Köy Enstitüleri’ni hatırlayalım hatırlatalım

EĞİTİM tarihimizde Köy Enstitüleri’nin önemini, işlevini tartışmayı gereksiz bulanlardanım.

Oradan yetişenler olmasaydı, Türk edebiyatında Köy Romanı denilen yapıtlar yazılamazdı.
Kentte yaşayanlar, köy gerçeğini öğrenemezlerdi. Köy çocukları, köy sınırlarından dünyaya açılamazlardı, bırakın dünyaya açılmayı, kasabaya, kente gidemezlerdi.
Tarık Akan’ın yönettiği Köy Enstitüleri Bir Meçhul Öğretmen DVD’sini seyrederken, yeniden bu deneyim üzerine düşündüm.
İki öğretmenin, Ayşe Bayındır ile eşi Mehmet Bayındır’ın yaşamı üzerine kurulan bir belgesel bu.
Ekrana başlangıçta Uğur Mumcu’nun enstitüler üzerine yazdığı yazıdan bir alıntı geliyor:
“Köy Enstitüleri’nin kurulduğu yerlere birer Meçhul Öğretmen Anıtı dikilmeli ve her kuruluş günleri, 17 Nisan’da saygı duruşunda bulunmalıyız.”
Bayındır’lar Arifiye Köy Enstitüsü’nde öğrenci yetiştirmişler.
Özellikle kız öğrencilerin yetişmesi için çaba göstermişler, direnmişler.
Elbet zaman zaman orada yaşayanlarla aralarında eğitim tartışması yaşamışlar.
Bu yüzden müfettiş gelmiş, ama onlar doğru bildikleri yoldan başka yola sapmamışlar.
1940’larda, kızların okumasında ısrar edenler için ne denirdi? “Komünist.”
Onlar bu damgayı yemişler ama hiç aldırmamışlar.
* * *
MÜFETTİŞE de, Mehmet Bayındır, “Ben doğrusunu yapıyorum,” demiş, kibarca sınıftan uğurlamış.
Uğurlayanı uğurlarlar.
1951 yılında, Bilecik’in Samrı köyüne göndermişler, bu arada çocuklarını kaybetmişler.
Bayındırlar’ın öğretmenlik yaşamını dinlerken, enstitülerde yetişenlerin inançlarını, cumhuriyete karşı sevgilerini fark edeceksiniz.
Oradan Karaağaç köyüne gitmişler, daha doğrusu gönderilmişler. Su yok, açık hava tuvaletlerinin kokusu her yeri sarmış.
Ektikleri de buğday ve susam. Öğretmenlerin yeni önerileriyle, ekim alanının ve çeşidini büyütmüşler.
Emek veren, onlara yol gösteren, gündelik ve ekonomik hayatlarını geliştirenlere insan minnet duyar.
Gerçekten de yıllar sonra öğretmenlik yaptıkları köye ziyarete gittiklerinde, nasıl karşılandıklarını görmek seyredenin de hoşuna gidiyor.
Karaağaç köyüne atandıklarında, onları rahatsız eden, üzen bir durumu değiştirmek için çalışmaya başlıyorlar.
Kan davası o kadar yaygın ki, köyün adı ‘Kanlı Karaağaç’ diye anılıyor.
17 Nisan 1940’da yasayla kurulan Köy Enstitüleri’nin sayısı kısa zamanda yirmiyi aşıyor. Bu okulların açılmasında, gelişmesinde üç kişinin büyük emeği var: İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç.
Belgeseli Rutkay Aziz, Işık Yenersu, Genco Erkal seslendirmiş.
Arifiye Köy Ensstitüsü’nün ilk müdürü Süleyman Edip Balkı, Orhan Veli Kanık’ın şiirinde adı geçen müdür.
Günlük yaşamın nasıl başladığını, neler yapıldığını, onların anılarından dinlemek, binlerce kişiyi dinlemekle eş değer.
DVD’yi seyrederken, Nâzım Hikmet’in Yürümek şiirini dinleyeceksiniz.
O şiirden birkaç dize:
“Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!.. “
(...)
Son olarak, Köy Enstitüleri’ni ve enstitülüleri anlamak için bir okuma tavsiyesi:
Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar, Kemal Kocabaş, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları.
Yazarın Tüm Yazıları