Paylaş
Sevim Burak için ‘kadın yazar’ diye özellikle belirtmek gerekir. Çünkü kadınlığıyla yazarlığı birbirine öylesine yakıştırdı ki, bu tamlamayı özgün ve nitelikli hale getirdi
Sevim Burak’ın hem dostu hem de okuru olmak. Bu iki durum örtüşünce, sıra dışı yorumlar sizi öylesine sarıp sarmalar ki, adeta Sevim Burak tiryakisi olursunuz. O önce İstanbul’u yazdı, benim hep dile getirdiğim kozmopolit İstanbul’u en iyi anlatanlardan biri olarak edebiyatımızda yerini aldı. Hayatı ve edebiyatı algılayışı açısından bu iki ana madde üzerinden onu değerlendirmek için basitinden söylemeli; okumak şart. Şaşırtıcılık kadar sahihlik isteyen hiçbir kavram yoktur. Sevim Burak, ilk kitabıyla yazarlık kavramının nelerden oluştuğu üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini anımsatmıştı yıllar önce.
Onun için ‘kadın yazar’ diye özellikle belirtmek gerektiği kanaatindeyim, çünkü kadınlığıyla yazarlığı birbirine öylesine yakıştırdı ki birçoklarının farklı anlamlarla kullandığı bu tamlamayı, en özgün ve nitelikli hale o getirdi.
Sevim Burak’ın ele gelmezliği
Her zaman bir davete, bir baloya gidecek gibiydi. Bir küçük aksesuar kişiliğini, görünüşünü bir cazibe merkezine dönüştürürdü.
Yazılarıyla edebiyat dünyasını; giyimi, konuşmasıyla da günlük hayatta çevresini şaşırtırdı.
Ölümünün 30’uncu yılında ‘Ötekilere Yazmak’ başlıklı Sevim Burak sempozyumunda okunan bildiriler, Özge Şahin tarafından bir araya getirilip YKY etiketiyle kitaplaştı.
Böylece o sempozyuma gelemeyenler konuşmalardan, incelemelerden yararlanabilecekler. Özge Şahin, ‘Sevim Burak Okuru Olmak’ yazısında, onun okurunun niteliği üzerine düşünmeye çağırıyor bizi: “Sevim Burak’ı Sevim Burak yapan şey hiç şüphesiz onun ele gelmez tarafıdır.
Onun ele gelmezliği, bireyin sorunlarını anlatırken içeriğe sıkışıp kalmaması, dilin kendisini de sorunsallaştırmasıdır. Sevim Burak bu yeniliği, sözcükleri işarete dönüştürüp parçalı bir anlatımla bütününü yok ederek yapar. Sevim Burak’ın Türk edebiyatında adeta devrim niteliğinde attığı bu adımlar, uzun yıllar toplumcu reflekslerle edebiyat değerlendirmesi yapanlar tarafından maalesef anlaşılamamıştır.”
Dünyaya bir giz taşımak
Oğlu A. Karaca Borar ise, ‘Sevim Burak Yokken Yapılacak İşler’de onun kişiliğinin belirgin özelliklerine değiniyor: “Sevim Burak her zaman az ama öz bir kitle tarafından sevilip okunmuştur. Popülarizmin en uzağında bulunan ‘Yanık Saraylar’daki deneyimle ‘çocukluğundan beri dünyaya bir giz taşımak ödeviyle geldiğine inanarak’ yaşamış ve ölmüştür.
“Sanat insanın en büyük rahatsızlığıdır” derler, bu rahatsızlığı en çok ve başka musibet hastalıklarla beraber Sevim Burak çekmiştir. Bütün bunlar, kendisine özgü diliyle yarattığı eserlerinde okunmuştur/okunmaktadır...”
Kızı Elfe Uluç, ‘Metamorfik Bir Strateji Olarak Ford Mach I’de Türkiye’nin bugününü anlattığı konusunda saptamalarda bulunuyor: “Sevim Burak’ın Kuzguncuk ve Bağdat Caddesi’ni anlattığı ‘Ah Ya Rab Yehova’ öyküsü ve ‘Ford Mach I’ romanı Türkiye’nin şu an içinden geçtiği sosyo-politik uzantıda kentsel dönüşümle ilgilidir. Bu iki eserin ilk ve son eseri olması içeriklerini daha da anlamlı yapar.”
Sevim Burak, hiçbir kategoriye girmeyen, kimseyle beraber anılamayacak, dil ve içeriğiyle sadece kendisine ait olan bir yazardı.
Akademisyenlerin, yazarların, araştırmacıların ve yazarın çocuklarının yer aldığı Sevim Burak’a dair ‘ilk başvuru’ kitabı olma özelliği taşıyan kitap, onun yeniden okunmasını sağlayacak inancındayım. Zaten Sevim Burak okuruysanız, ufkunuz daha da açılacak...
Paylaş