Şair ve yazar Halman

Talat Sait Halman kimdir diye sorarsanız, size edebiyata, kültüre, öğrenmeye ve öğretmeye adanmış bir ömrün özetini rakamlarla verebilirim.

70 yıldır şiir yazıyor, 65 yıldır şiir çeviriyor, İngilizce ve Türkçe 70 kadar kitabı, üç bin kadar yazısı yayımlandı.

Ümit Harmanı
başlıklı Toplu Şiirleri’nin başına yazdığı Ümit Harmanı’nı Sunarken, bir kültür adamının akılcılığı ile bir şairin duyarlığının, nasıl bir kültür birikiminde birleştiğini gösteriyor. Zira kitaba isim verirken bile ürettiği düşünceler, bu duyarlığın ve birikimin bir ispatı:

Yazdığım şiirlerimin hepsini değilse de, çok büyük bir kesimini bir araya getiren bu derlemenin gün ışığına çıkması söz konusu olduğunda başlık olarak "Harman Sonu"nu düşündüm. Belki aşırı kötümser, hatta ümitsiz gibi gözükecek bir terimdi bu. Oysa "harman sonu şöleni," bence bitişin hüznü olarak değil de, hasat almanın sevinci olarak düşünülebilirdi. Hem de iyimser bir çağrışım geldi aklıma: "Harman sonu dervişleri." Sabırla beklemenin er geç, sonunda bile olsa, kendi armağanına kavuşabileceği düşüncesi. Yaşamının kırk yılını yurtdışında geçirmiş bir şairin belki nihayet ülkesinin şiirinde bir yer edinmesi umudu.

O zaman umut kavramı ağır bastı kafamda. Derlediğim uzun ve kısa şiirler, 478 tuyuğ, rubai, kıta, 83 üçlem, 530 kadar iki’ler, 1200 kadar bir’ler vb. "Halman’ın Harmanı" olarak belki ilgi görür diye umuda kapıldım.


Ümit Harmanı, Şiirler, Tuyuğlar, Aşk Rubaileri, Adalet Rubaileri, Göçebe Rubaileri, Yunus Emre’ye Rubailer, Kıtalar, Üçlem, İki’ler, Bir’ler ve İngilizce şiirlerden oluşuyor.

Bir Türk şairinin geleneği özümsemesini, ondan sınav vermesini beklerim. Aynı zamanda iyi bir şairin klasik ölçüleri kullanmasını, dünya şiirinin de düzeyini bilmesini şart koşarım. Bunları günümüz şiirine kendi şiiriyle bir potada eriterek kullanması, her zaman beğenilerimde üst sıralarda yer alır.

İşte Halman’ın şiiri aradığım bu özellikleri taşıyor.

Bizim birçok şairimizi İngilizce’ye çevirdiğinden, Türkçe’nin olanaklarını, zorlamadan zenginleştirmiştir.

Bir müzik icracısının, bütün dönemleri çalan bir ustalığa erişmesi gibi, o da yazdığı şiirlerle, Türk şiirinin gerek ölçü ve biçim, gerekse içerik açısından geçirdiği aşamaları şiirinde yansıtmıştır.

Özellikle rubailerini dikkatle okumalıyız.

Neden bu yoğun ilgiyi onlara göstermenizi istiyorum?

Halman’ın geleneği modernliğe, esası kaybetmeden dönüştürme işlemini izlemenizi beklediğimden dolayı onlara biraz daha yoğun bir ilgi göstermenizi istiyorum.

Eski bir kalıbın, geleneksel bir kalıbın içine birçok şairimiz yeni bir anlayış katmıştır.

Yahya Kemal Beyatlı, Názım Hikmet, Cemal Yeşil ve birçok ad bunu başarıyla yazdıktan sonra bir şairin bu türü yeniden denemesi, sanırım ancak şiirsel, edebi, kültürel birikiminin cesaretiyle gerçekleştirilebilir.

Ümit Harmanı’nın başındaki şiirler, Türk ve dünya şiirini bilen bir şairin şiirleridir. Ama bence onun iddialı, üzerinde konuşulması gereken şiirleri onlar değildir.

Kıtalar da, rubailerde olduğu gibi eski şiirin rüzgárını estiriyor, bugünün imbatıyla karışarak. Eskiyi yeniye getirmek, eskinin özünü yitirmeden bugünün sesiyle söylemek.

İki’ler ve Bir’ler’de Halman, şiirin aza indirgeme sanatı oluğunun örneklerini veriyor.

Halman’ın şiirleri çok láftan arındırılmış, damıtılmıştır. En az sözle, en çok şeyi söylemek ister. Belki de Kıtalar’ı, Rubailer’i seçmesinin ardındaki edebi gerekçe budur. İki’ler, Bir’ler bu anlayışın örnekleridir.

Ben onlara kolaycı bir sınıflamayla, "minimal çalışmalar" tanımını yakıştıramıyorum.

Çünkü şairin o akımı amaçladığı kanısında değilim. Zaten bizim geleneksel şiirimizde, divan şiirimizde mısralar, beyitler birer minimal anlayışın örnekleri değil mi?

Talát Sait Halman mısra-ı berceste’yi amaçlıyor. Saptamayı biraz daha güncelleyip değiştirerek bunu söyleyebilirim.

Aslında bir poetika çalışmasını da düzyazıyla değil de şiirle yapıyor. Demek istiyor ki, Batı’dan aldığımız ya da tanımlamak için kullandığınız Batı terimlerini bizim şiirimizi bilmeden kullanmayın, minimalizm bizde var.

Ben İki’ler, Bir’ler’i böyle yorumluyorum.

EDEBİYAT VE KÜLTÜRE ÇİÇEK DÜRBÜNÜ’NDEN BAKMAK

Halman, edebiyat ve kültür yazılarını Çiçek Dürbünü başlığı altında topladı.

Neden Çiçek Dürbünü?

Çiçek Dürbünü’nden Bakarken yazısında açıklıyor:

"Eminim 1930’lu ve 1940’lı yıllarda ülkemizde "çiçek dürbünü" vardı ama, ben görmemiştim. Adını bile duymamıştım. İlk kez 1950’li yıllarda New York’ta gördüm ve büyülendim. İçinde bir renk cümbüşü vardı, bir görsel görkem. İngilizce adı kaleidoscope. Türkçe’ye bazen kalaydoskop diye aktarılıyor. Yunanca kökenli bu terimin anlamı; güzel biçimler görüntüsü.

Dilimizde ise çok hoş bir karşılık bulmuş: Çiçek dürbünü. Kim ne zaman bulmuş, ilk ne vakit kullanılmış bilmiyorum ama bana kalaydaskoptan daha gönül ve kulak okşayıcı geliyor. Çok daha şiirsel.

Bu derlemeye "Çiçek Dürbünü" başlığını koyuşum, içindeki konu ve görüş çeşitliliğini belirlemek için. Yarım yüzyıldan uzun bir süre içinde, değişik dergi ve gazetelerde yayımladığım yazılarımdan bir seçme. En eskileri 1951-52’den, en yenileri 2000’li yılların başlarından. Böyle uzun bir sürede, dünyamız ve kültürel yaşantılarımız çok değiştiği gibi, elbette ben de çok değiştim."


Ben bu girişten bir sözü cımbızla çekmek isterim. Çeşitlilik.

Çünkü Halman, bir kültür adamıdır. Bir kültür adamının yazı coğrafyası da çeşitli olmalıdır. Yazıları okuduğunuzda, bir kültürel Halman portresi çıkaracaksınız.

Şairlerin düzyazılarını çok merak ederim, çünkü şiirlerine dair ipuçlarını mutlaka verirler, onun da şiire, şairlere dair yazılarında buna rastlayacaksınız.

Müzik yazılarında bizim çok sesli müzikle dünyaya açılışımızı bulacaksınız.

İstanbul Türkçesi yazısı bir gerçeği doğruluyor. Benim de yıllardır savunduğum bu işlenmiş, incelikli dili neden kullanmamız gerektiğini gerekçelerle ispatlıyor. Elbette Anadolu ağızları bu topraklarda konuşulan dilin zenginliğinin ispatıdır. Türkiye dışında 60 milyon Türk’ün dili de yine ayrı bir zenginliktir. Ama bunca yüzyıl kültür yaşantımızı İstanbul Türkçesi ile yoğurduğumuza göre, büyük bir yatırım yapmışız demektir. Bu yatırımı doğru ve hakkıyla kullanmak gerektiği kanaatindeyim. Tıpkı Halman gibi.

’Türk Edebiyatı Yoktur’ yazısı, dışarda başımıza çok gelen bir iddianın yanlışlığını düzeltmek için önerilerde bulunmaktadır. Bugün faaliyette olan birtakım projelerin belki de temelini oluşturan fikirleri, Halman 1969 tarihli bu yazısında sıralıyor aslında. Türk edebiyatını dünyaya tanıtamayışımızın sebeplerini ve tanıtmak için yapmamız gerekenleri birer birer ortaya koyuyor. Kültür dünyamızın zenginliğini ortaya koyan yazılar. Üstelik dışarıda verilen bir savaşın da belgeleri var bu yazılarda.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Tahsin Yücel Yazın ve Yaşam Can

Carol Off Acı Çikolata İletişim

küçük İskender The God Jr Sel

Feyyaz Kayacan Çocuktaki Bahçe YKY

Haz: Emre Ergüven Spor Kitabı NTV Yayınları
Yazarın Tüm Yazıları