Nail Çakırhan’ı kaybettik

TÜRKİYE’de bir kuşağın simgelerinden Nail Çakırhan (Nail V. Vahdeti) Muğla’da tedavi gördüğü Hamdi Yücel Gürsoy’un Yücelen Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.

Hayatından bazı dönüm noktaları; onun renkli, mücadeleci, yaratıcı kişiliğini ortaya koyar. 1910’da Ula’da doğdu. 1927’de bir şiir yüzünden mahkemeye verildi, Atatürk’ün talimatıyla serbest bırakıldı. 1939’da Názım Hikmet’le ortak 1+1=Bir adlı şiir kitabını yayımladı. Názım’la aynı koğuşta iki buçuk yıl yattı.

Türkiye’nin en önemli arkeologlarından, öğrenimini Sorbonne Üniversitesi’nde yapan Profesör Halet Çambel asistanken onunla tanıştı, ailenin ilişkiye karşı olmasına rağmen evlendiler.

1983 yılında geleneksel mimariden yararlanarak yaptığı evle Ağa Han Uluslararası Mimarlık Ödülü’nü kazanarak mimarlık eğitimi almadan ödülü kazanan ilk isim oldu.

Akyaka’daki Yücelen Oteli bahçesine Ferit Özşen’in yaptığı büstü konuldu.

Nail Çakırhan kuşağı, iki dünya savaşı görmüş, siyasal çalkantılar içinde yetişmiş, sol düşünceyi savunmanın bütün sıkıntısını çekmiş, bedelini hapishanelerde yatarak ödemiş bir kuşaktır.

On yedi yaşında bir şiiri yüzünden emniyette gözaltındayken, emniyet müdürünün odasına alınıyor, telefonun öteki ucundan söyleneni duyuyor: "Bırakın çocuğu! Ayıptır." Telefonun ucundaki ses Atatürk’e aittir.

Basında uzun süre musahhih (düzeltmen) olarak çalıştı.

ZOR BİR HAYAT

CUMHURİYET’te Cumhuriyet ve Hayat Ansiklopedisi’nde aynı işi yaptı. 1934’te Sovyetler Birliği’ne gitti, kominternle ilişki kurdu.

Sovyetler’den döndü ve Tan Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Tan matbaası yakıldı, Türkiye Sosyalist Emekçi Partisi’nin kurucusu olduğundan, parti kapatılınca 1950 affına kadar, dört yıldır evli olduğu Halet Çambel’e mektuplar yazdı.

Mektuplar, Üç Hapishaneden Mektuplar - Canım Halet’çiğim adıyla yayımlandı.

Bir mektuptan duygulu, hüzünlü birkaç satır: "Beklemek, sevgilim... İyi veya kötü, şekli adı her ne olursa olsun, beklemek... Kendi halinde bir kelimecik, bu. Görünürde zararsızdır, dile kolay gelir söylemesi. Konuşulurken bir kalemde harcanır, geçilir çok zamanlar... Ama bir kere inadı tuttu muydu, ne demek ister, nenin nesidir, işte o zaman anlarsın ne olduğunu."

1983’te kazandığı mimarlık ödülünün ona Topkapı Sarayı’nda zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından verileceği belli olunca, bazı kimseler, Evren’e Çakırhan’ın solcu, Názım Hikmet’in arkadaşı olduğunu, bu yüzden de ödül vermesinin uygun olmayacağını belirten bir mektup göndermişler. Ancak Kerim Ağa Han’ın geleceği söylenince, Evren ödülü verme kararı almış.

Topkapı Sarayı’ndaki ödül törenine ben de katılmıştım.

MİMARLIĞA BAŞLAMASI

Eşi Halet Çambel, Adana Karatepe’de kazı yapıyordu, açıkhava müzesini yapacak müteahhit kaçınca Çakırhan işi üstlendi, Tuğrul Cansever’in projesini gerçekleştirdi.

Böylece bu çalışmalara başladı.

Eşi Halet Çambel’e başsağlığı diliyorum.

Yazıyı Çakırhan’ın Kadın şiiriyle noktalıyorum:

"kimi der ki kadın

soğuk kış gecelerinde serip bir döşek gibi yatmak içindir

kimi der ki kadın

yeşil bir harman yerinde dokuz zilli bir köçek gibi oynatmak içindir

kimi der ki hamur yoğurur

kimi der ki çocuk doğurur

kimi der ki bunca yıldır yaşıyorum hayalimdir

kimi der ki boynumda taşıyorum vebalimdir

ne hayal ne vebal ne döşek ne köçek

o benim

kollarım, bacaklarım, dudaklarım ve başım

o benim özkardeşim, eşim, kavga yoldaşımdır..."
Yazarın Tüm Yazıları