Paylaş
Ataol Behramoğlu’nun şiiri diye yayımlanan bir metne şair benim değil dese de karşısındakileri buna inandıramamış.
“Bu metin sizin isterseniz araştırın” diyecek kadar da ısrarcılar.
Korkarım bu iddiada bulunan kişi onun adıyla bir şiir de yayımlar.
Sosyal medya düzeltmeleri pek itibar görmüyor, düzeltmeler karınca duası gibi konuluyor, böylece yanlış bilgi hafızadaki kalıcılığını koruyor.
Genellikle biz özeleştiri sevmeyiz, ayrıca düzeltmeler de bizim şişkin egomuzu söndüreceğinden yüz vermeyiz. İşin kötü tarafı bu yanlışlar tarihe öyle geçiyor.
Sosyal medyada yayılan yanlışlara verilecek örnek o kadar çok ki... Bir kaçını tekrarlarsak, okurlarımız ya da sosyal medya kullanıcılarımız yazılı kaynağa bakma zorunluluğunu duyarlar, düzeltme ile de karşı karşıya kalmazlar.
Bir dergide Behçet Necatigil’e ait olduğu belirtilen bir şiir yayımlanmıştı, Necatigil üzerine çok çalıştığım için böyle bir şiire rastlamadım.
Kızı Ayşe Sarısayın’a sordum, o da böyle bir şiiri olmadığını söyledi. Araştırmalarımız sonunda şiirin Metin Üstündağ’a ait olduğu anlaşıldı.
SAHTE VEDA MEKTUBU
Yıllar önce e-postama önemli bir yazı düşmüştü: “Marquez’in Veda Mektubu”.
Gabriel Garcia Marquez’in ölümünden kısa bir süre önceydi. Gelen bilgiye göre bir veda mektubu yazmıştı ve bunu paylaşmıştı.
Kitap fuarlarından tanıdığım Marquez’in ajanı Carmen Balcells’ten gerçekliğini sordum. Böyle bir mektubun olmadığını söyledi.
Ertesi günü Hürriyet hariç birçok gazetede sahte mektubun yayımlandığını gördük.
Gerçi sosyal medyadan önce de bu tür hatalar yapılırdı.
Bir yazarımız ünlü bir gazetede adını kendisinin uydurduğu bir filozofun adıyla bir düşünce yazısı yayımladı. Bunu takip eden günlerde o yazar kaynak gösterilerek yazılmış birçok yazı okuduk.
Şakacı biri olsa gerek, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı taklit ederek bir şiir yazmış, bir dergide de bu şiir yayımlanmıştı.
Çeşitli kitaplardan yapılmış alıntılardan oluşan sözüm ona özgün bir kitap hazırlanmış ve bu kitap tanıtım için pek çok basın kuruluşuna ve isme gönderilmişti. Sonra anlaşıldı ki kitabı haftalık bir dergi haber amaçlı hazırlamış ve bu kitap üzerine kimlerin yazı yazdığını açıklamıştı.
Behçet Necatigil’i kendi seçtikleri şiirlerden oluşan bir kitap yayımlamıştım.
Yılın dökümünü yapan iki yazar, kitabın Konur Ertop’a ait olduğunu yazdılar. Ben hiçbir şey yazmadım.
Rahmetli Atillâ Özkırımlı, kitabın görülmeden bu yazıların yazıldığını bir yazısıyla açıklamıştı.
TAKMA İSİMLER MESELESİ
Birçok yazar takma adla kitaplar çıkarmıştır. Kimi önem vermediği kitapları takma adla yayımlamış, kimi de bilinmemek, tanınmamak için böyle bir yola başvurmuştur.
Biz Hürriyet Gösteri’de bu konuda bir ek yayınlamıştık.
Sanırım bir yazarın eserlerinin bütününü okumadan, incelemeden bir araştırma ortaya koymak eksik bir çalışmadır.
Nâzım Hikmet’ten Peyami Safa’ya, Orhan Veli’ye kadar geniş bir çalışma alanı.
Şimdi Peyami Safa için yapılacak bir araştırmada Server Bedi adıyla yazdığı kitaplar da yer alacaktır.
ENVER GÖKÇE ÖDÜLÜ NİHAT BEHRAM’IN
Enver GÖKÇE Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü bu yıl Nihat Behram’a verildi.
Enver Gökçe (1920–1981) ile Seyranbağlar’daki huzurevinde ziyaretine gittiğimde tanıştım.
Sedat Örsel’le beraber yaptığımız ‘Yaşayan Edebiyatçılar’ dizisinin çekimi için gitmiştim.
Şimdi onun için Ali Ekber Ataş bir kitap hazırlıyor:
‘Doğumunun 100. Yılında
Dağın Göğsündeki Şair
Enver Gökçe’ye Armağan
İnceleme/Anlatı/Portre’
Kitaba bir önsöz yazacağım.
Usta şairi ‘Dost’ şiiriyle analım:
“Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim
*
Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan Kemah’tan.”
Paylaş