Paylaş
Aslında söz konusu okumama gerekçesi, büyük bir yanılgıdan kaynaklanıyor. Örneğin mimarlık dergileri... Bu tür yayınların başında mimarlık dergileri geliyor. Ben her ay mimarlık dergilerini okurum, belki başka bir ülkede ya da İstanbul’da yaşamasaydım, mimarlıkla bu kadar ilgilenmeyebilirdim...
Okurlarım arasından, “Yahu kentimizde, mimarlık tarihine geçecek bir konser salonu, bir opera salonu, bir kütüphane olmadığına göre neyi merak ediyorsun” diye soranlar olabilir... Buna iki cevabım olacak. Birincisi, başka ülkelerdeki ödüllü yapıları, kütüphane, sergi salonu, konser salonu projelerini görmek üzerine detaylı bilgi sahibi olmak için. İkincisi, yaşadığım şehirde nelerin yıkıldığını, nerelerin mühürlendiğini, hangi projelere durdurma kararı alındığını, bu durdurma kararlarına rağmen hangi yapılara hırsla, inatla ve hatta kanunsuzlukla devam edildiğini öğrenebilmek için...
yapı* dergisinin yeni sayısını okudum.
Derginin bence en önemli özelliklerinden birisi, sadece uzman mimarlara yönelik değil, kentine, yaşadığı ülkeye dair sorumlulukları olan herkese dair konuları işliyor olması... Önce haberlere baktım! Günlük gazetede yayımlanan birçok haberi atlamışım, bunu mimarlığa gösterdiğim ilgisizlik olarak yorumladım, bir özeleştiri yaptım. Haberlerde konu ağırlığı durdurma veya ruhsat iptallerine dair... Son zamanlarda kendi gündemi olan yapılar bunlar!
Anlamadığım husus; bu binalar önce ruhsat alıyor, ama nasıl bir ruhsat alıyor ki, sonradan belediye bunları iptal ediyor. Mahkeme durdurma kararı alıyor, bu karara rağmen harıl harıl çalışmalar devam ediyor.
Son olarak sahil yolundaki üç gökdelenin akıbetini hatırladım.
Üç gökdelen bittikten sonra Başbakan bunların yıkılması gerektiğini söyledi ama sonuç değişmedi. Binayı yapanlar şuna inanıyorlar: Bunca kat çıktıktan sonra kimse bunu yıkamaz, hatta bir devlet büyüğü gelir açılışı yapar!
Her zaman rastladığımız sahne bu. Nihayetinde haklı da çıkıyorlar...
* * *
ŞİMDİ derginin haberler bölümüne geçeceğim.
Hürriyet gazetesinde çıkmış haberin başlığı şöyle: Tarihi Hüseyin Avni Paşa Köşkü kül oldu. Haberin ayrıntısını okumazsanız, sıradan bir yangın haberi der geçersiniz. Aslında tarihi köşklerin yanması/yakılmasının arkasında daima bir gariplik ararım, çünkü daha önce şahit olduğumuz tüm uygulamalar bize bunu göstermiştir.
En son kim, nasıl almış? Neden ve nasıl satılmış? Hangi koşullarla gerçekleşmiş ve şartlar yerine getirilmiş mi? Türk usulü bir icraat silsilesi... Bu haberin peşinden gitmek lazım! Çünkü sonucu merak ediyorum.
İkincisi Radikal’den Elif İnce’nin haberi. Başlık şu: Danıştay’dan Tarlabaşı kamulaştırmalarına iptal. Meğer üç yıl önce açılan dava şimdi sonuçlanmış.
Ama ben, önünden gelip geçerken bir satış levhası görüyorum, satış ofisinin adresi ve telefonları var. Arkada iş makineleri gürül gürül çalışmaya devam ediyor! Dahası, bu binalardan satın alanlar ne yapacak?
Türkiye’nin bir özelliği var. En basit sorunlar bile -ki sorun olmaması gerekir- karmaşık hale getiriliyor. Sanırım çözüme kavuşmasın diye.
Bence metrekare olarak en büyük haber şu: Ataköy’deki bütün inşaat ruhsatları iptal edildi. Üç büyük binanın yapımı da durdurulmuş.
Ben bunların uygulanacağına inanmıyorum. Neden dersiniz, o binaları gördüm, nerdeyse bitmek üzereler. Hele bir tanesi 14. kata kadar gelmiş. Birçok dairenin de satıldığını öğrendim. Şimdi ne olacak?
Ne olacak canım, aynen devam edecek...
* * *
DERGİDE başka ilgi çekici, önemli yazılar da var elbette. Ama beni karamsarlığa düşüren haberler yüzünden devamını getirmeye korktum. Mimarlık dergilerini okumayı ihmal etmeyin, kentin yaşadığı değişimi yetkin imzalardan öğrenin...
(*) yapı 393, Mimarlık-Tasarım-Kültür-Sanat, Ağustos 2014.
Paylaş