarder başkan erken davranıyor:‘’Yemeklerinize hayranım.’’
Tebessümle cevap veriyorum, ardından ekliyorum: ‘’Sağlığıma büyük katkıda bulundunuz.’’ Gözleri irileşip bekliyor. ‘’Uzun yıllar sigara içtim, yasak çıkıncaya kadar. Sokakta, kapı aralığında tiryakiliği sürdürmek güç geldi. TV’lere verdiğiniz tüyler ürpetic reklamlar da cabası. Bir günde karar verdim ve bıraktım. Kendimi çok daha sağlıklı hissediyorum.’’
İzahatımdan memnun, çehresi aydınlanıyor.Eski tiryaki Bloomberg New York’ta sigara yasağının mimarı. Yüzlerce bin kişinin sigara içtiği kentte özgürlük kısıtlanması, vatandaşlık haklarının çiğnenmesi gerekçesiyle protesto mitinglerine rağmen milyarder başkan geri adım atmadı. Lokanta ve bar sahipleri toplu dava açacakları tehdidine başvurunca belediye başkanı her yıl sigara içiminin sebeb olduğu hastalıklardan ölenlere ait istatistikleri önlerine sürdü.
Başkan kapalı yerlerde sigara içimini yasakladıktan sonra lokanta, bar, gece klübleri zarara girdiler. Düzinelerle içkili lokal kapandı. Arabamı park ettiğim sokakta İrlanda meyhanesi kapı camına yapıştırdığı posterde ‘’Bay Bloomberg yasak kararınız insan haklarına aykırıdır. İşler durdu, kiramı, sekiz personelimin haftalıklarını ödeyemiyorum. Dükkanı kapatıyorum. Mutlumusunuz?’’ diye çıkıştı. Yasağa direnmek ters tepki yaptı. Bloomberg bu kez sigaraya konulan vergileri misliyle artırdı.
2004’de Sadr City’de pusuya düşürülerek 23 yaşında felç olan Tomas ıstırap içinde yaşıyor, tekerlekli iskemlede dolaşıyor evinde. Gıda ve ilaçlarını tüplerle alıyor. ‘’Teroristler Irak’ta değil Afganistan’daydı. Iraklı’lara demokrasi ve özgürlük sağlamak, ‘hayal’mahsulu olan toplu imha silah fabrikalarını yok etmek için orduya girmedim. Irak’ın 11 Eylül terör eylemiyle hiçbir ilişkisi yok, komşuları için tehlike arzetmiyor. Bilerek yanlış adrese gönderdiler beni.’’
Tomas’ın ağrıları dayanılacak gibi değil. Ağrı kesici ilaçlar da artık etkili olmuyor, beslendiği tüpleri çekip atacağını söylüyor. Harp karşıtı mitinglerde ateşli konuşmalarıyla sivrilen malul asker ‘’Son Mektubu’’nu da bitirmiş.Irak Harbi’nin 10’uncu yıldönümünde George W. Bush ve yardımcısı Dick Cheyney’e hitaben ‘’Bu mektubu binlerce harp malullerine, ölen 4,488 Amerikan askerimize, yaralılara, eşlerine, çocuk babalarına, harpte hayatını kaybeden bir milyon sivil Irak’lı adına yazıyorum. Bizleri kullandınız, bize ihanet ettiniz, bizi terkettiniz. Benim Tanrı’mla hesaplaşma günüm geldi, sizinki de gelecek. Umarım Tanrı’dan önce adalete hesap verirsiniz.’’diye başlıyarak devam ediyor:
’’Otoriteniz, milyonlarca dolarlık şahsi servetiniz, danışmanlarınız , ayrıcalıklarınız, karakter sığlığınızı örtemeyecek. Bay Cheney, bizi Irak’a savaşa ve ölmeye gönderdiniz, ama kendiniz Vietnam Harbi’nde sıvıştınız. Bay Bush, Milli Muhafız Birliği’ndeki görevinizden firar ettiniz. Vatanınız için kendinizi riske atmaktan korktunuz ama erkek-kadın binlerce gencimizi akılsız bir savaşta kurban ettiniz. Irak Harbi Amerikan tarihinde en budalaca olanıydı. Ahlak, strateji, askeri ve ekonomik alanda başarısızlıkla sonuçlandı. Bay Bush ve Cheney bu harbi ikiniz başlattınız, sonuçlarına da katlanmalısınız.’’
Dönemin başkanı George W. Bush, Saddam Hüseyin’in nükleer silah imal ettiğini ileri sürüp Irak’ın işgalini emretti. Bush yönetiminde Cheyney, Rumsfeld, Wolfovitz, Perle gibi harp yanlıları toplu imha silahları gerekçesiyle harp kararını Başkan’ın harp kararını haklı göstermeye çalıştılar. Dışişleri Bakanı Colin Powell uluslararası destek için CİA ve FBİ direktörlerini yanına alarak B.M. Genel Kurulu’nda şov yaptı. Saygın General Powell haftalar sonra CİA ve diğer entelijans örgütlerinin raporlarında Irak’ta nükleer silah olmadığını açıkladı.
Bakışlarım gazetenin birinci sayfası manşetinde odaklanmış, yarım parmak punto başlıklı haber ‘’ Yamyam Polis Suçlu.’’ Dünyada yamyamlık kaldı mı artık, hem de kanun adamlarının tabanca kuşanırken görev yemini ettiği Amerika’da.
Yamyamlıktan suçlu bulunan New York doğumlu Gilberto Valle (28) evli, bir yaşında kız çocuğunun babası. Muhtemelen 320 milyon nüfuslu ülkede en kötü şöhretli resmi polis.
Tıknaz, güleç çehreli komşularının hakkında iyi konuştuğu Valle tevkif edildiğinde çift kişilikli olduğu ortaya çıktı. Valle’nin suçu yamyamlık eğilimini fiiliyata dökme hazırlığında olması. Üç aylık evli Valle kendisi gibi yamyam sapıklığına kapılmışlarla İnternet, Face Book, Google üzerinden bilgi ve tecrübe değiş tokuşu yapıyordu. Yamyam polisin bilgisayarında ‘’Kız kaçırma, cinsel tecavüz, işkence, cinayet, diridiri kazanda kaynatma tekniği, barbekü ızgaralarında insan eti pişirme tarifeleri ele geçti.
Seks sadisti polisin yamyamlık eylemlerinde öldürüp yemeyi planladığı kolejden iki kız arkadaşı, bir yıldız atlet ile yeni evli eşi Kathleen’de bulunuyor. Valle İnternet’ten dostluk kurduğu İngiliz erkek hasta bakıcı Dale Bolinger’a ‘’Karımla birlikte eski kız arkadaşım Kimberly Sauer’le sabah kahvaltısına gittik.Kimberly’i görünce ağzım sulandı. Cebimde onu nasıl kaçırıp yiyeceğimin planı vardı. Kendimi güçlükle dizginledim.’’diye E-Posta mesajı gönderdi. Valle sonra polisin bulmakta güçlük çekmesi için ‘’Karanlık Fetiş’’adlı sitesini kapattığını söyledi.‘’
Kathleen, geçen Eylül’de kocasının evde olmadığı bir gün bilgisayarını karıştırınca Valle’nin sapık kişiliğini öğrendi. Irza geçilen, işkence yapılan kadınlar, kazanda pişirilip yenilenler yanısıra ızgarada kızartılacaklar arasında kendi resimlerini görüp dehşete düştü. Genç kadın FBİ’la temasa geçtikten sonra yeni doğmuş kızını kucaklayarak evini terketti. Las Vegas’ta yaşayan aile evine kaçtı. Polis ekipleri Valle’nin evine baskınla elektronik iletişim araçlarını ele geçirdiler, akabinde yamyam polisi tevkif ettiler.
Bir FBİ ajanı soruşturma raporunda‘’Valle’nin içindeki sibernetik hayat gerçeğe dönüşme arifesinde için içinden kanıyordu. Cani planlarını uygulayacak 3 sapıkla eyleme girme hazırlıkları sona ermek üzereydi. Bağlı olduğu karakoldan özel bilgisayar kriminal dosyalarını da çaldığı ortaya çıktı. İlk kurban kolej arkadaşı Kimberly, 2’incisi, karısı Kimberly olacaktı.’’diye tahkikatının sonucunu nakletti. Yamyam polisin avukatı Julia Gatto ise ‘’Sapık eğilimleri var ama hayal kurmanın ötesine geçmedi. Düşünce suçundan ceza verilemez. Müvekkilim masumdur.’’diyerek yamyam polisi savundu.
6’sı kadın 12 kişilik juri 12 gün süren duruşmalar sonucunda Gilberto Valle’yi suçlu buldu. Manhattan Devlet Mahkemesi hakimi yamyam polise verilecek cezayı birinci evlilik yıldönümünde rastlayan 19 Haziran’da açıklayacak.
New York’lular hala dehşet verici olayın etkisinden kurtulmuş değil. Valle kurban seçtiğini canlı kaynatacak kazan da satın almış ama nerede olduğunu kimse bilmiyor. Genç kadınlarda ‘’Ortada ölü yok, Valle’nin suçu hayal kurmak, ya serbest bırakılırsa?’’ korkusu yaygın. Akşam kapınızı polis çalsa açarmısınız?
Michael’ın kızıyla, kızkardeşi arasındaki tartışma giderek alevlendi. Evin ana salonunda Jackson’lar iki gruba bölünmüş ayrı bir kavga içinde. La Toya bir köşeye çekilmiş gelişmeyi ses çıkarmadan izledi. Paris’in konuşması bitince Michael’ın oğlu Prens (16), küçük kızı Blanket (10) i de alarak Jacksonlar’ın anaerki Katherine’in evine gittiler. Aileyi yakından tanıyan yazar Stacy Brown çocukların evde dondurma yiyerek Michael’ın plaklarını dinlediklerini söylüyor. La Toya kaleyi içinden fethetmeye kararlıydı. Haftalar önce iki poodle köpeğinin adlarını Prince ve Paris koyması kimsenin dikkatini çekmedi.
Çatışmaların özü miras kavgası. Michael’ın 2 milyar doları aşkın servetinin paylaşılma sorunu var. Yüksek dozlu ilaç nedeniyle 4 yıl önce hayata gözlerini kapayan pop kralı vasiyetinde servetini bir aile vakfının yönetimine bıraktı. Vakfı anne Katherine, vefatı halinde şarkıcı Diana Ross’un temsil etmesini bildirdi. Çocukları 18 yaşına gelince vakıf sahipliğini üsleneceklerdi.
Hollywood’da, müzik ve eğlence aleminde bakire konu yok ama ’Pop Kralı’nın yüklü servetin paylaşılma kavgaları, dokuz çocuk büyüten Katherine ile metal işçisi baba Joseph’in hikayeleri, Michael’ın babasını direktörlükten azletmesi, mirastan dışlaması, Katherine’i sözde kaçırma eylemi, vasiyetname sahteliği iddiaları, 13 yaşında bir çocuğun ailesinin açtığı cinsel taciz davası (20 milyon dolar ödenerek kapatıldı) TV dizilerine rahatça malzeme olur.
Janet ile Paris’in tartışması güvenlik kameralarında izlendikten sonra Jackson kardeşlerinin yarısının aileevine girişlerini yasayla kısıtladılar. Bu grup içinde Paris’le çatışan Janet, Jermaine, Tito, Randy ve büyükabla Rebbie de bulunuyor.
Daha şimdiden kardeş çatışmasında en karlı çıkan La Toya. 56 yaşındaki La Toya‘Jackson’ adını kullanarak para yapmaya başladı. Prens, Paris ve Blanket genç kabiliyetleri arayan Ja-Tail şirketiyle anlaşma yaptı. Ja-Tail, La Toya’nın’ın şirketi. Tek müşterisi Michael’ın 3 çocuğu. Ünlü TV programcısı Oprah Prince, Paris ve Blanket’i yeni bir dizide oynatacak. 10 milyon dolarlık projede La-Toya’nın şirketi yüzde15 komisyon alacak. Prince bu yılın ikinci yarısında Londra’da çekilecek bir film için anlaşma imzaladı. Ja-Tail’a yüzde 15 komisyon ödendi.
1983’de’ 40 milyon satış ile tüm zamanların en çok satan albümünü yapan pop kralı Michael rekorlara alışık bir sanatçı idi.
Sağlığında‘’Yaşayan Efsane ‘’ödülüne layık görülen sanatçı öldükten sonra da zirveden inmedi. Sony şirketi 2017’ye kadar 10 albüm için Jackson Aile Vakfı ile rekor sayılan 250 milyon dolarlık kontrat imzaladı. Son 3 yılda eski şarkılarının tekrar piyasa sürülerek 35 milyon satış yapması da ayrı bir rekor. Pop Kralı yaşamıyor ama plakları as solistlerden fazla satmaya devam ediyor.
La Toya güvenini kazandığı 3 yeğeninin desteğiyle önümüzdeki yıllarda Michael’ın servetini yönetme konumunu üslenecek. Altın yumurta yumurtlayan tavuğu pop kralının çocukları kapmışa benziyor.
Atletik yapılı, boynunda çift altın zincir, kulağında parlak taşlı küpe, siyah blucini popüler marka, altında Nike’ın Michael Jordan basketbol ayakkabısı. Market haftalığıyla bu markalara ulaşması mümkün değil. Başka gelir kaynağı olması lazım. Karşılıklı ‘’Efendi’’ diye selamlaştığımız bakkal yamağına takılıyorum. ‘’Yeni işçiniz modayı yakından takip ediyor?’’ Kimden söz ettiğimi anlıyor: ‘’Geçici çalışıyor, bir kaç hafta sonra gider. Ellerini görmedin mi? ‘O’, onlardan.’’
Bileğini çevreleyen siyah dövmeler gözüme takılıyor ama o kadar. Fısıldıyor: ‘’Kings’’lerden. Bir çatışmada hayli can yakmış, çete uzaklaşmasını istemiş bir süre.’’ Bu konuyu hiç konuşmadık, değil mi?’’ Arkasını dönerek şarküteri tezgahına yürüyor.
Konuşmasını seven bakkal yamağının ‘Onlar’ dediği Amerika’daki sokak çetelerinin en azılısı Latin Kings. Yalnızca Chicago’da kentinde tetikçi sayısı 33 bin. Çete tetikçilerinin büyük çoğunluğu Meksika, Puerto Rico gibi hispanik kökenli. Geçen yüz yılın ilk yarısında Al Capone’un şehri diye bilinen Chicago, İtalyan gangsterin ölümünden sonra Latin Kings, Gangster Disciples, Blackstone Rangers çetelerinin güç paylaşımında savaş alanına dönüşmüş.
FBİ ve Chicago polisi sokak çeteleriyle baş edemediklerini itiraf ediyor. Çeteler kentin hemen her bölgesinde cadde ve sokakları paylaşmışlar. Şehir sakinleri özellikle dar gelirlilerin yaşadığı yerlerde bir mağaza veya kiliseye gideceklerinde bölgeyi kontrol eden çeteden geçiş belgesi alıyorlar. Ürdün’lü göçmen Mike Khasawneh geçen Eylül’de çetelerin ‘harp bölgesi’nde olduğunu bilmediği bir dükkanı satın aldı. Öğrendiğinde vitrine ‘satılık’ levhası koydu ama 7 aydır tek alıcı çıkmadı. ‘’İki günde bir günde cinayet işleniyor bu mahallede.’diye dert yanan Mike, kurşun geçmez tezgahın arkasında iş yapmaya çalışıyor.
Obama’nın başkan seçiminden önce ailesiyle yaşadığı kesimde lise öğrencisi iki kız çete çatışmasında çapraz ateşte kalarak can verdi. Çete bir vitrine sprey mürekkeple ‘’Glock (tabanca) town 2’ye hoşgeldiniz.’’ yazarak devlet otoritesine kafa tuttu.
Obama’nın yakın dostu, Chicago Valisi Rahm Emanuel’in tüm uğraşısına, polisin 8 bine yakın silah ele geçirmesine rağmen 2012’de 506 Chicago’lu tabanca kurşunuyla can verdi.
Holy Cross kilisesi papazı Pfleger çeteler savaşını durdurmak için geçen Eylül’de bir basketbol turnuvası düzenledi. Pflegger güçlükle dört çeteyi turnuvaya katılmaya razı etti. Chicago Bulls’un eski aslarından İsiah Thomas, Derrick Rose’un da izlediği maçlara çeteler ayrı otobüslerle geldiler. Barış Turnuvası’nda adı altında maçlar devam ederken bir sokak ötede çeteler çarpışması kurşun yağmuruyla sürdü. Turnuvada kan dökülmesini önlemek için güvenliği kim sağladı? Devlet veya lokal polis güçleri değil, eski kalipso şarkıcısı Louis Farrakhan’ın lideri olduğu ‘’Nations Of İslam.’’
Çete savaşları Amerika’nın her yerinde. Polis cürümlerin yüzde 80’ini çetelerin işlediğini söylüyor. Bloods ve Crips çetelerinin kıyasıya çatıştığı Los Angeles’de 100 binden fazla tetikçi var. Lokal polisin, devlet polisi FBİ’ın ordu kalabalığındaki çetelerle kapışmak işlerine gelmiyor. Çeteler uyuşturucu ve insan trafiği, fuhuş, cinayet, suikast, para aklama, şiddet, soygun gibi eylemleri yönetiyorlar. Amerika’da 1820’ler sonunda’’ New York’ta faaliyete gösteren ‘’40 Haramiler’’ilk çete olarak kayıtlara geçti.
Bibi özel kongre toplantısında İsrail politikasını dikte ediyor: ‘’Kudüs başkentimiz, asla böldürmeyiz. Filistinlilerle barış için 1967 sınırlarını kabul etmeyiz.’’
Çehresindeki ifade hırçın, bir gün önce görüştüğünde kendisini tersleyen Başkan Obama’dan hıncını almaya azmini yansıtıyor. Oysa Bibi’nin destek istediği konular hem Birleşmiş Milletler kararlarına, hem de ABD politikasına aykırı. Gene de Kongre üyeleri her cümle sonunda Bibi’ye alkış tutuyorlar. Salona sızan bir kadın ‘’Filistin işgaline, savaş suçlarına son ver’’ yazılı pankartı havaya kaldırıp İsrail’i eleştirmeye yeltenince iki polis yakapaça dışarı atıyorlar. İçerde alkış tufanı devam ediyor.
O tarihten bu yana nerdeyse iki yıl geçti. Filistin-İsrail konusu ne zaman gündeme gelse, Netanyahu’nun ABD başkanını halkına Kongre’de şikayeti belleğimde canlanıyor. İstanbul’un yarı nüfusunda bir ülkenin başbakanı, savunmadan ekonomiye göbek kordonuyla bağlı dünya lideri ülkeye kafa tutma cesaretini gösteriyor. Yahudi lobisine şapka çıkarmak lazım.
Şimdi yeni bir olay var önümüzde. Obama 20 Mart’ta İsrail, Mısır ve Ürdün’ü ziyaret edecek. İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres bu ziyarette Barack Obama’ya İsrail’in en yüksek başkanlık nişanını verecek. Peres ‘’Obama İsrail’in en büyük dostu.’’diye gerekçe gösteriyor. Yahudi basını şimdiden ‘’Pollard’a Af’’ dosyasını raftan indirdi.
Pollard kim derseniz, özetleyeyim:
Yahudi kökenli Amerika’lı Jonathan Pollard 1954 doğumlu. Stanford Üniversitesi’nde lisans üstü siyasal bilgiler eğitimi yaptıktan sonra Donanma’da entelijans ajanı görevini aldı. İsrail’li savaş pilotu Aviem Sella ile okul arkadaşı oldu. İsrail casusu Ben-Kaddish’le dostluk kurdu. Pilot Sella’ya ‘’Amerika askeri sırlarını gizliyor İsrail’den.’’diyerek casusluk teklif etti. Sella TelAviv’deki komutanına telefon ederek onay aldı. Pollard 1984’de İsrail’e ‘Çok gizli’ damgalı dosyalar aktarmaya başladı, karşılığında 10 bin dolar ile pahalı bir pırlanta yüzük aldı. Yüzüğü kız arkadaşı Anne Henderson’a nikah alyansı olarak verdi. İsrail casus örgütü Mossad 1500 dolar aylık bağladı Pollard’a. Yeni evlendiği Anne kanalıyla Pakistan, Avustralya, Çin ve Güney Afrika’ya da Amerika’nın askeri sırlarını satmaya başladı.
Pollard’un casusluğu, bir mesai arkadaşının ihbarıyla 1985 de ortaya çıktı. FBİ’ın evine yaptığı baskında bavul içinde 35 kilo ağırlığında gizli dosyalar arasında Amerika’nın küresel elektronik gözetme şebekesi planları da bulunuyordu. Pollard ‘’Dosyaları tetkik amacıyla eve götürdüm.’’diye savunmaya geçti. Tevkif edileceğini anlayınca İsrail büyükelçiliğine sığınmak istedi, korumalar geri çevirdi. Pilot Sella ilk uçakla İsrail’e kaçtı. Pollard tutuklandı. The Washington Post haberi ‘’İsrail’in Usta Casusu’’başlığıyla manşete çıkardı. Pollard 30 yıl hapse mahkum oldu.
ABD yönetimi ‘en yakın müttefik’ diye tanımladığı İsrail’in askeri sırlarını çalmak için casus tutmasına büyük öfke gösterdi. İsrail hükümeti ‘’Bizim haberimiz yok. Pollard’ı tanımıyoruz.’’diye yanıt verdi. Netanyahu daha sonra inkardan vazgeçip iki kez cezaevinde ziyaret ettiği casus için ‘’Pollard haber kaynağımızdı.’’itirafında bulundu.
Bunlar Milwaukee’de St. John’s Sağırlar Okulu’nun öğrencileri. Masumiyetleri çehrelerinde yansıyor, çoğunluğu ilköğretim yaşında. Canlılıkları kilisenin dinsel ikonlar, soğuk dekorasyonuna tezat düşüyor. Oscar ödüllü filmci Alex Gibney’in ‘’En Büyük Suçlu Benim: Tanrı’nın Evindeki Sessizlik’’adlı yarı belgesel böyle başlıyor.
Ekranda Terry Kahut, katolik kilisesinin yatılı okulunda papaz Lawrence Murphy’nin 1972’de cinsel tecavüzüne uğrayan ilk öğrencilerden. Sağır-dilsiz işaretleriyle anlatıyor: ‘’ Murphy bana sürekli tecavüz ediyordu. Geceleri yatağıma gelirdi. Anneme söyleyemedim, inanmayacaktı papaz böyle şey nasıl yapar diyerek. Erkek kardeşim de durumun farkındaydı, dayanamadı çıplak kablodan elektrik akımına çekip intihar etti. Ardından babam kendisini astı.’’
Kahut, 2’inci baba gözüyle bakılan papaz Murphy’nin 22 yıl süreyle 200’ü aşkın çocuğu sapık isteklerine alet ettiğini söylüyor: ‘’ Yıllar geçerken derdimizi anlatmaya gittiğimiz papazların çoğunun Murphy gibi olduğunu öğrendik. Her şeyden önce işitme-konuşma özürlüsüydük. Çevremizde pedofili kurbanı damgasını taşımaya da yanaşamadık.’’
Yıllarca utanç içinde yaşadık, sağır-dilsizler muhitinde. Çocuklar öğrenciler kendi aralarında dahi cinsel tecavüze uğradıklarını konuşamadılar.
Özürlü öğrencilerin Katolik papazların sapık zevklerine alet olduğu Milwaukee’de pedofili çok yaygın. Çocuk tacizi uzmanı Gene G. Abel ‘’Tacizi Durdur’’ başlıklı kitabında 1.1 milyar üyeli Katolik kilisesinde 409 bin papazın görev yaptığı, yüzde 14’ünün pedofili eğilimli olduğu, 58 bin çocuğa tecavüz edildiği bildiriliyor.
Liberal Katolikler hayli zamandır Papa 16’ncı Benedict’in istifa etmesini istiyor. Muhalifleri Papa’nın piskopos, kardinalliği sırasında kendisine gelen tecavüz olaylarına kulak asmadığını şiddetle eleştiriyor, pedofili papazların ceza görmesini engellemekle itham ediyorlar. Papa, The Guardian’ın bir makalesinde‘’Papa her şeyi biliyor ama hiçbir şey yapmıyordu.’’diye Hıristiyan aleminin tanrı gözüyle baktığı Katolik liderini suçlandırıyor.
28 Şubat’ta tarihiyle istifasından sonra 16’ıncı Benedict’in Papa’lığı seks skandalı’’yla tarihe geçecek. Papa’nın sürpriz istifasında, Sağır-Dilsiz’ler okulunda papazların özürlü çocuklara cinsel tecavüzlerinin önemli rolü oldu. 1960’lerde pedofiliye uğrayan çocukların sonraki yıllarda Vatikan’da Katolik kilisesi başkenti yüklü tazminatlar ödemeye başladı.Şikayet sahiplerine Vatikan’ın ödediği tazminat yalnızca Amerika’da 2 milyar dolara ulaştı. Papa yardımcılarına tüm seks davası dosyalarının ilkin masasına getirilmesi talimatını verdi.
Gene de 16’ıncı Benedict getirilen dosyaları okumadığı gibi, yazılı sorulara da cevap vermedi. Papa tecavüze uğrayan çocukları değil papazlarını koruma derdine düşmüştü. Özel toplantılarda yakınlarına skandal dosyalarının dizine çıktığından yakınıyordu. Vatikan Karayipler’de bir ada satın almak için kaparo ödediği haberi de yalanlanmadı. Ada satın alınmasının pedofili papazlarına güvenli yer sağlamak olduğu ifade edildi.
‘’Evet, Amerikan yaşamının temeline çöreklenmiş ‘rakam cümbüşü’ne yeni alışmaya başladım.’’
Batı ülkelerinde ekonomik kriz, demokrasiye baş kaldıran protesto gösterilerine rağmen milyarderler süper zengin sınıfına terfi etmeye başladılar. Rakam cümbüşüne örnek :Forbes dergisi dünyanın 100 en zengininin servetinin 241 milyar dolarlık artışla 1.9 trilyona yükseldiğini ilan etti. Perakende satış kralı İspanyol Amancio Ortega’nın serveti bir yılda 22.2 milyar dolara katlanıp 57. milyara ulaştı. Ortega, Warren Buffet’i geride bırakarak dünyanın 3’üncü en zengini koltuğuna yerleşti. Geçen yıl 76 milyar dolarla en zengini ilan edilen Meksika’lı iletişim devi Carlo Slim ise hala liderliğini sürdüüyor.
Süper zenginlerin serveti iç çatışmalar, bölücü akımlar, protesto gösterileri veya komşu ülkelerle harp eşiğine gelmesinden fazlaca etkilenmiyor. Suikaste kurban giden Lübnan başbakanı Refik Harriri’nin iki genç oğlu yeni yıla milyarder olarak girdiler. Finans krizi süren İtalya’dan 5 yeni işadamı ilk kez milyarderler sınıfına girmeyi başardılar. Amerika’da beş eyalette 280 köfte-ekmek zincirinin sahibi 30 yaşındaki Lynsi Torres, dedesinden miras kalan ‘’N.O. Burger’’patronu olarak en genç kadın milyarder tanımını kazandı.
Müzik, eğlence alemi şöhretleri sembolik de olsa Yeni Dünya’nın rakam cümbüşü içinde. Kardashian ailesinin lider anası Kris Jenner, olimpiyat şampiyonu kocası Bruce Jenner’dan boşanmaya hazırlanıyor. Kris ile Bruce’un avukatları 175 milyon dolarlık aile servetinin paylaşma hesabını yapıyorlar. Brunei Sultanı’nın oğlu Prens Azim doğum günü partisi için sorunlarıyla boğuşan aktris Lindsay Lohan’ı ülkesine davet etti. Maddi sıkıntıdan kıvranan
Lindsay, iki saatlik parti için 100 bin dolar ayak parasına ‘Evet’ dedi.
Rakamların en karışığı New York’un göbeğindeki ‘’Milli Borç Saati’nde. Emlakçı Seymour Durst devlet borçlarının giderek artışından yakınarak 1989’da 42’inci Sokak’ta Times Meydanı’na yakın bir bina cephesine borç artışını gösteren elektronik saat yerleştirdi. O tarihte bir trilyon olan milli borç 10 yıl sonra azalınca saat geriye saymaya başladı. İki yıl çalıştırılmadı. Borçlanma yeniden hızlanınca Durst Kongre üyelerine ‘’Mutlu Yıllar. Milli borçtan hissenize düşen 35 dolardır.’’yazılı yeni yıl kartı gönderdi. Borç saati 2002’de bir cadde ötesinde Durst Binası’na yerleştirildi. Yeniden çalıştırılan saatte Amerika’nın milli borcu 6 trilyon 100 milyar dolara erişmişti.
2008’de ilk kez milli borç 10 trilyonu geçti. Şubat 2013 tarihinde Amerika’nın toplam borcu ise 58 trilyon 155 milyar, 881 milyon,675 bin 090 dolara yükseldi. İki gün sonra izlediğimizde borcun 5 milyar arttığını tesbit ettik. ABD’nin milli varlığı 93 trilyon, 390 milyar, 343 milyon 226 bin, 445 dolar. Yıllık milli hasıla gelir toplamı 15 trilyon ,601 milyar dolar.
Sokaktaki Amerika’lı cebinden çıkmadıkça devlet harcamalarını eleştirmiyor. Hazine Bakanlığı 2000’den bu yana bakır cent’i (kuruş) bastırdığında 165 milyon dolar zarara girdi. Nedeni bir cent’in metal değerinin 2.41 cent olması. Anketlerde zarara rağmen halkın bakır cent’in tedavülde olmasına destek verdiği dikkati çekiyor.