Paylaş
BBC Classic’in Ekim sayısında okudum bu haberi.
Ev bir şirkete satılmış, daha doğrusu yazar satmış.
Şimdi de o kurum evi halka açmış.
Aynı haberde başka İngiliz bestecilerinin evlerinden de söz ediliyor.
The Holst Birthplace Museum’da Holst’un The Planets’i bestelediği piyano bu müzede bulunuyormuş.
Elgar Birthplace Museum’da el yazıları, mektupları, günlükleri varmış.
The Handel House ise Brook Street’te Londra’da oturduğu yer. The Red House’da da Benjamin Britten’ın stüdyosu korunuyor, yeniden onarılmış.
Batı kentlerini gezenler orada birçok sanatçının, müzikçinin, yazarın evi olduğunu, birçoğunun aynen korunduğunu görmüşlerdir.
Yurtdışına giden sanatseverler, yazar-sanatçı evlerinin içini de görmüşlerdir. Bunların birinci özelliği, o ismin kendine ait orijinal eşyasının bulunmasıdır.
Günlük yaşamlarından tutkularına, aşklarına kadar kişisel bilgileri, izlenimleri orada yaşamak mümkündür. Çünkü onlar hakkında yazılan kitaplar ne anlatırsa anlatsın yazanın kişisel görüşlerinin toplamıdır.
Oysa ziyaretçinin kanaati onları görerek oluşur.
Haberin önemli bir yanının altını çizmeli: O evi satın alan kurum ziyarete açıyor.
* * *
SANATÇI-yazar evleri konusunda epey yazdım, her yeni haberde de bunu tekrarlıyorum. Çünkü birileri okur da böyle bir işe giriyor diye ümit ediyorum.
Türkiye’de korunacak bir yazar evi yok!
Yazarların zorlu yaşam koşulları içinde, bunu düşünmek bir hayal olur. Saymaya kalksak bir elin parmaklarını geçmeyecektir...
Ancak olanları korumak için ne yapmalıyız?
Belediyelerin, yerel yönetimlerin girişimiyle bazı evler onarıldı, ziyarete açıldı ama bunu ancak oraya gittiğimizde öğrenebiliyoruz.
Türkiye için yapılan turist rehberlerinde bu evler de yer almalı.
Çok tanınmış bir yazar bakın bir gün ne demişti:
“Altmış yaşımda bir çalışma odam oldu, şimdiye kadar hep yemek masasında çalıştım”.
Bu gerçek, birçok yazar için geçerlidir.
İstanbul’da üç yazar evi var, Tevfik Fikret, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık, bir de Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi...
Yalnız ev dört duvardan ibaret olmamalı; doldurma, göstermelik bir yer de olmamalı. Gerçekten ona ait eşya konulmalı ve korunmalı.
Selanik’teki Atatürk Evi’ne dair haberleri, yeni düzenlemeyi ve tuhaf sergileme anlayışını kısa süre önce haberlerde okumuşsunuzdur... Eğer yazar evi-sanatçı evi anlayışımız da böyle olacaksa, hiç yeltenmeyelim daha iyi... Evlerin bir başka özellik taşıması gerektiğini de hatırlarayım.
İçinde yazarın kitapları olmalı, sanatçının anı eşyaları satılmalı...
* * *
AYNI sorunları tekrarlamak ne yazık ki Türk yazarının kaderi.
Paylaş