Paylaş
Cumhuriyet rejiminin bir felsefe ışığında yürüttüğü bu eğitim projesi, daha sonra birtakım siyasi bahanelerle kapatılmıştı. Bir enstitülü olan Mahmut Saral, enstitüleri ve önemini anlatıyor
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet tarihi içinde önemli ve belirleyici bir eksendir. Onları incelemeden, kuruluş felsefesini algılamadan, Türkiye’nin eğitim, edebiyat ve siyaset tarihi doğru, nesnel sonuçlarla değerlendirilemez.
Özellikle Anadolu coğrafyasının yoksul kesiminin anılarında aktardıklarını; bu okullar sayesinde okuyabildiğini, müzikten edebiyata, tarıma kadar birçok bilgiyi buralarda öğrendiklerini öğrenince; onların çalışma, yetişme koşullarının zorluğuna tepki gösterecek, idealist köylü çocuklarının direncine hayran kalacaksınız.
Mahmut Saral’ın Kaynak Yayınları tarafından yayımlanan Köy Enstitüleri- Uyuyan Devin Uyanışı adlı kitabı, Cumhuriyet haftasında okunması gereken bir çalışma.
Saral, enstitülerin eğitim sistemimizdeki yerini irdeliyor, nesnel bilgilerle öznel bilgileri bir arada aktarıyor.
Yazar, Önsöz’de kitabın hangi anlayışla yazıldığını açıklıyor: “Bu kitapta adı geçen öğretmen, yönetici ve öğrenciler imgesel olup olaylar gerçektir.
Bu yapıt, elli beş yıl kadar önce söndürülen bir ışığın acıklı öyküsüdür. Karanlığa dönüşün yüz kızartıcı utkusudur. Atatürk ilkelerinden, devrimlerden verilen ödünlerin, sapmaların geliştirdiği korkutucu sonuçların bir göstergesidir.”
1945 Ağustos ayında başlayan enstitü serüveni beş yıl sürer. Saral o günü şöyle anlatıyor: “1945 yılının haziran ayında, Erzin Bucağı Sekizocak İlkokulu’nu bitirdim. Aynı yılın ağustos günü Düziçi Köy Enstitüsü’ne öğrenci yazılmak için yola çıktım.
Düziçi’ne ulaşmak için trenden başka taşıt yoktu. Erzin’den yedi kilometre uzaklıktaki istasyona yaya gittim. Sırtımdaki ağır tahta bavulla bu gidiş çok zor geçti. Terden sırılsıklam oldum.
İstasyonda biletimi alıp saat sekizde gelecek olan treni beklemeye başladım. Trene ilk kez bineceğim için seviniyor, trene yabancı olduğum için korku, kaygı, çekingenlik, coşku gibi çelişik duyguları aynı anda yaşıyordum. Trene bu karışık duygular içinde bindim. Fazla yolcu yoktu. Toprakkale’ye hızla yaklaşıyorduk. Trenin geçtiği yerleri izleyerek çevreyi öğrenmeye çalışıyordum.
Kısa bir sürede Toprakkale’ye vardım. Haruniye’ye nasıl gideceğimi sorup öğrendim. Bineceğim tren iki saat sonra gelecekmiş. İvecen huyumdan dolayı bu iki saat zor geçti.”
Enstitüye ilk giriş, yerleşme, çalışma alanları yalın biçimde anlatılıyor.
Yazar, “Düziçi Köy Enstitüsü’nde sanat ve tarım uygulamaları en çok yaz aylarında yapılıyordu. Köylere teknolojiyi götürmek, bunu eğitimle desteklemek köyün gelişmesini ve çağdaşlaşmasını sağlayacaktı” diyor.
Saral, Yücel ile Tonguç ayrıldıktan sonra, disiplinin kaybolduğunu, baskıcı bir eğitim sisteminin ortaya çıktığını yazıyor.
Eğitim sistemini aşama aşama kaleme alan yazar, hoş bir bölümle kitabına devam ediyor: ‘Enstitümüzde Sivrilen Öğrencilerden Bazıları’.
Özellikle enstitüdeki eğitim yaşamı boyunca yaşadığı sayılarla anılan Komunistlik Olayları’nı dönemin özgürlük anlayışını yansıtması bakımından ibretle okuyacaksınız.
Bugünün okuru, enstitüler konusunda bir değerlendirme yapacaksa, kitaptaki Köy Enstitülerinin İyi Yönleri ile Köy Enstitülerinin Kötü Yönleri bölümlerini okumalıdır.
‘İyi yönleri’nden bir bölümü birlikte okuyalım:
“Köylerimize öğretmen, sağlık memuru yetiştirmeyi amaçlayan, yalnız köy çocuklarına açık eğitim kurumları olmaları Köy Enstitüleri’nin en iyi yönüdür. İlköğretim görme olasılığı çok az, ortaokul, lisede okuma olasılığı binde birden az, yükseköğrenim görme olanağı elli binde birden daha az olan köy çocuklarına orta ve yükseköğretimin yolu ilk kez Köy Enstitüleri’yle açılmıştır.
İlçe, kent kökenli, ilköğretmen okulu çıkışlı öğretmenlerin köylerde başarılı olamadıkları görülmüştür. Köyü, köylüyü hiç tanımayan bu öğretmenler, köyü ve köylüyü sevememiş, aşağısamış, pis, görgüsüz, ilkel bulmuştur. Köylünün neden, niçin, kimlerin hataları yüzünden böyle bırakıldığını düşünememişlerdir.”
Gerçekten de kendi kentlerinden kilometrelerce uzaktaki bir köyde öğretmenlik yapanların köyü, köydekilerin de kenti anlaması zor olmuştur. Yazarın belirttiği gibi, Anadolu’daki üniversitelerin birçoğunun da durumu böyledir.
Daha çok Köy Enstitüsü’nde okuyanlar için üç bölüm var kitapta:
Kimi Öğretmenlerimiz
Kimi Köy Enstitülü Çıkışlı Öğretmenler
Nelere Gülerdik.
Birçok enstitülü bunlarla anılarını tazeleyecek inancındayım.
Saral’ın kitabından enstitüler hakkında da enstitülüler hakkında da çok şey öğreneceksiniz.
Mizahi yanına da dikkat edin.
Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Mehmet Seyda
Gerçek Dışı
Bilge Kültür Sanat
Ahmet Ümit
Beyoğlu’nun En Güzel Abisi
Everest
Janet Klein
Hamidiye Alayları
İletişim
John Williams
Stoner
Koton Kitap
Paylaş