Paylaş
Müzeye gelirken, Sakıp Sabancı’yla Amerika’ya gitmeden bir gün önce bahçede dolaşarak yaptığımız konuşmayı anımsadım.
Hat sanatının seçkin örneklerinden oluşan koleksiyonun Amerika’ya götürülmesi için Atlı Köşk’te verilen yemekten kareler de gözümün önünden geçti.
Dün akşam Ataman’ın yaratısını görmeden önce, Müze’nin danışma kurulu üyelerinden Sir Norman Rosenthal ile Nazan Ölçer’in odasında konuştuk.
Konuşmanın birinci konusu Orhan Pamuk’tu, onun kitaplarını okumuş, yazarla ve kitaplarla ilgili sorularını yanıtlamaya çalıştım.
Rosenthal’in biyografisini okuduğunuzda sanat dünyasındaki yerinin önemini öğrenirsiniz. Ünlü şef Györg Solti’nin arkadaşı. Sohbetin ikinci kısmında da klasik müzik ve özellikle şeflerden söz ettik.
Favori şefleri arasında Esa Pekka Salonen, Otto Klemperer, Bruno Walter yer alıyor. İyi bir dinleyicinin, müziği bilenlerin mutlaka anacağı adlar.
Lutoslawski’yi çok sevmiyor ama Ligeti’den hayranlıkla söz ediyor.
Mozart operaları içinde, o da benim gibi Don Giovanni’yi favorisi olarak adlandırıyor... Bir sanat tarihçisinin, sanatın farklı türleriyle eşit derinlikte ilgilenmesi benim için çok önemlidir. Kişisel olarak da çok hoşuma gider, çünkü kültürün bütüncül bir özellik taşıdığını savunanlardanım.
* * *
SALONDA Rosenthal, Çağdaş Sanat konusunda özet bir konuşma yaptı.
Modern sanatın nitelikleri, aradaki ustaları anlattı.
Daha sonra da Kutluğ Ataman konuştu, sanatı ve eseri üzerine bilgiler verdi.
Dünkü sanat sayfamızda onun açıklamalarını okumuş olduğunuzu umarım.
Eseri gördüğünüzde, gökyüzü konsepti sizi gerçekle başka duygular arasında bir gelgite çağırıyor.
Bir faninin ardından yapılan bu anma belki de semavi dinlere de bir göndermede de bulunuyor.
Teknolojinin sanatla buluşmasından daima özgün örnekler ortaya çıkıyor. Binlerce fotoğrafın yanıp sönerek, ‘göksel’ bir manzara yaratması, bütün fotoğraflar tek kişinin değil o ve çevresindeki kişilerin tümünü bir eksen etrafında hatırlamamızı sağlıyor.
Bütün kişiler sanki size gökyüzünden göz kırpıyorlar, her biri de Sakıp Sabancı’yı çağrıştıran adlar....
Yanıp sönmelerin birer yıldızı andırdığını belirtmeye gerek bile yok sanırım...
Bu yapıtın ancak belli bir mekânda var olma tekelinden uzak bulunması da her yerde görülebilmesini sağlıyor.
Birçok müzede, birçok mekânda bunu izleyebileceksiniz, görebileceksiniz.
Bilgisayarın, ışıklandırmanın, durağan yaratılara değişimle cevap verdiğinin de göstergesi.
* * *
MÜZEDE bu eseri görmenizi salık veririm, hem Sakıp Sabancı’yı anmış olacaksınız hem de bir sanat yapıtını seyredeceksiniz.
Sanatlı anmaların etkisi bir başka oluyor. Örneklerinin çoğalmasını umuyorum.
Paylaş