Paylaş
O kuşak yazarlar, gerçek Anadolu’yu, sahih Anadolu insanını yazdılar. Meşakkat kavramını inanca çevirdiler, Türk edebiyatında yeni bir gerçekçilik yolu açtılar. O yoldan bir okur olarak yürümeyen kimse, ne Türk edebiyatını anlar ne Türk insanını ne de eğitim devrimimizi doğru değerlendirebilir.
Edebiyat tarihi zincirlerden oluşur, bugün yapılacak ciddi bir çalışmada zincirin halkalarından biri eksikse, o çalışma eksik olur.
Talip Apaydın’ın bence ilk okunması gereken kitabı Köy Enstitüsü Yılları’dır*. Bir yazarın yetişme, gelişme, bilinçlenme sürecinin anlatıldığı temel kitaplardan biridir. Okula gidişini şöyle anlatıyor:
“Derken kazadan haber geldi. Çifteler Köy Öğretmen Okulu’ndan beni istiyorlardı. (17 Nisan 1940’da Köy Enstitüleri Kanunu çıkıncaya kadar adı Köy Öğretmen Okulu’ydu). Hazırlandık. Sevinçliydim. Ama para işi aklıma geldikçe bir yerim yıkılıyordu.
Komşuları, akrabaları dolaşıp allahaısmarladık dedim. Halam cebime elli kuruş harçlık koydu, arkamdan ağladı. Askere gidiyordum sanki. Öyle, dualarla falan uğurladı beni. Başka ağlayanım da yoktu. Sessizce ayrıldım köyden.
10 Kasım 1938’di. Tam o gündü, evet. Ne garip rastlantı. Buğday çuvalları yüklü bir kamyonun üstünde bütün gece yolculuk yapmıştık. Şoför yardımcısı ikide bir ‘Başlarınızı eğin, telefon telleri uçurur. Karışmam ha!’ diye çıkışıyordu. Kamyon tutmuştu, hastaydım. Ne oluyor, nerelere geldik, haberim yoktu. O zaman yollar çok kötüydü, kamyon devrilecek gibi sarsılıyordu. Sabaha karşı ‘İnin bakalım, geldik’ dediler. Pirinç hanıymış, oraya indirdiler. Bir duvar dibine uzanıp sabahı bekledik.”
Kitabın sonundaki İsmail Hakkı Tonguç ve Hasan Âli Yücel hakkındaki yazılarını da muhakkak okuyun.
* * *
APAYDIN’ın her romanı bir sorunu işler. Köy ortamındaki çekişmeleri, ekonomik dalgalanmaları, geleneksel baskı ortamında sürdürürler yaşamları gerçekçi bir anlayışla yazar.
1976 Madaralı Roman Ödülü’nü kazanan Tütün Yorgunu, tütün ekilen yerlerde dönenleri, hak ettiğini kazanamayanları anlatırken, inandırıcı bir Ağa Osman karakteri yaratır. Umarsızlığın simgesidir sanki.
Yarbükü, çok tanınmış romanlarındandır. İki kahraman Haydar ve Remzi köy ortamındaki toplumsal durumun iki simgesidir.
Romanlarında baskı, köyün/köylünün yaşamındaki umarsızlık, çaresizlik ön plana çıkar.
Ortakçılar, bir Köy Enstitülü gencin iki kesim arasında yaşadığı ikilemi özetler.
Ortakçı nedir? Çalışır çabalar emeğinin karşılığını, ürününü toprak sahibiyle bölüşür. Bazıları yakınlaşma ile bir çıkar sağlayacaklarını sanırlar, oysa gerçek tam bunun tersidir.
Sarı Traktör, çok sevdiğim bir kitabıdır. Çünkü bir yandan makineleşen bir köyün serüvenini bir bireyin ekseninde anlatır. Diğer yandan köyü/köylüyü, hem doğayı hem de özlemleri öğreniriz bu romandan.
Bence Arif’in traktör hakkıdır.
Sevda bir düğümde kalmamalı açılmalıdır.
Yoz Davar. Bu da köyün insan ilişkilerindeki açmazları romana getirir.
Musa bir rekabetin kurbanıdır. Aslında köy ilişkilerinde köylülerden çok onları yönetenler, toprak sahipleri sorun çıkarır ve yoksullar sıkıntısını çeker.
Define, umutların peşinde koşanların romanıdır.
Köyde değişenle değişmeyen nedir sorusunun yanıtını bulacağımız kitapların başında Talip Apaydın’ın romanları gelir.
* * *
APAYDIN kitaplarında yaşayacak ve her zaman Anadolu’yu öğrenmek için onu okuyacağız.
(*)Talip Apaydın’ın bütün kitapları Literatür Yayınları tarafından yayınlanmıştır.
Paylaş