Kapalıçarşı artık kapalı kutu değil

KAPALIÇARŞI'yı bilmeyeniniz, görmeyeniniz var mı? Gülünç olma diyeceksiniz.

Şairlerin nicesi onu yazdı, herkesin başka bir Kapalıçarşısı'ndan bile söz edilebilir.

Orhan Veli'nin şiirinde anıların, çağrışımların, duyguların Kapalıçarşısı'nı okursunuz:

‘‘Ya bu camlardaki kadınlar?/ Bu mavi mavi,/ Bu yeşil yeşil fistanlı.../ Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?/ Ya şu pembezar gömlek?/ Onun da bir hikáyesi yok mu?/ Kapalı Çarşı diyip de geçme;/ Kapalı Çarşı/ Kapalı kutu.’’

Bugüne kadar üç sayısı yayınlanan Kapalıçarşı Dergisi, bu kutuyu açıyor, içindeki unutmaya kıyamadığımız güzellikleri, orada yaşayanları, insanları bütün canlılığıyla yaşatıyor.

Doğrusu şunu herkes okusun:

Derginin sahibi Atilla Özbey'e de, editörü Rifat Dedeoğlu'ya da yardım etmek, bu şehirde yaşayanların estetik borcudur. Hemen ödenmesi gereken.

* * *

HEPİMİZİN
hayatına girmiştir bu mekán, onsuz anılar eksiktir.

Kiminiz Beyazıt Meydanı'ndan girip, yaz sıcağının bunaltmadığı serin bir yolculuktan sonra Nuruosmaniye Camii'nin avlusuna varırsınız.

Kapalıçarşı'nın ana yolundan giderken, ışıkların daha da parlattığı altınların göz kamaştırıcı çağrısına kapılıp, kuyumcular çarşısına uğradığınız çok olmuştur.

Alyans seçen bir çiftin mutluğu size de yansıyabilir.

Bedesten'de, antika eşyanın sessizliğine kulak verirseniz, ondan nice gönül maceraları çıkarabilirsiniz.

Arkadaşlarımla Çınaraltı'nda oturur, felsefeci Arslan Kaynardağ'ın Elif Kitabevi'ne uğrardık, Kaynardağ, bize kitapla birlikte, birikimini de sunar, öğretmenlik yapardı. Sonra da Báb-ı Áli Caddesi'nde noktalanacak kitap yolculuğunu sürdürürdük. O serin, küflü yan sokaklar beni çekerdi, Edip Cansever'in antikacı dükkánına gider, asmakatta onun yeni şiirlerini dinlerdik.

Sezai Karakoç'un Kapalı Çarşı'sında da gezerken ondan edindiğimiz izlenimlerin, hayal gücümüzün sınırsız çağrışımları var:

‘‘Kapalı çarşı içinde bir sigara/ Bir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağ/ Onlara anlat kadınlarının gözlerinin içinden geçer/ Kapalı çarşı ve kapalı çarşıyı götüren saat.’’

Kapalıçarşı
esnafıyla birlikte iftar sofrasında, lonca bağının atmosferini yaşadım.

Kapalıçarşı Dergisi'nin sayfalarındaki kişiler birer birer yemek salonuna geliyor, yerlerini alıyordu. Birinin yüzüne altının parlaklığı vurmuş, diğerine marpuç yapmanın sevinci yansımıştı, bir diğeri de halısını okşar gibi onarıyordu.

* * *

ACABA Işıl Özgentürk
haklı mı?

Kapalıçarşı Dergisi'ndeki ‘‘Kapalıçarşı neden bir sinema mekánı olmasın?’’ yazısını şöyle noktalıyor:

‘‘Kapalıçarşı'da öylesine çok hikáye vardı ki.

Ama bu hikáyeler ne yazık ki, hiçbir filme, hiçbir romana yansımamıştı. Belki de Kapalıçarşı bunu istiyordu, hep kapalı ve biraz gizemli kalmayı. Bilmiyorum.’’

Bence de öyle Işıl.

* * *

OKURLARIMIN
bayramın kutlar, esenlikler dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları