Paylaş
ULUSLARARASI İstanbul Festivali'nde Şarlo'nun (Sir Charles Spencer Chaplin) Şehir Işıkları'nı (City Lights) seyrettim.
Onun sessiz film döneminden bir şaheser. Bu filmin müziğini de o bestelemiş.
Dün akşam ben de Carl Davis yönetimindeki İstanbul Borusan Filarmoni Orkestrası eşliğinde filmi izlerken Şarlo'yu ne kadar çok özlediğimi farkettim.
Şehir Işıkları'nda komedinin sırtına yapışık dramları görebilirsiniz. Gözleri görmeyen bir çiçekçi kız için hırsızlığın bile bağışlanabilirliğine hemen mührü basarsınız.
Sokakların yoksul çocuğu hayatın bütün aşamalarındaki renkleri; oyunculuğuna, yönetmenliğine kattı.
Melon şapkası, bol pantolonu, bastonu, bıyığı, ayağından fırlayacakmış gibi duran ayakkabıları ile benim kahramanlar kataloğumda değişmez yerini çoktan almıştı zaten.
Sesli filmler çekilmeye başlayınca, onun meslek yaşamı sona erebilirdi. Çünkü onun asıl dayandığı sanatsal özellik pantomimdi.
O, sesli filmi görmezlikten geldi, bir ölçüde sanatın teknolojiye meydan okumasıydı. Kazandı.
Şehir Işıkları hem ticari hem de sanatsal zafer kazandı.
Bence o duyarlık, hepimizde vardı, o keşfetti.
Sessiz'liğini bozmamakta ısrar ediyordu, Modern Zamanlar'da da başarılıydı.
Büyük Diktatör'de (The Great Dictator) iki rolü birden oynamıştı:
Hem bir Musevi berber hem de Hitler'in grotesk karikatürünü.
Monsieur Verdoux, onun başına belalar açtı.
Bir kez Cadı Kazanı kaynamaya görsün, McCarthy döneminde Amerika'da komünistlikle suçlandı.
Zaman şahinlerin zamanıydı, bazı renk körlüğü olan politikacılar onu da kırmızı gördüler.
Oysa o sadece düşüncesini açıklıyordu. Kim dinler?
O ünlü komiteye gerçeği söylüyordu:
‘‘Ben komünist değilim, hayatımda bir politik parti veya dernekle ilişkim olmadı.’’
Barış havarisi olmanın, savaş zamanında en büyük suç olduğunu bir sanatçı nereden bilebilirdi?
Neden özlemişim Şarlo'yu?
Çünkü gülüncü yakaladığında, acıyı da aynı anda yakalıyordu.
Gülünç uçsuz bucaksız bir deniz değildi, acılarla her zaman dalgalanırdı.
* * *
SESSİZ filmleri çok severim.
Diyalogları bazan kafamda kendim oluşturur, haraketlere daha da dikkatimi yoğunlaştırırım.
Sık sık Lorel Hardi'leri seyrederim.
Ne yazık ki Ferdi Tayfur'un seslendirdiği filmlerin videosu yok.
Sergei Eisenstein'ın Potemkin Zırhlısı'nı Sinematek'teki ilk gösteriminde izlemiştim. Filmi, büyük çevirmen Hasan Ali Ediz dilimize çevirmişti.
Sessiz filmlerin anılardaki yeri başkadır.
* * *
DVD'lerin olduğu bir dönemde Şarlo'yu seyredemedim sözünü bir türlü kabul edemiyorum.
Paylaş