Kitap dergilerinde, sayfalarında bile en az sözü edilen tür, felsefe kitaplarıdır.
Oysa düşünebilmek, mantık silsilesini öğrenebilmek, yüzeysel kavramların ardındaki derinliği öğrenmek için mutlaka felsefe okumak şarttır. İşte bu hafta Türkiye’nin dört felsefecisinin hakkında yapılmış kitaplardan söz edeceğim. İnanıyorum ki, bu dört kitabı okuyanlar, bizim felsefecilerimizin yazdıklarını, kişiliklerini, bunun yanında okurlarına, öğrencilerine ve topluma yaptıkları önemli katkıyı fark edeceklerdir. İki kitap, yaşayan iki öğretim üyesine armağan. Birisi, Prof.Dr.Bedia Akarsu için, diğeri Prof. Dr. Doğan Özlem adına hazırlanmış. Diğer ikisi de kısa süre önce aramızdan ayrılan felsefeci ve edebiyatçı Seláhattin Hiláv ve Arslan Kaynardağ için yapılan kitaplar. Sanırımbu dört kitap da felsefenin, felsefecinin önemini yeterince bize anlatıyor.
AYDINLANMANIN VE DEVRİMLERİN FELSEFECİSİ
Bedia Akarsu Armağanı’nı Betül Çotuksöken ile Doğan Özlem hazırladı.
Akarsu, felsefenin özellikle Aydınlanma’nın ışığında sadece felsefe konuları üzerine incelemelerle yetinmedi. Felsefe ile Türk toplumunun ilerlemesi, Atatürk devrimlerinin yerleşmesi, çağdaş uygarlığın ancak bir felsefi düşünce eşliğinde gelişeceğini bize anlattı. Arslan Kaynardağ’ın Bedia Akarsu ile yaptığı konuşmada, onun felsefeye bakışını, felsefe kavramından neyi algıladığını, dil-kültür, devrim bağlantıları konusundaki düşüncelerini açık, yalın bir dil içinde öğrenebilirsiniz.
Akarsu’nun Wilhelm von Humboldt’ta Dil ve Kültür Bağlantısı kitabını birçok kişi okumuştur. Arslan Kaynardağ ile Tüten Anı’ın konuşmalarını okuduğunuzda Bedia Akarsu’nun felsefeye bakışını ayrıntısıyla anlamış olursunuz.
GÜNÜMÜZÜ FELSEFEYLE TEMELLENDİRMEK
Doğan Özlem’in felsefeciliği nasıl bir felsefeciliktir? Kapıların arkasında, sadece seminer salonlarında var olan bir çalışma değildir. Akademik düzeyde, ama kuşatıcı bir anlayışı simgeler.
Ali Osman Gündoğan’ın Giriş’inden bir bölümü aktaracağım. Onun hayatını, bilimini, yaşamın içindeki felsefesini en iyi bu giriş anlattığı için.
"Doğan Özlem, günümüzün siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel sorunları karşısında da içinde bulunduğu felsefi gelenek açısından tavır takınır. Bu bağlamda küreselleşme, yeni dünya düzeni, globalleşme, post-modernizm gibi kavramları eleştirir ve bu eğilimlerin hepsinin ekonomik ve kültürel anlamda bir Amerikan emperyalizmi olduğunu düşünür."
Doğan Özlem’in yaşamını, felsefesi üzerine yazıları okuduğunuzda sanırım onun eserlerini okuma isteği uyanacak sizde. Doğan Özlem’in armağan kitabını A.Kadir Çüçen-Hatice Nur Erkızan-Güçlü Ateşoğlu hazırlamış.
HEM FELSEFECİ HEM EDEBİYATÇI
Seláhattin Hiláv’a Saygı, edebiyat üzerine yazdığı yazılarını çok önemsediğim Hiláv’ın çok yönlü kişiliğini sergiliyor. Seláhattin Hiláv için felsefe neydi?Aşağıdaki alıntıyı okuduktan sonra şu yargıya varabilirsiniz. Hayatın ta kendisiydi.
"Bence yaşamın anlamı, bu sorunun kendisindedir; yani, yaşamın anlamının sorulmasıdır. Başka bir deyişle, bu anlam, yaşamın sürekli olarak irdelenmesinde ve yaşama bir anlam kazandırma çabasındadır. Bu açıdan, yaşamın anlamı, bu anlamı sormaya mahkûm olmaktır, diyebiliriz."
Doğan Özlem’in Seláhattin Hiláv: Bir Filozofun Ardından yazısı; onun hem felsefeci, hem insan yanını, hem de edebiyatçılığını olağanüstü bir lezzette anlatıyor.
Onun edebiyat üzerine, özellikle Tanpınar üzerine söylediklerini bir kez daha anımsatmak isterim. Bir dönem Tanpınar’ın yeniden gündeme gelmesini sağlamış ve Tanpınar ve eserleri söz konusu edildiği zaman onun değerlendirmeleri mutlaka göz önünde bulundurulmuştur.
ARSLAN KAYNARDAĞ’IN FELSEFEYE KATKILARI
Arslan Kaynardağ’a Armağan kitabında felsefenin yaygınlaşması, kurumsallaşması için ne kadar çaba gösterdiğini anlıyoruz. Felsefenin önemini, vazgeçilmezliğini anlattı. Sadece yazdıklarıyla değil, çevresini eğitmesiyle, yönlendirmesiyle de.
Emre Kongar, Doğan Özlem ve Yücel Kayıran’ın yazılarını özellikle okuyun.
Felsefenin, bir aydının kimliği için nasıl hayati önem taşıdığını bu yazılardan, konuşmalardan öğrenin.
KİTAPLARDAN
Herkesin felsefeyle ilgilenmesi gerekmez
(Doğan Özlem Kitabından)
Herkes felsefeyle ilgilenmez, ilgilenmek zorunda da değildir. Kendi alanlarının önem ve değerini vurgulamak isteyenler, alanlarıyla herkesin ilgilenmesinin neredeyse bir zorunluluk olduğunu ileri sürmekten bıkmazlar. Bana göre, felsefe uğraşı, her şeyden önce bir entelektüel uğraştır ve herkesten böyle bir uğraş beklemek, herkesin yetenek, ilgi ve bilgileri çok farklı düzeylerde olduğundan, yersiz ve haksız bir şeydir. Kısacası, tekrarlayayım ki, felsefeyle herkes ilgilenmez, ilgilenmesi gerekmez; felsefeyle hep küçük bir azınlık ilgilenmiştir. Fakat felsefeyle ilgilenenlerin, ilgilenmenin ötesinde felsefeyle hemhál olanların çabaları, filozofların ortaya koydukları eserler, açtıkları felsefi yollar, yaşamayı ve pratiği süreç içerisinde derinden etkiler. Dolayısıyla, herkesin değil ama, entelektüel uğraş içinde olan herkesin şu veya bu düzeyde felsefeyle ilgilenmesinde zorunluluk vardır.
Osmanlı’da fikriyat yoktur, ideoloji vardır
(Selahattin Hilav kitabından)
Tabii, bunlar saçma şeyler, niçin insanları böyle takımlar gibi mukayese edelim. Aptalca. Dostoyevski ayrı, Kemal Tahir ayrıdır. Aslında hiyerarşik bir dünya görüşünün ürettiği bir düşünce tamamen Doğu düşüncesinin yarattığı bir şeydir. Batı’da kimse kalkıp Dostoyevski Tolstoy’dan üstün mü, Kafka Musil’den üstün mü diye düşünmez. Bu tam alaturka, askeri düşüncedir aslında; yüzbaşı, albay, binbaşı gibi... Kemal Tahir bu meseleler üzerinde hiçbir Marksist’in düşünmediği zamanlarda ve derinlemesine çalıştı. Fransa’dan Mısır: Askeri Toplum kitabını getirtti Enver Abdül Malik’in. ATÜT’ü başlatan budur. Bu da ilginçtir, düşünün, bunu başlatan da bir edebiyatçıdır. Bazen benden de bir şeyler çevirmemi isterdi. Teorik fikirlerle kendi deneyimlerini birleştirebilen bir adamdı. Bizim edebiyatçılarda böyle bir fikri çalışma yoktur, Tanpınar ve birkaç kişiden başka. Öteki tarafta yanlış da olsa Peyami Safa’da vardır biraz. Düşünce ile edebiyatı ayrı şeyler zannediyorlar çünkü, Osmanlı düşüncesidir bu. Osmanlı’da fikriyat yoktur, ideoloji vardır. En büyük şair Baki’dir. Baki bir fikir tanıtmaz, ama en büyük özelliği tanrıtanımaz oluşudur, bunu da dolaylı olarak anlıyoruz şiirlerinden. Bu da negatif bir şeydir aslında, bir şey söylemiyor da ne olmadığını anlıyoruz.
Marksçılık bilinmeden felsefe eksik kalır
(Arslan Kaynardağ kitabından)
Kaynardağ’a göre, "bizdeki kimi felsefe çevirileri, uzun süre sanki yeryüzünde Marksçılık, tarihsel maddecilik felsefesi yokmuş gibi davranmışlar, ’diyalektik’ sözcüğünü bile ağızlarına almaktan çekinmişlerdir. Oysa Marksçılığın bütün akımlarla, kendisinden sonraki akımların da Marksçılıkla hesaplaşması ve etkileşmesi olmuştur. Marksçılık bilinmedikçe modern akımların çoğu değerlendirilemez."
Düşünme özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü farklı şeyler
(Bedia Akarsu kitabından)
Bir yazımda düşünme özgürlüğü ile düşünce özgürlüğünün birbirinden ayrılmaları gerektiğini belirtmiştim. Düşünce özgürlüğü, düşündüğünü söyleyebilme özgürlüğüdür, düşüncelerini ifade edebilme özgürlüğüdür. Ama bunun için önce insanın düşünebilmesi gerek. Belli bir düşünce üretmek için insanın belli bir sorununun olması gerekir. O sorun üzerinde düşünüp taşınmak, o sorunun çıkış nedenlerini, yayılmasını, daha önceki ele alınış biçimlerini, o sorunun ortaya çıkaracağı yeni sorunları, bütün bunlar üzerinde sistemli olarak çalışmak, araştırmak, bütün bunları irdelemek, sorgulamak, aralarındaki bağlantıları kurabilmek, işte düşünme bütün bunları gerektirir. Önce düşünen kafa, düşünebilen insanlar gerekli. Bunların yetiştirilmeleri gerekli.