Manzaraya suluboya yakışır

Suluboya resim sever misiniz? Ben severim. Bu sevginin ardında iki ad vardır: Biri İngiliz ressam Joseph Mallord William Turner (1775-1851), diğeri de Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey (1858-1930). Turner’da yeşil rengi, Hoca Ali Rıza’da Boğaziçi’ni sevdim.

Nüzhet İslimyeli’nin Suluboya Resim Sanatı Tarihi’ni okurken, suluboya resmin tarihi gelişimini, her ülkedeki ustalarını öğrenebilirsiniz. Başlangıcından bugüne, dünyanın ve Türkiye’nin usta suluboya ressamlarının; hem yaşamını, hem de eserlerinden örnekleri bu kitapta bulabilirsiniz.

İslimyeli’nin çalışmasını okurken, nice beğendiğiniz resmin suluboya olduğunu anımsarsınız. Türk resminin önemli adlarının hepsinin de suluboya çalıştığını görürsünüz.

Bizim coğrafyamızda yaşamış iki ünlü ressamın suluboya tablolarının birçoğunu Türkiye’deki sergilerde görmüşsünüzdür. Malta Valetta doğumlu, ömrünü Yeşilköy’deki köşkünde tamamlayan Kont Amadeo Preziosi (1817-1882) için İslimyeli şu yargıda bulunuyor: "Genç yaşta İstanbul’a gelerek yerleşen ve bir Türk kızıyla evlenen, ölünceye dek bu ülkede yaşayan, en ünlü ve ölümsüz yapıtlarını burada veren Preziosu, elbette Türk Okulu’nun bir suluboya ressamıdır." Kitapta Kayıkçılar’a, Beylerbeyi’nde Cuma Selámlığı’na, İstanbullu Hanımlar’a baktığınızda bizim yaşamımızı resme yansıttığı kararına varacaksınız. "37 yaşında dünya cenneti" dediği İstanbul’a yerleşen Fausto Zonaro da (1854-1929) saray ressamlığına alındı, bir siyasal olaydan sonra da Türkiye’den sınırdışı edildi, İtalya’da gene bizi anlatan resimler yaptı. Türkiye’de birçok koleksiyoncuda, onun eserlerine rastlamak mümkün. Açılan sergilerde, onun birçok eserini gördük.

Suluboya tarihi, Türkiye’de suluboya resim yapan genç kuşaklara kadar geliyor. Böylece resim tarihimizde suluboya yapanların hem tarihini, hem de sanatlarını öğreniyoruz. Hiç kuşkusuz bunların yanı sıra çoğu, yağlı boya da çalışmışlardır. Bir başvuru kitabı niteliği taşıyor kitap. Ayrıca dünyadan ve bizden iyi örneklerle de okura görsel bir şölen sunuyor. Devlet yayıncılığının bu tür kitapların yayınlanmasında devamını bekliyorum.

GELENEĞE DAYANAN PLASTİK SANATLAR

Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Halk Plastik Sanatları’nın yazarı H. Örcün Barışta, çalışmasının amacını şöyle özetliyor: "Türkiye Cumhuriyet Dönemi plastik sanatlarının mimari, resim, heykel gibi güzel sanatlar kapsamı dışında kalan halk plastik sanatları; hem halkbilimin, hem sanat tarihinin zengin kaynaklarından biridir.

Yaşama biçimi konusunda bir maddi kaynak oluşturan, yaşam için gereken, yaşamı kolaylaştıran, rahatlaştıran, güzelleştiren ürünlerin yapımı yanı sıra bunların niçin, ne ile, nasıl, kimin tarafından yapıldığı konusunda bilgi veren bu alan kültür tarihinin de veri tabanını oluşturmaktadır."

Geleneksel çizginin bugün nasıl, hangi değişimlerden, gelişimlerden geçerek bugüne geldiğini anlatan bence çok önemli bir kaynak kitap. Çeşitli illerde, çarşılarda gördüğümüz birçok el işinin güzelliğine hayran oluruz. Gerçekten de bu bezeme sanatının hoş ürünleridir. Çeşit başlıklarını koyduğumda siz de, kitabın gerçekten kütüphanenizde neden bulunması gerektiğini hemen fark edeceksiniz. Ağaç işleri: Neleri kapsamıyor ki? Kaşıkçılık, semercilik, sepetçilik.

İplik işleri: Dokumacılık, halıcılık, kilimcilik, yazmacılık, yorgancılık. Káğıt işleri: Ebruculuk.

Metal işleri: Bakırcılık, bıçakçılık, gümüşçülük, kuyumculuk. Okuması güzel, renkli bir çalışma.

TARİKAT GİYİM KUŞAMI

Tarikat ehlinin giyim kuşamı nasıldı?

Her tarikatın giydiği, birbirinden farklı, o tarikat içindeki yerlerine göre kıyafetleri, bize inanç dünyasının giyime yansıyan yanını gösteriyor. Nurhan Atasoy’un Derviş Çeyizi-Türkiye’de Tarikat Giyim Kuşam Tarihi bize çok ilgi çeken bir dünyanın renkliliğini gösteriyor. Bazı kitapların oluşma süreçleri, öyküleri vardır. Atasoy da bu kitapta, öyküsünü anlatıyor. Her devir, her çevre ve her alanda başlığın insanların sosyal özelliklerini belirlediği bilinir. Peki takılan başlıkların tarikatlardaki simgeledikleri nelerdi? Bunun detaylı cevabını veriyor Atasoy. Tarikatların adı sıkça geçer, birtakım insanların fikri mensubiyetleri söz konusu olduğunda küçük, yüzeysel bilgi verilir. Atasoy’un kitabında; bir tarikat hakkında yeterli bilgiyi okuyorsunuz, sonra da giyim kuşamları konusunda ayrıntılı incelemeyi okuyorsunuz. Mevláná’yı anma yıldönümlerinde, tennure, sikke sözlerini duyuyorsunuz; bunların ne olduğunu, ifade ettiği anlamı Atasoy’un çalışmasından okuyacaksınız. Tarikatlara, giyim kuşam açısından bakış, bu konuda bizim eksikliklerimizi giderecek nitelikte.

KİTAPLARDAN

Joseph Mallord William Turner (1775-1851), bu topluluğun önde gelenlerinden, bugün bile rakipsiz olan ve pek genç yaşta keşfedilmiş bir pırlanta sayılmaktadır. Pellow’un "Suluboya, virtüözlerin kullandıkları bir vasıtadır. Bir Turner’ın veya bir Homer’in ellerinden şaheserler çıkar" özdeyişi de bu doğrultuda ona verilmiş olan yeri kanıtlamış oluyor, Delacroix da, İngiliz suluboya ressamları arasında en çok Turner’a hayranlık duymuştur. Öldüğü zaman 20.000 dolayında suluboya resim ve skeç bırakmıştır.

Doğa her zaman insanın heyecanlarını yansıtır ve bunları dile getirir, inancında olan Turner’ın suluboyalarının her biri ayrı birer değerdir. Doğan Güneş, Didem Kartaca’yı Kurtarıyor adlarını taşıyanlar ise ustanın başyapıtları arasındadır. Kısacası, dünyaca birleşilen doğrultuda Turner, büyüleyici bir sihirbaz gibidir. Bütün yönleriyle ölümsüz bir sanatçıdır.

ESKİ KIYAFETLER İÇİN EN GÜVENLİ KAYNAK: MİNYATÜRLER

Türk tarikat giyim tarihinin en eski örnekleri hakkında bilgi almak için minyatürlere başvurmak gerekir. Türk minyatürlerinin gayet gerçekçi bir anlatım tarzını benimsemiş olmaları diğer konularda olduğu gibi kıyafet konusunda da belge niteliği taşımaktadır. Bu bakımdan Türk minyatürleri de Türkiye’de yayılmış olan tarikatlardaki giyim tarihi hakkında bilgi almak için güvenilecek, başvurulacak kaynak olmaktadır. Ayrıca giyim eşyasının değer verilerek saklanacak ve gelecek kuşaklara bırakılacak eserler olabileceği düşünülmediğinden, eski tarihlerden bazı türbelerdeki hatıra eşya dışında hiçbir eşyanın da saklanılmamış olması, bu resimli belgelerin değerini kat kat arttırmaktadır. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu topraklarına gelen ve gördüklerinden bir kısmını yazdıkları seyahatnamelerinde gravürlerle resimlendiren yabancıların eserleri de akla gelebilir. Ancak bunların, eserlerinde, kendilerine yabancı konularda büyük hatalar yapabildikleri, gördüklerini anında çizemeyip sonradan çizdikleri ve hafızalarının da bir ölçüde yanılabileceği, ayrıca satrancı hayal gücünün de işe karıştığı göz önüne alındığında gravürlerin, yabancıların elinden çıkmış ve hatta yazılı kaynakların ihtiyatla ele alınması gerekliliği daha iyi anlaşılabilir. Minyatürlerde ise bu konularda yanılgılardan korkmaya gerek yoktur.

Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey (1858-1930)... Pek çok suluboya yapıtı olmuştur, Bunlar genellikle Üsküdar, Boğaziçi, Bursa, Çanakkale, Gelibolu, Değirmendere, Gebze gibi yörelerden derlenmiştir. Onda kış ve kar konulu resimlere pek rastlamıyoruz. Bu mevsimde daha çok natürmort ve enteriyör alanında uğraşı verirdi. İmaja dayalı işlerini daha çok öğrencileri için yapar ve onlara armağan ederdi. İç ve dış sanat çevreleri onu Türklerin Corot’u olarak tanımlamışlardır. Bu benzetiş, Hoca Ali Rıza Bey’in sanat gücü ve pek çok olan yapıtlarının sayısı açısından uygun görülmüştür. Oysa birçok yön itibarıyla aralarında pek benzerlik yoktur.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Burçak EvrenUstasız Usta-Atıf YılmazAnkara Film Festivali Yayınları

Ayhan Akkaya-Fehmiye Çelik60’lardan 70’lere 45’liklerbgst

Sabri F. Ülgenerİktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet DünyasıDerin

Metin CengizAşk İlahileriŞiirden

Ahmet ŞimyirgilTopkapı SarayıTarih Düşünce Kitapları
Yazarın Tüm Yazıları