Paylaş
İstanbul’u tanımak, bu şehrin büyüsünü hissetmek istiyorsanız size bir albüm tavsiye edeceğim.
‘Aynı Rüyanın İçinde Ahmet Hamdi Tanpınar – Ara Güler’.
Kitap Ali Sina Özüstün’ün anısına adanmış.
Biri yazı ustası, diğeri fotoğraf ustası, bu şehri nasıl yazdılar, nasıl gördüler.
Tanpınar’ın İstanbul’la ilgili yazılarına Ara Güler’in fotoğrafları can katıyor. Birinin rüyasını diğeri de görüyor. Rüyalar nasıl somutlaşır, yazıdan fotoğrafa geçerek.
Kitabı hazırlayan ama yayımlanmasını görmeden aramızdan ayrılan Ali Sina Özüstün’ün, kitabın ruhunu açıklayan yazısından bir bölümü mutlaka okumalıyız:
“Henri Cartier – Bresson fotoğrafın Emile Zola’zıysa Ara Güler de fotoğrafın Ahmet Hamdi Tanpınar’ıdır. Edebiyatta İstanbul için Tanpınar neyse fotoğrafta Ara Güler odur. Tanpınar’ın fotoğraftaki karşılığıdır Ara Güler. Çünkü Ara Güler fotoğrafı bir ‘rüya’nın fotoğrafıdır. Ara Güler, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın portrelerini çekmişti. Bu vesileyle yıllar önce bir araya gelmişlerdi. Şimdi, Tanpınar ve Güler birbirinin adeta ‘mütemmim cüzü’ eserleriyle bir kez daha buluştu.”Kitap Dergah Yayınları’ndan çıktı.
Ortak bir kent rüyası
Sunuş’u Sakine Korkmaz yazmış:
“Aynı Rüyanın İçinden’in gerçekle kurgunun iç içe geçtiği bir İstanbul’un hikâyesini anlattığı okurun gözünden kaçmayacaktır. Tanpınar ve Ara Güler’in, kendilerini çoktan göçmüş güzellikleri estetize etmeye adamış nostalji tutkunu bu iki flânörün, İstanbul rüyası, gelecekte onları okuyan ve izleyenlerin belleğinde, değişenin değişmeyenle birlikteliği olarak devam edecek olmasıdır.”
İstanbul’un her semti Tanpınar’ın kaleminden bir rüya gibi anlatılır.
Ağacından balıkçısına kadar, bu şehre ait ne varsa Tanpınar yazmış. Ara Güler de çekmiştir.
Mezar taşları arasında bir çocuk ve Beş Şehir’den satırlar.
Balıkçılar ve ufukta Yeni Cami. Bir kentin simgeleri.
Boğaz’da ahşap evin bulunduğu bir sokak.
Ne diyor Tanpınar?
“Kaldı ki, Boğaz’ın kendisi de, sanatkârane, hattâ müzikaldir.”
“Çocukluğumda, İstanbul’un hemen her evinde, saat başlarında, ‘Entarisi ala benziyor’u, yahut ‘Üsküdar’dan geçer iken‘ çalan masa saatleri vardı.”
Tanpınar kişiliğimizin kayboluşuna da değinir.
Ara’nın gece fotoğrafları da bir Tanpınar yazısıyla birlikte anlam kazanır.
Biz şehrin sahibi değiliz
Eski İstanbul’un ağaçları mimariyle rekabet eder.
Sokak satıcıları, arabada karpuz satanlar Ara’dan.
Tanpınar’dan:
“Satıcı sesleri bunlardan biriydi. Eski İstanbul mahallelerinde bu sesler bütün bir günü baştan başa idare eder, saatlerin rengini verirdi.”
İstanbul’da bahar nasıldı? Kuşlara yem atanlara rastlanırdı.
“Çünkü başka mevsimlerde belki biz şair oluruz, fakat sonbahar, kendisi şairdir.“
Ağaçların arasından görünen deniz. Ne durumdayız?
“İstanbul gittikçe ağaçsız kalıyor. Bir ağacın ölümü, büyük bir mimarî eserin kaybı gibi bir şeydir.”
Eski mahallelerde dolaşırsanız, onun tılsımını fark edersiniz.
Bu şehrin mimarisi ne oldu? Kişiliksiz binalar, Tanpınar’a göre.
İstiklal Caddesi kalabalığı fotoğrafı.
Yazı bu: “Bilir misin ki, biz şehrin sahibi değiliz. Sadece içinde oturuyoruz.”
Çocukların fotoğrafı.
Tanpınar: “Çocuğun tek yardımcısı sokaktır.”
Kitabın sonunda fotoğraf dizini yer alıyor.
Kitaplığımızın değerli kitaplarından biri. Yazıyı Tanpınar’ın İstanbul övgüsüyle noktalayacağım:
“İstanbul, ya hiç sevilmez; yahut çok sevilmiş bir kadın gibi sevilir.”
Paylaş