Liselilerin yaşadığı sokaklar

Aynı sokakta yaşamak, gelip geçmek, alıştığımız görüntülerde belki de ayrıntıyı kaçırmamıza neden oluyor. Liselilerin gözünden sokaklar; hayata bakışın, yerleşme duygusunun da ipuçlarını içeriyor. Yeni semtlerle eski semtlerin farkı, sokak biriminde sergileniyor

Kitabı sevdim. Adı; Sokak Kitabı - Liselilerin İstanbul Sokakları.
Evimizin bulunduğu, yaşadığımız, sık sık geçtiğimiz sokaklar bizde iz bırakır. Adları güzel olanların belleğimizde yer etmesi gibi.
Serhan Ada, kitabın başında yer alan Gençlerin Sokakları, Sokakların İstabul’u yazısında liselilerin seçilme sebebini açıklıyor: “Neden liseliler? Üniversite sonuçları her yıl açıklandığında yayınlanan istatistikler, tablolar dışında ve meslek edindirme, puan hesaplama programları dışında ilgileri, düşleri heyecanları hesaba neredeyse hiç katılmayan gençlik kesimi oldukları için.”
Kitabın tasarımını Bülent Erkmen gerçekleştirmiş.
Haydar Ergülen’in Giriş’ini okuyun, bir şair ve nâsirin sokaklar üzerine çeşitlemeleri sokağın yaşamımızdaki yerini gösteriyor.
Bir sokak yazısı nasıl yazılır? Haydar Ergülen madde madde sayıyor.
1. Kesinlikle evde yazılır, mümkünse bütün perdeleri çekerek, sokak denen şeyi unutarak hatıraların eşliğinde yazılır. Bunlar aile büyüklerinizin, anne babalarınızın değil sizin hatıralarınız olmalıdır, hatıra deyince hemen büyük yaşantılar, konaklar, saraylar filan gelmesin aklınıza canım, anı deyip yazın, sizin hatıranızın adı da anı olsun. Ve şunu sakın unutmayın, her şeyin bir zamanı vardır. Sokağın zamanı ise geçmiş zamandır. (...)
2. Ve fakat... Çok yakın bir arkadaşımın adını unutacağım bu yüzden, ‘vefakat’ deyip duruyor durmadan. Eğer sokağınızda otoparklar, midi-süper-hiper cinsinden marketler varsa, cep telefonu bayii, loto toto merkezleri, hele bir de karşınızdaki apartmanın terasında cep telefonu istasyonları kondurulmuşsa; gençsiniz, uzun bir yaşam var önönüzde, o sokaktan ufak tefek ayağınızı kesseniz iyi edersiniz. (...) Eskiden, ben pek çıkmazdım ama gençler, genç kızlar bakkalın oraya çıkarlar, gazoz için sohbet ederlerdi. Sokak ona derler. Şimdikine ne derler bilmiyorum ama bildiğim, orayı yazmak zordur.

BİR SEMT BİR YAŞAMA BİÇİMİ

3. Beni en çok sokağını yitirmiş kediler ve köpekler üzer, otoyol kenarlarında, şehrin meydanlarında, plazalarda, AVM’lerde öyle şaşkın şaşkın dolaşan bu hayvanları gördükçe, dünyanın son günü bütün sevdiklerimi yitirmiş ve dünyada yapayalnız gibi hissederim kendimi. (...)
4. Şimdi bilhassa büyük şehirlerde, metropollerde, işte İstanbul’da sokak evle aynı şey demeye gelir. Sahici bir sokak insana evi gibi gelir, bu yersizlik, yurtsuzluk cadde istisnasından sonra, sanırım yakın sokakları da bir tür marketing anlayışıyla midisokak, süpersokak, hipersokak olarak adlandıracaklar ve iki ucuna birer turnike, ‘dıt dıt dıt’ öte öte gireceğiz evlerimize...
Şu şehr-i İstanbul’da ev bulmak zor ama daha zoru sokak bulmak. Sevdiğim türkünün ‘Seyyah oldum şu alemi gezerim / bir dost bulamadım gün akşam oldu.’ demesi gibi, ‘dost’un yerine ‘sokak’ sözcüğünü koyunca daha iyi anlaşılıyor yokluğunun kıymeti. Bir de elbette Cemal Süreya’nın şu nice şiirlere bedel dizesinin sahiciliği, güzelliği ve değeri: ‘Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka.’”
Gerçekten de sokağı yazmak zordur .
Murat Yalçın’ın hazırladığı 101 Yazar 100 Sokak’ta ben de bir sokak yazmıştım.
Paul Auster’ın Duman/Surat Mosmor kitabını anımsadım. Hep aynı yere bakmak üzerine bir kitaptı.
Haydar Ergülen de, sokağını öyle anlatıyor. Gerçekten de aynı sokakta yaşamak, gelip geçmek, alıştığımız görüntülerde belki de ayrıntıyı kaçırmamıza neden oluyor.
Liselilerin yazdıklarında sokakların fotoğrafları hiç kuşkusuz, yazıyla görselliği birleştirmesi açısından gerekliydi. Sokaklar sadece burada sokak olma özellikleriyle ortaya çıkmıyor. Bir semti, bir yaşama biçimini belirliyor.
Liselilerin gözünden sokaklar, hayata bakışın, yerleşme duygusunun da ipuçlarını içeriyor.
Yeni semtlerle eski semtlerin farkı, sokak biriminde sergileniyor.

KARAKTERDEN YOKSUN SOKAK

Mert Şahan Buğur’un Şirinevler/Bahçelievler yazısının sonundaki cümle bende bir dizi çağrışımları getirdi: “Anlamadığım tek şey; insanlar uzun süre bir yerde yaşadığında neden o yer güzelleşecekken daha kötü hale gelir.”
Ferhat Erol, kentleşmenin, betonlaşma anlamına geldiğini çok içten yazmış: “Yüzsüzlük deseniz de şimdiden söyleyeyim, zaten saygı duymuyorum. Karakterden yoksun bu sokak. Benim için sadece bir yabancıdan ibaret. Bildiğim sokak başka diyarda. Bu betonarme yığınlardan çok uzaklarda. Orada insanlar hâlâ baharla gelen ve rengârenk çiçeklere, ağacın yeşiline ve gökyüzünün mavisine kucak açıyordur diye umuyorum.” Bağcılar/Yavuz Selim’den bu not.
Bütün büyüklerin, şehir planlaması yapanların, mimarların, politikacıların, belediyecilerin bu yazıları okumalarını isterim. Çocukların kaleminden gerçekleri öğrensinler.
Nasıl yaşamak istedikerini, sorunlarını, dünyaya bakışlarını okusunlar, hatalarını göreceklerdir.
İstanbul’un kenar semtlerde yaşayanların notları daha insancıl, daha bir mahalle duygusunu yansıtıyor.
Yasemin Duru (Harbiye/Şişli) yakınıyor: “Etrafta kimse birbirini tanımaz oldu.”
Sevgi Çelikoğlu Fatih/Dumlupınar Sokağı’nı sokağın dilinden anlatıyor: “Hanginiz çizmedi ilkokulda sırtıma ABC’yi? Ya da hanginiz kesemde sakladığım arabalarıma çarpmadan koyabildiniz? Şahidim ben, kırık taşlarımda ayak izleriniz var. Ve işte siz büyüdünüz ya, ninni oldukça ağazlarımdaki yaprak sesleri. Ama ben de değiştim, tıpkı sizin gibi... Pencereleri işlemeli, has süslemeleriyle o güzelim ahşap evlerim yıkıldı, yerine ruhsuz beton binalar geldi bana arkadaş diye.”
Yazarken ve elbette okurken, o sokaklardan geçme arzusu uyandı.
Tanıklıkların, gözlemlerin izinde yürümek istedim.
Sevimli, iyimser ve bir o kadar da kötümser ama dosdoğru ve gerçekten beğeneceğiniz bir kitap.
(Sokak Kitabı-Liselilerin İstanbul Sokakları, Ed.:Suna Altan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.)

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Halil İnalcık / Kuruluş / Hayy Kitap
Petros Markaris / Eskiden Çok Eskiden / Turkuvaz Kitap
Acar Baltaş / Türk Kültüründe Yönetmek / Remzi Kitabevi
Pascal Picg / Meraklısına Darwin / YKY
Tolga Gümüşay / Hiç Kimsenin Kenti / Altın Kitaplar
Yazarın Tüm Yazıları