Paylaş
Ferit Edgü’nün yazdığı bir konuyu tekrarlamalıyım:
Fransa’da bir otomobil fabrikasının işçi yemekhanesine bir tablo konulmuş, kimse bu konuda düşüncesini söylememiş. Yöneticiler de o tabloyu indirmişler, hemen hemen bütün çalışanlar tablonun asılmasını istemişler.
Ben böyle bir tatile çıksaydım –çıkamadığım için bilmiyorum– tatilden sonra kendimde gelişmeleri bir akıl süzgecinden geçirirdim.
Tatilde hangi konserleri dinledim, müzik zevkimin düzeyini arttırabildim mi?
İhmal ettiğim bazı kitapları okudum mu, hangilerini beğendim, edebiyat zevkimi biraz daha yükseltebildim mi?
Gittiğim yerde sergiler açıldı, hangilerine gidebildim?
Bunlara hayır yanıtı veriyorsanız, doğrusu hayatı deniz-güneş-eğlence üçgeninde sayan birisiniz.
Yazlık yörelerde oturanlar için de bu geçerli, onlar da oralarda kış yaz oturuyorlarsa yazın etkinliklerinden yararlanmalılar.
Müzik festivallerinin bu açıdan işlevini yerine getirdiği inancındayım.
Tatil programı yapmadığım için bilemiyorum. Gidecekler valizlerine kitap koyarlar mı?
Popüler edebiyat dergilerinin edebiyat okur sayısını arttırdığı kanısındayım.
En azından orada hemen hemen her sayı çıkan bazı adlar var.
İkisini anayım:
Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sı, Cemal Süreya’nın şiirleri.
Onları okumayanlar için şöyle düşünüyorum.
Mutlaka bulundukları topluluklarda bu iki addan söz edilmiştir, bunları okumayanlar bir komplekse kapılmazlar mı? Cehaletin ateşi yaz sıcağından daha fazla onları terletmez mi?
Bilmem ki, ben böyle birileri ile karşılaşsam ne konuşacağımı şaşırır, meclisi terk eder giderim.
Müzik festivallerine gelince...
Oralarda tatil yapıyorsanız festivallere gidin, müzik aletlerinin –moda deyimle söyleyelim– organik tınısı kulağınızda yankılansın.
Kendinizi kulaklıktan müzik dinleyerek tatmin ettiğinize beni inandıramazsınız. Bu kulaklıktan müzik dinleyenlere bazı enstrümanların doğal tınısını dinletsem tanıyacaklarından kuşkuluyum.
Gerçek müzik tutkunları şimdi uzunçalarlardan müzik dinliyorlar.
Sergi gezme alışkanlığımızın olmadığını biliyoruz. Bari yazın gittiğiniz yerde açılan resim sergilerini gezin, tatile gittiğinize değsin, çocuğunuz hiç olmazsa görsel estetiğin önemini öğrensin.
Gerçi bizim medyamız da oradaki sanat etkinliklerini görmezden geldiği için, okurlar, seyirciler de bunun önemini fark edemiyor. Yazan çizen fark edemedikten sonra o ne yapsın.
*
ANDANTE müzik dergisi, temmuz sayısında festivaller hakkında bilgi verdi.
Dosyanın başlığı da şu:
“Müzik yazın da susmayacak”.
İçinde Bodrum Müzik Festivali’nden başlayıp bütün Türkiye’deki müzik etkinlikleri sıralanıyor.
12 Ağustos’ta başlayan festival, 16 Ağustos’a kadar sürecek.
Bu yıl gidemedim, geçen iki yıl üst üste gitmiştim. Tatile gelener ve Bodrumlulara gerçekten büyük ilgi göstermişlerdi, çok hoşuma gitti.
Türkiye’nin, dünyanın tanınmış solistleri, grupları konser vermişlerdi.
Yazlık yerlerde tarihi mekânların da kullanılmasını öneririm, bu festivalde çeşitli mekânlarda gündoğumundan başlayan etkinliklerle bunca yıldır önemini, kalitesini koruyor.
Bu yılın Onur Konuğu Yalçın Tura. Onun bestelerini dinleyeceksiniz.
Önceki yıllarda da Ayla Erduran’ın, İdil Biret’in onur törenlerine katılmıştım,
resim sergileri de açılıyor. Zaten kültür çıkarmasının bir bütün olarak gerçekleştirilmesi gerekir.
Bodrum Mine Sanat Galerisi’nde gerçekten görülmesi gereken bir sergi 16 Ağustos’ta açılıyor.
Adı “1932–1965 Kuşağından Seçki”.
Resmimizin, heykelimizin büyük ustalarının eserlerini toplu halde görmek her zaman mümkün olmaz.
Kuşak sergilerinin bir işlevi de resim tarihimizden bir kesiti toplu biçimde görebilmektir.
Müzik köyüne gidebilirsiniz, klasik müzik ustalarının Çeşme’deki buluşmasını kaçırmayın.
Daha önce yapılanları da analım:
Bozcaada Caz Festivali.
Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali de devam ediyor.
*
BAŞKA kentlerdeki etkinliklerden söz edeceğim.
Dilerim medya da kültürel eksikliğini giderir, sorumluluk alanları içinde bu vardır.
Paylaş