Paylaş
Onun için tarihle hesaplaşmalı ve açık hesap bırakılmamalıdır.
Deniz Kavukçuoğlu’nun Hüzün Adası’ndan Notlar (Cumhuriyet, 27 Ağustos 2012 Pazartesi) yazısını okuyunca, Gökçeada’ya yeniden dönmek gereği duydum.
Kavukçuoğlu, Hüzün Adası adlı bir kitap yazıyor, bu kitapta adanın tarihi, göç, insanların acısı, bütün bilgi ve belgeleriyle yer alacak.
Yazısının birinci paragrafını yazıma alacağım:
“Bir süredir Gökçeada’dayım. ‘Hüzün Adası’ diyorum buraya; Bodrum, Alaçatı gibi eğlence yazlığı olmamasından değil, hüznün bu türünün yalnızca buraya, buralılara özgü olmasından.
Adaya gelen dostlarım bana ‘buranın yerlilerini’ soruyorlar. Ne diyeceğimi bilemiyorum, çünkü bu adanın yerlisi yok, eskiden varmış, Rumlarmış, fakat onlar uzun yıllar önce çekip gitmişler, gitmek zorunda bırakılmışlar.”
7000 Rum’dan bugüne kalanların sayısı 150-200.
Devlet burada Rumlara ekonomik baskı yapınca, çoğu burayı terk edip gitmiş.
Ama dün dediğim gibi, burayı unutamıyorlar.
Buraya getirilenlerin bir bölümü de, cezaevinden sevk edilen mahkûmlar olduğu için, adada yaşamak onlar için de cehennem olmuş.
* * *
BİR trajik anı beni çok etkiledi.
Şimdi Atina ve Cenevre Üniversitesi’nde ders veren Kosta’nın babasını burada bir Türk öldürmüş. Ama o, bunu bir kan davasına dönüştürmemiş, her yıl doğduğu köye geliyor, tatilini burada geçiriyor.
İnsan doğduğu yeri unutamıyor, zorla uzaklaştırılsa da.
Yazarın yaşadığı köyde kış nüfusu 15 kişi.
Pencereleri, kapıları tahta ile kapatılmış evleri gördüm. Onları yeniden canlandırmak mümkün mü? Hangi insan yeniden bu adaya dönüp de eski hayatını
yaşayabilir. Hüznün üstüne ne kurulabilir.
Ancak böyle bir görüntü de insanları tarihle hesaplaşmaya çağırıyor.
Dünü unutmak/unutturmak için ne yapmalıyız?
Tamamen hafızasızlıktan söz etmiyorum, dünün idrakinde olarak unutmaktan söz ediyorum. Artık bunu düşünmenin zamanı.
Adada yaşayanlar heyula gibi otellerin buranın özelliğini de, güzelliğini de, dokusunu da bozacağını söylüyorlar, ben de bu görüşe katılıyorum.
Beş kat yükselen bir otel için çeşitli mercilere çeşitli müracaatlar yapmışlar, henüz bir sonuç yok.
Devlet büyüklerinden bazıları da gelmiş ve bunun adaya uygun olmadığını belirtmiş. Onun da etkili olacağı inancındalar.
Uygulamadaki yanlışlarından çok korkarım.
Yüksek bir bina çıkarsa, bin tane yüksek binanın yapılmasına yol açar.
‘Kötü örnek, örnek olmaz’ kuralı ne yazık ki bizde ters işler, kötü örnek başka kötü örneklerin de hoş görülmesini sağlıyor bizde.
* * *
GÖKÇEADA’nın bu dokusunu, özelliğini korumasını isterim.
Onun için de adalılara da, yerel yönetime de, devlete de çok iş düşüyor.
Dilerim ki bu tür acılar bir daha yaşanmasın.
Paylaş