TÜRKİYE'de yayıncılığın 1. altın çağını başlatan Milli Eğitim Klasikleri'ydi.
Ünlü beyaz kitapları herkes taksitle alabiliyordu.
Kitapların başında birer önsöz vardı.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Milli Eğitim Bakanı Hasan Áli Yücel'in.
Önemli yazarlardan, çevirmenlerden, üniversite öğretim üyelerinden bir Tercüme Bürosu kurulmuş, bir de Tercüme Dergisi yayınlanmaya başlamıştı.
Türk okuru; Doğu-Batı ayrımı gözetmeksizin, dünya edebiyatının, düşünce yaşamının en temel eserlerini, klasikleri bu yayınlardan okudu.
Hálá hepimizin kitaplığında, bu eserlerin çoğu durur. Daha sonra özel yayınevleri bu kitapları yeniden bastılar ve genç kuşağın da okumasını sağladılar.
Bence bugün de Türk yayıncılığı 2. altın çağını yaşıyor.
Devletin dışında bir kitap sanayii doğdu. Artık özel teşebbüs küçük ve büyük ölçekte kitaba yatırım yapıyor.
Türkiye ekonomik krizde her şeyden fedakárlık etti ama iki şeyden vazgeçmedi. Festivallerden ve kitap okumaktan. Çünkü ikisi de hayatının öğeleri arasındaydı.
Festivallerin gerçekleşmesi için artık kuruluşlar, devletin eline bakmıyorlar. Kurumlar, holdingler, şirketler sponsorluklarıyla festivalleri yaşatıyorlar.
Yayıncılık çeşitlendi, her yayınevi ayrı bir kimlik kazandı. Bazılarını büyük, bazılarını küçük okur kitlesi besliyor. Uzmanlık kitapları okur buluyor.
Romandan öyküye, şiirden denemeye, eleştiriye, her tür kitabın çevirisinden popüler bilim kitaplarına, polisiyeye, anılara, bilim kurgu kitaplarına kadar, dünya düzeyinde zengin bir kitaplık malzemesi.
Özel teşebbüs yayıncılığında yalnız içerikte değil biçimde de evrimden devrim dönemine geçtik.
Saman káğıdı sözü, bizim kuşağın kitapçılık sözlüğünde kaldı.
Büyük antolojiler, çok ciltli sözlükler özel yayınevleri tarafından yayınlanıyor.
* * *
YAYINCILIĞIN en zor, en çalkantılı ve de en güdümlü dönemi, 1960-1970 yılları arasındadır.
Gerçi 27 Mayıs 1960'ın özgürlükçü esintisi sayesinde yerli ve yabancı sosyal, siyasal bilimlere ait epeyce kitap yayınlandı.
Edebiyat, bu eserlerin gölgesinde kaldı. Edebiyat eserleri bunlardan elde edilen ölçütlerle değerlendirilmeye, yargılanmaya başladı. Kısacası, edebiyat, edebiyat dışı bir işleme tabi tutuldu.
Edebiyatın ikinci plana atılış grafiği 1970'e kadar yükselişini korudu.
Sonrasını anlatmaya gerek yok.
Türkiye'de devlet bir kez de 1000 Temel Eser'le Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları'nı güncelleme girişiminde bulundu, başaramadı.
* * *
ARTIK festivalleri izlemek ve kitap okumak her şeye rağmen terk edemediğimiz, bizimle birlikte yaşayan güzellikler.