CUMA sabahı Sinan Genim’le birlikte Abdülmecid Efendi Köşkü’nün bahçesinde dolaşıyoruz. Yeşilin türlü tonları bir arada.
Kendimi bir manzara resminin içindeki figür gibi hissediyorum. Restorasyonu 1995’te sonuçlanan binaya girdiğimde; imparatorluk tarihinden olaylar, anılar, acılar, mutluluklar gözümün önünden geçiyor.
Panjurlar kapalı, hiçbir hayatiyet izi yok. Duvarlarda; ressam, son halife Abdülmecid Efendi’nin yaptığı tablolar ve desenler. Sergi Yapı Kredi ile TBMM Milli Saraylar’ın ortak çalışması sonucunda gerçekleşmiş.
Resimlere bakarken, hanedandan bir ressamın eserlerinin resim tarihi açısından değil, yaşama biçimimizi simgeleyen yanıyla ilgileniyorum.
Müziğe, resme tutkun bir halife. Öylesine sanatı seviyor ki, Paris’e sürgün olarak indiğinde, ilk söylediği; Louvre Müzesi’ni görmek arzusu.
Ölünceye kadar da sürgünde, kısır siyasetle değil, sanatla uğraşmış.
* * *
ÖNCELİKLE bir tablosunun önünde durdum, dünden bugüne sığ ahlak tartışmalarından kurtulamayanların, o resmin anlamını idrak etmelerini isterdim. Kızının portresi.
Dürrüşehvar Sultan adlı tabloda bugün gördüğümüz, beğendiğimiz, sıkça rastladığımız bir genç kız portresi. Uzun saçları beline kadar dökülmüş, bugün, çağını şaşırmış birçok kişinin dekolte sayabileceği bir kıyafet.
Sanatını, siyaseti belgelemek için de kullanan bir ressam.
II. Abdülhamid’i tahttan indirmek için gelen heyeti huzuruna çağırmış, görüntülemiş, ondan sonra da çizmiş.
Sanatın görsel tanıklığının da unutulmaz anları. Ancak onun yapabileceği bir resim.
Harem’de Goethe’yi, Sarayda Beethoven’ı yeniden övmek gerekir mi?
Devlet büyüklerinin sanata, sanatçıya gösterdiği saygı beni çok etkilemiştir, bu saygıyı gösterenlerin biyografisine yıldızlı bir not düşerim.
Sergiyi gezerken, onun yaptığı şair Abdülhak Hámid’in portresi bana bunları düşündürdü.
Süleyman Nazif’in, şair-i ázam diye nitelendirdiği Abdülhak Hámid...
Ressamlarla birlikte bir fotoğraf...
Her unsuru ayrı değerlendirme taraftarıyım. Siyasi eleştirilerle, sanatsal eleştirileri birbirine karıştırmamak gerekiyor.
Devleti yönetenlerin sanatla bağlantıları, cumhuriyetin ilk döneminde olduğu gibi yakın değil.
Abdülmecid Efendi, Atatürk, İsmet İnönü...
Sonrası... Hele 1950’den sonraki kopukluk...
Bütün bu resimlerin çağrıştırdıkları...
* * *
SERGİYİ gezerken, dünden bugüne uzayan bir sanat anlayışının izdüşümünü görün.
Ziyaretçiler için bir defter var. İzlenimlerinizi, düşündüklerinizi oraya yazın.
Bir de Hanedandan Bir Ressam-Abdülmecid Efendi kitabındaki Günsel Renda’nın, Eylem Yağbasan’ın, Emre Aracı’nın, Sinan Genim’in yazılarını okuyun.