Erciyes Üniversitesi’nin hazırladığı, dört ciltten oluşan Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, tartışma gündemimizde olan bir konuyu, bilimsel açıdan değerlendiriyor.
Dört ciltlik eser, Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS-I) adı altında, 20-22 Nisan 2006 tarihleri arasında, Erciyes Üniversitesi Merkez Kampusu’nda gerçekleştirilen "Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği" konulu tebliğlerden oluşuyor.
Sempozyumun belirgin özelliği, Türk-Ermeni İlişkileri’nin özellikle Osmanlı boyutu üzerinde durulması.
Ben bu tür çalışmaların/eserlerin yararına inanıyorum. Tarih içindeki ilişkileri inceleyenlerin hepsine okuyanlar katılmayabilir ama belgelerin, araştırmaların ışığında karşıt da olsa düşüncelerini bunları görmezden gelerek üretemezler.
Bir başka açıdan yararı da; bugün çözüm arayanlar, tarih içindeki durumu inceleyerek, bir anlaşma zemini hazırlayabilirler.
Hiç kuşkusuz bu iki tarafın da söylentilere değil belgelere, bilgilere dayanarak, bir ilişki kurma isteğini taşımalarıdır.
Dört cildi de yayına hazırlayanların adını vermeliyim:
M. Metin Hülagü, Süleyman Demirci, Şakir Batmaz, Gülbadi Alan.
Tertip Heyeti imzalı Sunuş’ta çözümler, temenniler, öneriler toplamı yer almakta: "Sempozyumda, son zamanlarda eksikliği açıkça görülen ve Türk-Ermeni milletleri ve Türkiye ve Ermenistan devletleri arasında yakınlaşmayı sağlamak ve mevcut anlaşmazlık konularına çözüm sağlamak için mevcudiyetine son derece ihtiyaç duyulan ’hoşgörü ve diyalog’un ön plana çıkarılması üzerinde özenle durulan bir husus olmuştur."
Alanım gereği, konumu ilgilendiren bölümler üzerinde özellikle duracağım. Kitabın meseleye yaklaşımını, bildiri sunanların meseleyi algılayışlarını, siyasal bilimcilere, Türk-Ermeni ilişkileri tarihi konusundaki uzmanlara bırakıyorum.
Üçüncü ciltte; Mehmet Kınık’ın Osmanlı Musiki Geleneği İçerisinde Ermeni Bestekárlar yazısı bu alanda çok önemli adların bulunduğunu hatırlatmakta. Kitaptan adları okuduğunuzda mutlaka ses belleğinizde şarkısı olan bir besteci adına rastlayacaksınız. Bestekárların yanısıra Ermenilerden büyük Türk musikisi icracılarını da unutmamak gerekir.
Ortak bir coğrafyada yaşayan insanların, din ve dil ayrılıkları düşünülse bile, hayatlarının sanata yansıyışı büyük ortaklıklar taşımaktadır.
Mehtap Dede Kodaman’ın Aziz George-Aziz Gregor Kesişiminde Türk-Ermeni Resimli Sanatlarında Ortak Betimlemeler yazısında şu yargıya varılıyor: "Buraya kadar anlatılanlar ışığında denilebilir ki, St. George figürü ve inancı Kirkor’la kesişmekten öteye geçerek çok eski Türk inançlarından Alp Karakuş’tan başlayarak Zül Karneyn, Dede Korkut, Hızır İlyas gibi kültlerle de örtüşüyor."
Uluslararası sempozyumda iki ülkenin bilim adamları, sanat adamları bir araya gelebilse, sanat, edebiyat, kültür alanında ilgi çekici tartışmalar yapılacağına, değişik sonuçlar alınacağına inanıyorum.
İlgi çekici yazılardan biri de, Özlem Nemutlu’nun Tanzimat ve II. Meşrutiyet Dönemi Tiyatro Eserlerinde Bir Figür Olarak Ermeni Oyun Kişileri.
Hayatın sahneye yansıma gerçekliğini şu yorumda bulabiliriz: "Neticede Ermeni şahısların yer aldığı 1908 öncesine ait eserlerin komedi; 1908’den sonrakilerin ise dram türünde kaleme alındıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bazı istisnaları gözardı etmeksizin, bu sonucun, başka bir deyişle komedinin gevşek dokusundan dramın daha ciddi tonuna geçişin, yaşanan sosyal ve siyasi gelişmelerle yakından ilgili olduğu ortadadır."
Pınar Bolel Koç’un Sanayi-i Nefise Mektebi Muallimi Ermeni Heykeltıraşlarımızdan Yervant Oskan sunumu, sanat eğitimimizde bu adın önemini vurgulamakta.
Türk-Ermeni İlişkileri’nin edebiyata yansıyışını mutlaka bilmek gerekir.
Esat Can’ın Milli Mücadele Romanlarında Türk-Ermeni İlişkileri incelemesini okumalarını salık vereceğim.
Adı geçen kitapları bir edebiyat meraklısı mutlaka okumuştur. Bildiğiniz/bildiğim romanlara bir de bu kavram açısından bakmak sanırım değişik bir yoruma ulaştıracaktır sizi.
Edebiyattaki tiplerin olumlu olduğunu göreceksiniz bu yazıda. Zaten insanlararası ilişkileri hümanist ve eşitlikçi bir anlayışta kurar edebiyat.
Dört cildi okuduğunuzda, bütün fikirlere katılmayabilirsiniz, eksik bulup tamamlayıcı unsurlar katabilirsiniz. Ama görüşünüz ne olursa olsun, size önemli malzeme sunuyor bu kitaplar.
Sadece siyasal açıdan bakmadım ben. Onu yukarda da söylediğim gibi uzmanlara, siyasal bilimcilere bıraktım.
Sanatın, edebiyatın bu ilişkilere nasıl yansıdığını bu kitaplardan seçerek size ilettim.
Çok tartıştığımız bir meseleyle ilgili olduğu için kitaplığımızda bulunmasında yarar gördüğüm eserlerden biri.
KİTAPTAN
Tanınmış Ermeni Bestekárları
Osmanlı musikisi geleneği içerisinde doğup gelişmiş olan Ermeni bestekárlar, kendi dinsel inançları dairesinde musiki eserleri vermiş olsalar da, din dışı olarak adlandırılan beşer mûsikisi ile ilişkileri neredeyse tamamıyla Türk-İslam kültürüne dayalı Osmanlı mûsikisi çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bunun en temel nedenlerinden biri ise Osmanlı musiki kültürünün kapalı bir kültür olmayıp bütün din ve kültürlere kapılarını açmasıdır. Bu da Osmanlı mûsikisinde çok kültürlü bir musiki geleneğinin oluşmasına imkan sağlamıştır. Osmanlı mûsiki geleneği içerisinde yer almanın koşulu ise; musiki yeteneğine sahip olma idi. Sadece dini temellere dayalı olmayan Osmanlı mûsikisi, özünde Türk musiki kültürü temellerine dayanmakla birlikte aynı zamanda sahip olduğu coğrafyanın geçmişinden gelen bir kültür birikimini de içine alan ve Osmanlı Devleti’ne sonradan katılan toplumların musiki kültürlerinin etkisiyle de sentezlenen bir Osmanlı coğrafyası musikisi idi. (...)
Ermeni mûsikişinasların Türk musiki tarihi içerisinde yer alabilmelerinin nedenlerinden biri de Osmanlı-Türk-İslam felsefesinin ve devlet anlayışının sahip olduğu derin hoşgörünün ve asilliğin sunduğu imkanlardır.
Türk tiyatrosunun doğuşunda gayrimüslimlerin, bilhassa Ermenilerin rolü büyüktür. İlk tiyatro sanatçıları Ermeniler arasından çıkmış; ilk Türk oyuncuları Ermeni tiyatrocuların yanında yetişmiştir. Tiyatro eserlerinde kurgusal tip ve karakterler olarak Ermeniler her daim yer almışlardır. Tanzimat dönemi ve II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki dönemlerde kaleme alınan eserlerde, örneğin iki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz, Eyvah, Görenek, Belá-yı Muhabbet, Mızrak Çuvala Sığmaz, Ermeni Mazlumlar yahut Fedakár Türk Zabiti, Yıldız’ın Sonu, İstibdat Vahşetleri yahut Bir Fedainin Ölümü, Haile-i Mahmut Şevket-Hürriyet Kurbanları, Mithat Paşa yahut Hakm-i İdam, Abdülhamit ve Genç Türk Bir Haremağası’nda tip ve karakterler; eserin yazıldığı devirdeki siyasi ve sosyal durumlara, eserlerin dram veya komedi oluşlarına göre bir takım farklılıklar ve karakteristik özellikler taşımaktadırlar.