YAHYA KEMAL'in 23 Nisan 1922 tarihli Tevhid-i Efkár gazetesinde yazdığı ‘‘Ezansız Semtler’’ başlıklı yazısından bir bölümü köşeme aldım:
‘‘Dört sene evvel Büyükada'da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım, Büyükada'nın mahalle içindeki sakit yollarından kendi başıma camiye doğru gittim. Vaiz kürsüde vaaz ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini camide gördüklerine şaşıyorlardı.
Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşlarla doldu. Onlarla kendimi yek-dil, yek-vücud olarak gördüm. O sabah o Müslümanlığa az áşiná Büyükada'nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik. Namazdan çıkarken, kapıda áyandan Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu:
‘Bu bayram namazında iki defa mes'udum, hamdolsun sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! Berhudár ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti' dedi.
Hem geldiğimi hem de bayramımı tebrik etti. Yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrik ettiler. Bu basit hadiseden pek samimi olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her zamandan fazla açıktı.’’
(Aziz İstanbul, Yahya Kemal, İstanbul Fetih Cemiyeti, s. 123-124, 1999)
* * *
YUKARDAKİ metinden yıllar önce Atatürk Kitaplığı’ndaki bir konuşmamda söz ettim. Dinleyicilerden itirazlar yükselmişti, oysa onun iyi şair olmasının bu farktan doğduğunu açıkladıktan sonra kabul gördüm.
Çünkü bu yazı, Yahya Kemal'in hem farkını, hem yabancılaşmasını, hem de yaşadığı toprağın din kültürüyle olan münasebetini açıklar.
Cemaatin içine girdiğinde, oradakilerin ona bakışı, Reşid Akif Paşa'nın söyledikleri, büyük ölçüde Türk vatandaşı, bu toprağın insanı olmasına rağmen onlardan olmayışının göstergesidir. Aynı toprakta yaşamak, aynı cemaatin içinde bulunmak, birbirine benzer kopya kişilikler olmak gereğini doğurmaz.
Yahya Kemal de bu özelliğin altını çiziyor.
Herkes standart bir kişilik değildir, hele bir sanatçı hiç değildir.
Yahya Kemal'in bütün eserlerini okuduğunuzda, onun koyu bir dindar olduğunu söyleyemezsiniz.
Her şey şiiri için gerekliydi.
Ne yazık ki sol Yahya Kemal'i kendinden saymadı, sağ da onu başka türlü kendi mezhebince yorumladı.
Gene bir hatırlatma yapalım ama iyi şair Yahya Kemal için iyi şair Nazım Hikmet, üveyoğlu Memet Fuat'a gönderdiği mektupta soruşturmaya onu kötüleyen bir cevap vermemesini ister.