Paylaş
Kim yaktıysa, barbarlık tarihine geçti!
Şimdiye kadar ilkçağdan ortaçağa, ortaçağdan faşizme, Nazizme kadar bütün kitap, kültür düşmanı rejimlerin, barbarlıkların bir mensubu olmakla övünebilir, bunu yapanlar!
Her kim yaktıysa, artık onun haklı davasında bile, yanında yer alamam. Kim yaktıysa, kültürsüz özgürlüğün, bilgisiz siyasetin gerçekleşemeyeceğini, sadece yakıp yıkarak iyi bir şey yapamayacağını ve insanlık tarihi tarafından lanetlenmiş olduğunu fark edecektir.
Ben düşünürlerin, sanatçıların, edebiyatçıların evlerinin yakılmasını, gelişmemişliğin bir simgesi, barbarlığın en utanç vericisi olarak karşılarım. Gerçi bu ülkede edebiyatçıların, sanatçıların kendisini de yaktılar ya...
Yanlış anlaşılmasın sanki başkalarının evlerinin yakılmasından rahatsız olmayacağım anlamı çıkmasın.
İsyanların, hak aramaların, yasal ya da yasal olmayan direnmelerin siyasal tartışmasına her zaman açığım ama kültür mekânlarını, kütüphaneleri, bir ülkenin kültür tarihinde yer etmiş sembollere dair unsurları, önemli evleri yakmaları bağışlayamam ve bunu yapan kim olursa olsun kınarım. Yıkıp yakmaya, basit bir cehalet diye bakmak içimden gelmiyor. Bu olaylarda, bilmeden istemeden Ziya Gökalp’in evi yakılmış olabilir mi? Ben buna inanmıyorum!
O binanın levhası da var, bilinmesi de gerekir. Sanırım Diyarbakır’da yaşayan herkes burayı biliyor, bilmek zorunda. Çünkü bir şehrin ünlü adlarını bilmeyen oranın vatandaşlık görevini yerine getirmiyor demektir.
Ziya Gökalp’in düşünce tarihimizde, kültür tarihimizdeki yerinin önemini, vazgeçilmezliğini öğrenemeyenlerin, sadece bir isyanın, başkaldırının veya başka birtakım komploların ardına saklanmaya hakları yoktur.
Kitaplar da çalınmış, çalanlar, yakanlar gelecek kuşakların kültür birikimlerinin oluşmasını engellemekle, bir ayıbın gölgesinde yaşayacaklar bundan sonra. O yakılmış yeri görenler, bunu yapanların uygarlıktan yoksun olduklarına karar vereceklerdir.
***
İSKENDERİYE kütüphanesinden beri kütüphaneleri yakanların nasıl anıldığını, bunu yakanlar cehaletleri yüzünden bilmezler.
Mesele asla Ziya Gökalp değil! Yapılan protestolara, hak aramalara karşın bir liderin, bir düşünürün, sanatçının evi kültürel miras olarak görülmesi gereken neyi varsa o, çılgın kalabalığa karşı korunması gereken unsurlardır! Ben bunu insanlık görevi sayarım.
21. yüzyılın gelişmişliği içinde, Nazi Almanyası’nın toplu kitap yakmalarından farkı olmadığını, birilerinin bunu yapanlara hatırlatması gerekir. Fahrenheit 451’i seyretmedinizse seyredin, tez vakitte bulup okuyun. Ayrıca Ziya Gökalp’e bu düşmanlığın nedenini anlayamadım! Anlamam mümkün de değil zaten. Birtakım köhne siyasi güdüler uğruna bir kültürel varlığı yok saymaya çalışamazsınız... Yazar, düşünür evi yakarak bir amaca ulaşıldığını tarih yazmıyor. Ben bir şehre gittiğimde o şehrin önemli kişilerinin evlerini, müzelerini ziyaret ederim, çünkü o şehri onlar sayesinde tanır, onlar sayesinde severim, saygı duyarım.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Ahmed Arif’in kentinde böyle bir davranış, onların da onurunu zedelemektir!
Siirt Kütüphanesi’nin yakılmasını da protesto ediyorum!
Kütüphaneler, yazar evleri tarihe armağan edilmişlerdir ve insanlığın ortak mücevherleridir, her kuşak bunu yaparken kendinden önceki ve kendinden sonraki kuşakları da düşünmelidir.
***
OLAYLARI bundan sonra bu açıdan takip edeceğim. Kültür barbarlığını yapan her kimse hep lanetleyeceğim ve yazacağım.
Paylaş