Paylaş
BAYRAM tatilini fırsat bilip seyahate çıkacak olanlara, özellikle yurtdışına gideceklere bir tavsiyede bulunacağım: Mutlaka Venedik Bienali’ni gezin, özellikle Türk Pavyonu’nu görün.
İKSV’nin önderliğinde 21 destekçinin maddi katkılarıyla 20 yıllık sürekli bir yerimiz var artık Venedik Bienali’nde.
Venedik’teki bienalin açılışında İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı şöyle demişti: “Bu yıl Türkiye Pavyonu’nda farklı formdaki çalışmalarıyla günümüzün en önemli sanatçıları arasında sayılan, yapıtları önemli sanat merkezlerinde, müzelerde sergilenen Sarkis’i ağırlıyoruz.”
Sarkis, İtalyancada nefes anlamına gelen Respiro ile zamanların başlangıcına, kendi deyişiyle ‘ilk gökkuşağına, ışığın ilk kırılma anına’ götürüyor bizi.
Sarkis eseri şöyle açıklıyor: “Türkiye Pavyonu’nda bir nefes dünyası oluşturdum. Respiro sürekli nefes alıp veren bir yerleştirme. Yerleştirmedeki iki gökkuşağı devamlı nefes alıyor, aralarındaki farklı nefes ritimleri aynaya vuruyor ve aynadaki çocukların parmak izleri de kendi içinde sürekli nefesler doğuruyor.”
Türk Pavyonu’nun küratörlüğünü Defne Ayas yaptı bu yıl.
Gidecekler için Sarkis’in eserinin ayrıntılarından söz etmeli: Aynanın iki tarafında Abay, Anna, Aren, Helin, Karla, Claudia ve Linda isimli yedi çocuğun yedi renkle yaptığı parmak izleri yer alıyor. Mekânın iki ucundaki pencerelerin önünde ise sanatçının neondan oluşturduğu gökkuşakları bulunuyor.
Ortaçağa özgü tekniklerle yapılmış ve ortak bellek görüntülerinden oluşan 36 parça vitray pano, Sarkis’in deyimiyle ‘elmas küpeler gibi’ mekânın tavanından sarkarak enstalasyonu bütünlüyor.
Birçok farklı imgeden oluşan vitray panolar arasında ateş avuçlayan el, Ayasofya’nın yüksek duvarlarından aşağı bakan mozaik melek tasviri, nar tezgâhının önünde gülümseyen Hrant Dink, hazırlıksız yakalanan uykulu bir Sergei Parajanov ve Sarkis’in anne ile babasının mezarları da yer alıyor.
*
PAVYONDA ayrıca iki Türk sanatçısının da çalışmalarını görebilirsiniz.
Okwui Enwezor’un küratörlüğünde gerçekleştirilen “All the World’s Futures” başlıklı ana sergide de iki Türk sanatçısı var: Kutluğ Ataman ve Meriç Algün Ringborg.
Ayrıca, Meriç Algün Ringborg’un İstanbul Bienali için yaptığı eseri 1 Kasım’a kadar Şişhane’deki Adahan Oteli’nde görülebilir.
San Marko Meydanı’ndaki tarihi bir binada da Ahmet Güneştekin’in resimleri ve heykelleri sergileniyor.
Ermeni Manastırı’nın bulunduğu San Lazzaro Adası’nda ise Ermeni sanatçılarının eserleri yer alıyor. Bu yılın Altın Aslan Ödülü de Ermenistan’a verildi.
Bienallerin öğretici yanları beni çeker. Sanata dair bildiklerimizi yenileriz, değiştiririz, birikimimizi arttırırız.
Ayrıca Venedik gibi bir kentte bienal dışında da öğrenecekleriniz var.
Bir şehir nasıl korunur sorusunun yanıtını bu kentte bulabilirsiniz.
Bir tuğlasına dokunulmadan, kişiliğini, kimliğini, tarihini koruması, burayı her açıdan daha çekici kılıyor.
Venedik Bienali’ni gezmeden önce ya da daha sonra İstanbul Bienali’ni de gezin, kısa zamanda İstanbul Bienali’nin uluslararası değerlendirmedeki yükselişinin tanıklığını yapın.
*
BENCE Venedik Bienali’ne giderseniz hem görsel dağarcığınızı zenginleştirirsiniz hem de turistik bir gezi yapmış olursunuz. İkisi bir arada az bulunur bir buluşmadır. Venedik Bienali 22 Kasım akşamına kadar ziyaretçilerini bekliyor.
Paylaş